İklimsiz bir mevsim
içinde yaşamak bu olsa gerek. Ne zaman yağmur yağacak gibi bir kaygı da
taşımıyorum artık. Şemsiyem yanımda olmadı mı girerim kuytu bir sığınağa ve
korurum kendimi yağmurdan.
Keşke yağmurdan kaçmak
kadar kolay olsa gerçek hayatta ıslanmamak ve ıskalamamak.
.
İnce ince zülfüyârıma
dokunan ne çok detay var hele ki göz ardı etmişsem vay halime. Ayrıntılar
detayda saklı olsa da bunca teferruatı nasıl akılda tutacaksam artık.
Bir değil iki değil
hele üç hiç değil. Nasıl da halkalar birbirine eklenip tutsak aldı beni. İşi
gücü ket vurmaksa vuran vursun. Sorun her ne ise biri de gelip söylesin bana.
Sorun yok diyen olursa bu sefer vay haline.
Sorunsuz bir hayattan
asla sorumlu değilim. Ve mükellef olduğum onca mefhum. Peki diğer mükellefler
nerede? Bir tek ben miyim müstakil ev sahibi. İşin yoksa tek tek ayıkla
çöpleri.
Belleğimi yitirdim
sonunda. Sonunda ben ciddi anlamda kayboldum kelimeler dünyasında. Yoksa sanal
dünya mı demeliydim.
Önceleri yadırgıyordum
ve derken daha da yadırgamaya başladım sanal hayatı. Şaşkınlığım öylesine tavan
yaptı gerçek hayattan uyarlanmış bir senaryo olduğunda artık hem fikirdim.
Zaten gerçek hayatın
gizemi diz boyu bir de bu ikinci boyutu eklediniz mi matrixten bile komplike
bir kıvama geldi.
Gerçek dünyada ne
gördüm ki deyip başladım yazmaya. Ne kadar hayal kırıklığı ve onların izdüşümü
varsa ekledim satır aralarına. Kim varsa yakınımda dert yanamadığım bu sefer bu
yeni dünyanın mensuplarına anlatmaya başladım ne istiyorsam. Kâh çekimser kâh
tedirgin ve yeri geldi mi mutlu. Duyguların önemi ne kadarsa düşünceler ayrıca
nüfus ediyor benliğinize.
Huyum kurusun, hem de
sayısız kere. Açık olmam gerekirse müptelası oldum kalemin. Ve okuduğum sair
kalemlerin.
Bin kez de gelsem
dünyaya yediremediğim o kadar çok şey var ki kendime. Ne özel ne de özerk ama
tek gerçek: İnsanların eşit olduğu ve benim de herkesten eşit derecede sorumlu
olduğum inancı.
Komik değil mi hatta
oldukça safça. Gülebilirsiniz ama doğru. Kendimden ne derece sorumluysam
etrafımdaki insanlara karşı da var görevim. En başta kırmamam lazım varsın
sayısız kere kırılayım. Varsa bir hatam affola. Ve gerçekçi ve bir o kadar
içten paylaşımlar sunmakla yükümlü olduğum. Diğer yandan yanlış anlaşılmalara
mahal vermeyecek ve insani boyutlarda eşitçi yaklaşım.
Demagoji yapmak gibi
bir niyetim yok ama ne yazık ki pek çok insandan kırıcı ve yıkıcı darbeler alan
biri olarak insanları kırmak gibi fiiliyatım olmamalı. Bu açıdan yanlışlıkla da
olsa en uzağında durduğum mefhumdur.
İlk duraklarımdan biri
burası ve pek çok şey öğrendim öncelikle yazmak adına ve insanlar adına. Zira
bir duraklama dönemime denk geldi buraya olan üyeliğim. Ve ilk karalamalarımı
burada paylaştım. Varlığından bile haberdar değildim ne edebiyat sitelerinin ne
de böylesi paylaşımların olabildiğinin. Ve yazabildiğimi de ilk buraya üye
olduğumda fark ettim.
İnsanlar… Anlamını bir
türlü çözemediğim bir derya ve bir yükümlülük gerçek manada insan olup, anlam
olmak ya da anlamak. Bu da bir diğer ilginç yönü sanal hayatın. Gerçek nedir ki
sanal ne olsun ya da sanalın gerçekten ne farkı var. Bu ve benzeri sorulardan
dolayı oldukça tedirgindim ilk başlarda. Gerçi halen bu tedirginliğim tam
anlamıyla geçmedi ama şu var ki anlayan ve okuyan birilerinin varlığı bana inanılmaz
güç vermekte.
Bir yazının nasıl
ortaya çıktığı ise oldukça sancılı bir devinim. Öyle bir döngü ki… Saatlerce
oturup yazmaya çalışınca ortaya tek kelime dahi çıkmazken tek bir kelime
iliklerime kadar işleyip yazıya nüfus edebilmekte. Bu açıdan kalem mola
verdiğinde inanılmaz acı çekiyorum. Bazen uzağındayım saatlerce ve günlerce
bazen sıcaklığı öylesine ısıtıyor ki içimi kelime kelime işliyoruz birlikte:
İyi ya da kötü ama hep iyiye, güzele odaklı.
An geliyor değil yazmak
okumak bile güç gelmekteyken ve derken inanılmaz bir istekle feyiz alıyorum
diğer kalemlerden. Ve derken bir diğer yazı, bir diğer kalem derken deryada
kayboluyorum.
Bireysel menfaatler ya
da egolar olmuyor mu… Olmaz mı sonuçta her birimizin müspet ya da menfi
duyguları var içimizde taşıdığımız en az şahsım kadar. Sonuçta eşitçi bir
yaklaşımla eşit mekanizmalarla donatılmış fanileriz neticede.
En büyük hatamın ne
olduğu aşikâr. İnanılmaz bel bağladım yazın dünyasına ve bu inanılmaz grift
yapıya kaptırdım kendimi. Biliyorum ki bir hata bu kadar ümit bağlamam zira ne
zaman ki bir şeylere ya da birilerine ümit bağladımsa sonu hep hüsran olmuştur.
Ama yazma dürtüsü her daim olmasa bile sürekli pompalamakta içimdeki
mekanizmayı.
Kim ne derse desin
sanal hayat ve gerçek dünya birbirinin kopyası. En basit tabirle gerçek hayatın
bir uyarlaması hatta bir alt versiyonu sanal dünya. Teknoloji odaklı ve bir o
kadar gizemli.
Hangi birimiz gizemli değiliz
ki ya da nereye kadar açık veriyoruz. Biliyorum güven denen mefhumun nasıl da
pamuk ipliğiyle hayata bağlı olduğunu. Bu yüzden temkinli olmak gerekiyor her
daim. Ama ben yine herkese eşitçi yaklaşımda bulunmaktan alamıyorum kendimi.
Yazı hayatı ve mensubu
olanlar tıpkı şahsım gibi tıpkı sizler gibi.
İyi miyiz yoksa kötü
müyüz? Kim bilebilir ki kimin ne olduğunu. Ve bu yüzden bazen mesafeler koymak
mecburiyetindeyiz. Sanırım güven duygusunun sallantıda olması buna sebep.
İnsanlar durduk yerde
sınıflandırılamaz ve asla da sınıflandırılmamalı. Olsa olsa cinsiyet bakımından
iki ana gruba ayrılabiliriz ve bu da asla bir kıstas olmamalı yazan ve okuyan
bir edebiyatsever için.
İşin açıkçası ne bir
kıstas ne de bir ölçüt. Gözlemlerim ne dereceye kadar bir teoriye odaklanabilir
ki. Zira burada mühim olan samimiyet ve güzele odaklı anlamlı paylaşımlar.
Oldukça gel-git
yaşıyorum ilk günden beri. Hep de yapmışımdır bunu. Zor olsa da kopmak ya da
başarmak her nasılsa yazmadan da duramıyorum. İki yıl içinde becerdiğim bu
kadar.
Ölçüt nedir ya da ne
olmalı veya dingin bir denizde ne sıklıkla kulaç atmak gerekir. Kısaca sora
sora bir gün Bağdat’ı bulma umudu taşıyorum içimdeki inancın eşliğinde. Kayıp kimliklerimize
ne demeli ya da kaybettiğimizi düşündüğümüz vasıflarımız hatta ve hatta sahip
olduğumuzu sanıp uzağında durduğumuz her ne ya da her kim ise…
Yağmur başladı az önce
hatta saatler oldu başlayalı. Hangi gündeyiz ya da hangi ayda… Ve kimiz…
Önemli mi sizce kim
olduğum ya da kim olduğumuz. Sonuçta ortak bir amaç güdüp bir araya gelmişiz.
İstisnalar kaideyi bozmaz gibi bir laf kalabalığı ise asla yapmayacağım. Zira
her birimizin taşıdığı o farklı renkler ve üsluplar bu kombinasyonun asaletini
oluşturmuyor mu?
Eğer bire bir olsaydı
değer ve düşüncelerimiz bu mozaik nasıl ortaya çıkabilirdi…
Bu yüzden
farklılıklarımızın farkındalığında hoş bir dünyanın temsilcilerinden biri
olarak diyorum ki: Yazmak, yaşamakla eş değer benim için ve farklı dünyaların ışığında: Biraz siyah biraz
beyaz ve dilerim ki umudun ve güzelliğin rengi aydınlatsın her birimizin
dünyasını…