Tek tek aldım sizi karşıma, konuştum saatlerce, anlattım size her şeyimi. Dostum, arkadaşım, annem, babam, çocuğum, her şeyim oldunuz. Konuşamadığım günler oldu beklediniz, acelemiz yok dediniz, bekledim, bekleştik.

 

Bazen çağırmadan geldiniz, bazen çok bekledim gelmediniz.

Hiç gelmeyeceğinizi düşünüp, kendimi çok kötü hissettiğim günlerim olmuştur. Biz sizinle hiç anlaşmadık ne gün belirledik ne saat, çat kapı geldik birbirimize. Hiç hesap sormadık birbirimize.

Ne ?

Neden ?

Niçin ?

Nasıl ?

 

Biliyorduk her şeyin sebebini, sormadan cevaplıyorduk soruları karşılıklı. Anlatırken bir şeyleri yanlış anlar korkumuz yoktu bizim ya da beni anlamaz, anlayamaz korkusu. Kıskançlığımız yoktu, hiç kıskanmadık duygularımızı birbirimizden. Düşmanlığımız da yoktu, birbirimize, düşmanlarımız belki çoktu.

Zaman kavramımız sorun değildi aramızda, olmadı hiç. Konularımız ne önceden belirlenirdi ne planlanırdı. Ani karar verip o konu üzerinde konuşurduk. O an ne gerekirse onu yapardık, her şey doğaçlamaydı, ne örneğimiz ne kopyamız vardı, olmadı hiç. Yalnızca gerekli olan bizim bir araya gelebilmemiz di , acelemiz de yoktu zaten.

 

Bazen büyülerdiniz beni, dilimin ucunda kelebekler gibi uçuşurdunuz. Nasılda ruh halimi değiştirirdiniz, gören de beni deli sanır inanmazdı bana, anlatamazdım ki nasıl anlatırdım,  beni kelimelerin bu hale getirdiğine kim inanırdı ki . Dilimin ucundan döküldüğünüzde içimden bir derenin kıvrılarak, büyük bir ırmağa aktığını hissettirirdiniz bana.

 

Bazen de bir okyanusun ortasında, koskoca dünyada yalnız ve tek başıma olduğumu hissettirirdiniz. Çığlıklarıma karışıp sessizliğimi bozardınız bazen. Çocuklar gibi sevinmemi istediğinizde aranızdan en çok sevdiğim kelimeler tırmalardı kulağımı, uçardım havalara. Her ağzımdan çıkışınız bir olaydı benim için. Çıkarken çarpışmalarınız duygu patlamasına sebep olurdu, ya da duygu karmaşasına.

 

Süslerdim sizi bazen, gelin gibi bembeyaz, dilime taç yapardım.

Solardınız bazen, bet beniz bembeyaz, dudağımı büzer, sizi içimde yaşardım. Bazen buruk tadınızla, bazen en güzel adınızla okunurdu isimleriniz.

Dağlar, denizler, açan en güzel güller sizinle anılırdı.

Birbirine naz yapan küsen sevgililer, sizinle kanar, yeniden barışırdı. Tam her şey yolunda derken her şey sizinle karışırdı. 

En değer verdiğimiz, sayılı olanlarınız, nadir gelirdi huzurumuza, ömür verilirdi bazen dökülmesi için yolumuza. Her kelimenin ayrı bir yeri vardı,  kimi kulağımıza, kimi dilimize, kimi takılırdı kolumuza.

Bazen sallardık öylesine sizi, laf olsun diye bakmadan sağımıza solumuza.

 

Her şey sizde biterdi aslında. Bunu bilsek de bilmiyorduk, bazen kendimizden geçiyorduk. Kah bilerek kah bilmeyerek sizin sırtımızda yükünüzle yürüyorduk.

 

Hayatımızda oldunuz hep, kıvrımlarımızı aldık sizden.

Kah öyle kah böyle kopmadık kopamazdık, siz olmadan yaşayamazdık.

Derken…

Hayatımızın her yerinde,

Bazen yüzeyde, bazen en derinde…

Kelimelerin sırrı bu, geçmeyen etkisi var bir de.

Kavrulurken sıcağında, söndürüyor en serin yerinde.
 

 

 

                                                      14-12-2010

( Kelimelerin Sırrı başlıklı yazı NERMİN... tarafından 30.08.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.