Özgürlüğün anlamını hiç
mi hiç merak etmedim ömrüm boyunca çünkü bana öğretileni kanıksamıştım ve asla
da sorgulamaya hakkım yoktu.
Neydi özgürlük, kime ya
da neye göre özgür olunabilirdi? Kimler özgürdü ve bana sunulan ve öğretilen
doğru muydu ve alternatifi var mıydı? Değil sorgulamak, merak bile etmedim.
Sebep-sonuç ilişkisinin getirisi ya da götürüsü var mıydı? Ve ben hak etmiş
miydim yaşadığım ve yaşayacağım sonuçlarını?
Ya kazanımlarım… Ya kayıplarım…
Yaşadıklarım ve asla yaşayamadıklarım… Ve ne yazık ki aynı doğrultuda devam
etti çoğu şey: Kimine göre mükemmeldim, kimine göre esaretin gölgesinde,
kuralların boyundurluğu altında yaşayan bayan kuralcı. Ah, o kurallar ve doğru
bildiklerim, hani vazgeçemediğim ve son zamanlarda sorgulamaya başladığım
kıymetli öğretilerim: Kimine göre saçma, kimine göre gerçek dışı ve çağın çok
ama çok gerisinde.
Tek özgür kaldığım
saha, mutlu olduğuma kendimi inandırdığım, yedi sene eğitim gördüğüm okulumdu.
Çünkü sen yoktun orada. Ama seni aratmayan yoğun bir disiplin de yok değildi
hani. Hem de nasıl… Ama her şeye rağmen nefes alabildiğim yegâne mekândı orası…
Bir insan bu denli
sevip mi çekinir birinden… İnkâr edemem beni çok sevip, gözünden sakındığını.
Ve asla inkâr edemem göz bebeğin olduğumu.
Bir eli yağda, bir eli
balda yaşamaktı benimkisi. Bir dediğim asla iki edilmedi ve yoksun büyümedim hiçbir
şeyden eksikliğini hissettiğim pek çok duyguyu hesaba katmazsak…
Dolaylı yollardan
iletişim kurduğumuz koca bir gerçekti. Metodumuz buydu, direkt bir duygu
alışverişinin olmadığı, yorucu, yıpratıcı bir süreçti üstelik.
Söyleyemedim çoğu şeyi,
kime niye söyleyecektim ki… Cevabını bilmediğim ve asla da öğrenemediğim
sorular yasaktı bana.
Sevginin günümüzde
olduğu gibi kolayca tüketilmediği yıllardı. Ve hala korunan değerler vardı,
hala uyulan kurallar. Çok şey vardı yozlaşmamış. Ama her ne hikmetse, değer
yargıların ve ahlak anlayışın en üst seviyedeydi. Basit olaylar, ufacık hatalar
kabul görmezdi gözünde.
Her şeye rağmen
yadsıyamam kanıksadığım ve sapmadığım değerlerin sayende yerleştiğini. Ve inkâr
edemem niteliklerimi korumamın sayende olduğunu. Ama yine de daha yumuşak ve
kabul görür bir sistem geliştirebilirdin.
İstatistikte bile
standart sapmalar kabul görmüşken, benim tek bir olumsuz manevraya bile hakkım
yoktu. Yasaklarla dolu küçücük dünyam; ister kabul görsün ister görmesin…
Bunlar ne sitem ne de
yakınma, sadece içimde saklı kalanlar bana dair, bize dair. Kötü bir niyetin
yoktu ki, dış dünyaya karşı beni korumak istemenin haricinde.
Madalyonun öbür yüzünü
asla görmezden gelemem.
Sevmeyi, kıymet
vermeyi, saygı duymayı senden öğrendim. Prensip sahibi olmayı, eğitimin vazgeçilmez
olduğunu, karşılıksız sevmeyi ve daha nicesini… İnsan ayırt etmemeyi, dürüstlüğü,
ahlaklı ve erdemli olmayı da… Nasıl bunları görmezden gelebilirim…
Tabii bir de azmi,
hayal kurmayı, hayallerin peşinde koşmak gerektiğini ve çalışmayı, deliler gibi
hem de… Bu sayede çok hedefime de ulaşmışımdır. Gerçi karşılığını aldığım
söylenemez ama en azından kafama koyduğumu hep yapmışımdır. Ve sabrı da senden
feyiz alarak en üst noktaya taşımışımdır.
Ve insanlar… Hani bizi
güldüren, genelde ağlatan, zora sokan, bağlanan ya da bağlandığımız, kıymet
verdiğimiz ama genelde kıymet görmediğimiz. Kim olursa olsun karşımda hep
kendim gibi bildim zira yalan konuşmayı öğretmedin bana. Ne sana ne başkalarına
yalan söyledim ömrüm boyunca. Eh, hal de böyle olunca her duyduğuma inandım.
Skor da süreç de hep aleyhime işledi sonuç itibariyle.
Az toslamadım duvara hani.
Bu da güçlü olmamı sağladı. Bir yenilgi, bir yenilgi daha… Deneme-yanılma
yöntemi anlayacağın. Ama yine de kaybetmedim umudumu insanlara dair. Tam
kesmişken umudu, güneş parlıyor bulutların arasından. Bunu borçlu olduklarım
var zira…
Biliyor musun ben
bugüne ait değilim. Nostalji tadında ne varsa özleyip duruyorum. Keşke boyut ve
zaman değiştirip, seneler evveline gitsem: Mesela Cumhuriyetimizin ilk kurulduğu
yıllara yolculuk edebilsem keşke. Teknolojinin varlığından bile haberdar
olmayan insanların yaşadığı yıllara erişebilsem. Değerlerin yıpratılmadığı,
sevginin, saygının yoğun olduğu… Ne güzel olurdu, belki sevgili atamı da görür,
tanırdım. Belki ideallerimi o yıllarda gerçekleştirirdim. Çünkü hayaller hiç mi
hiç itibar görmemekte günümüzde. Her geçen gün zorlaşan hayat şartları, kayıp
giden değer yargıları, sürekli evrim geçiren insanlar: Ama ters istikamette…
Paranın esaretinde, teknolojinin himayesinde harcanan hayatlar…
Devam edecek…