Kaç kelimeye asılı kaldım… Sallandım, salladım kendimi
kelimenin en uç noktasına takarak kulağımı. Kıyısından geçiverdim kimi zaman,
geçerken uğramış misali… İçine içine girdim çoğu zaman, oturup bağdaş kurdum
yüreğinde kelimenin … Türküler çığırdım, kaynadım kaynaştık birbirimize… Daha
bir anladım onu… İçime işledim ilmek ilmek… Benden saydım, almadan gidemezdim ki onu. Olmazdı onsuz… O
olmasa olmazdı ya da… Biliyorum aynı anlam olduğunu ama yine de söyleme
ihtiyacı hissettim işte ne olmuş yani…
Yüreğimden geçen kelimeleri sorsanız belki
de bir tanesini bile söyleyemem size şu an… Bu; hiç bir kelime bilmiyorum
anlamına gelmez… Çok biliyorum anlamına da… Zaten ben söylemem onları kendileri
gelir bağıra bağıra… Asıl anlatmak istediğim buydu ya neyse… Bazen; en son
anlatacağımı en başta anlatıveririm ya da en başta anlatacağımı en sonda
anlatıveririm… Sizin anlayacağınız hiç bir şeyi anlatamadan öylece kalıveririm yolun
ortasında…. Ne yana döneceğimi şaşırı veririm… Ne zordur bilir misiniz
anlatamamak….
Oysa içinde fırtınalar eser…. Bir türlü pencereyi açıpta fırtınanın sesini dışarı veremezsiniz. İçine içine eser rüzgar, donarsın üşürsün için için… Bir fiske bile duyuramazsın dışarıya. Yağan yağmurların bir damlasını bile düşüremezsin yüreğinden… Islak ıslak bakarsın sadece… Buğulu camların arkasında kalır bakışların…