Bir varmış bir varmış…
Yokmuşçasına bir varlık ve mümkün
mertebe uzak gözlerden ve ırak tüm gönüllerden…
Ama öylesine engin bir gönülmüş ki
onunki, ummanlar kadar uçsuz bucaksız ve ta arşı alaya uzanan. Yer ve gök nasıl
boyutsuzsa hâsıl olan o alana dünyaları sığdırırmış Rüya Kız. Gel gör ki Rüya
Kız bir o kadar yalnızmış ve uzağında pek çok şeyin bir o kadar umarsız ve
tepkisiz. İlla ki kaçacak bir delik bulur ve gömermiş başını kuma. Ne görsünler
istermiş ne duysunlar ne de dokunup incitsinler…
Kıyamazmış babası biricik kızının
uçup gitmesine. Bir serçenin naif bedeni, sırça kalbi ve sus pus yüreğiyle
anasının dizinin dibine çömelir ve dayarmış başını annesi onu usul usul
okşarken ve tüm kötülüklerden korurken. Kadın doğduğu günden beri ne görürmüş
ne de duyarmış. Dokunarak anlarmış kimin kim olduğunu. Fazlasıyla düşkünmüş
Rüya Kız anacığına en az babasına olan düşkünlüğü kadar.
Gün gelmiş babası yatak döşek isimsiz
bir illete yakalanmış. İçin için erimeye başlamış adam günbegün. ‘’Kızımı,
anasını kime emanet etsem de gözüm açık gitmesin.’’ diye de hayıflanırmış bir
yandan.
Zamanın ileri gelenlerden biri
methini duymuş Rüya Kızın. Görmeden resmini yapmış kızın, sesini duymadığı
halde sesi kulaklarından gitmez olmuş. Ve bir şarkı yazmış yirmi dört saat
diline pelesenk olan. Duymuş ki Rüya Kızın babası ağır hasta karar vermiş onu
iyileştirip Rüya Kızın yüzünü güldürmeye.’’En iyi hekimi bulmalıyım ve adamı
iyi etmeliyim. Yeter ki Rüya Kızın yüzü gülsün.’’ Demesiyle vurmuş kendini
yollara. Şehir şehir dolaşmış. Ve nihayetinde varmış aksakallı nur yüzlü bir
dedenin yanına. Bahsetmiş tüm olanlardan uzun uzun. Kristal küresine bakan aksakallı
dede demiş ki:’’Oğul, bu adam iyi olur olmasına da akabinde çok kötü şeyler
bekliyor onu. Ben çok başka şeyler görüyorum, oğul. Sen iyisi mi vazgeç.’’
‘’Söyle, dede.’’ demiş adam.’’Sadece
söyle nedir bu adamın dermanı. Yeter ki o iyi olsun ve Rüya Kızın yüzü
gülsün.’’
‘’Oğul’’ demiş yaşlı adam.’’Görür
müsün şu yüksek tepeyi. Sen o tepeye çık. Orada bir ceylan yaşar, hem de yaralı
bir ceylan. Git ve onun kalbini söküp bana getir.’’
‘’Ya, sonra…’’
‘’Hele ki sen getir. Bakarız bir hal
çaresine.’’
Günlerce yol almış adam ve derken
varmış tepeye. Bir de ne görsün, yaralı ceylan yanı başında.
Ceylan dile gelmiş:’’Sakın beni
öldürme. Zaten hastayım. Yavrularım beni bekler. Kıyma bana.’’
‘’Mecburum.’’ demiş adam.
‘’Sevdiğim kıza varmak ve onu mutlu
etmek için kalbini sökeceğim yerinden.’’
‘’Ya yavrularım ne olacak?’’
‘’Onlar anneleri olmadan da yaşar.’’
‘’Çok küçükler, yalvarırım kıyma
bana.’’
Dinlememiş adam ceylanı ve gözünü
kırpmadan öldürmüş hayvanı ve acımasızca sökmüş yüreğini yerinden.
Derken varmış aksakallı dedenin
yanına.
‘’Dediğini yaptım. Ya şimdi ne
olacak?’’
Bir bez parçasına sarmış kanlı yüreği
yaşlı adam.
‘’Al bunu ve git. Rüya Kızın babasına
götür. Bunu yesin hele. Bak, nasıl da iyi olacak. Ama dediğim gibi sonra
olacaklara karışmam ben. Hala bir şansın var. Ben derim ki, kadere müdahale
etme sen.’’
Adam hiç oralı bile olmamış. Almış
kalbi yanına ve yine düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe uz gitmiş ve
varmış hasta adamın yanına.
‘’Beyim. Bu yürekte saklıdır senin
şifan. Bu yüreği yer yemez iyi olacaksın.’’
Hasta adam tam yüreği eline almış ki
dile gelmiş yürek:’’Bu adam bir canidir. Sırf kızınla evlenmek için iki yavrumu
da öksüz bıraktı. Yoksa şimdi yaşıyor olacaktım.’’
Yaşlı adam öylesine naçar ve
hastaymış ki duymamış bile tüm bu sözleri ve iki lokmada yemiş yüreği.
Dakikalar içerisinde yüzüne gözüne
renk gelmiş. Can gelmiş ve eski sağlığına yeniden kavuşmuş.
‘’Allah razı olsun senden oğul. Sen
de artık benim bir evladımsın. Gün ola harman ola. Tez elden kızımla evlen ve
sen de ben de muradımıza erelim.’’
‘’Ya Rüya Kız ne der?’’ diye sormuş
genç adam.
‘’O benim sözümden asla çıkmaz. Sen
merak etme oğul.’’
Tam bu esnada Rüya Kız olanlardan
bihaber otururmuş çardakta. Bir yandan da için için ağlarmış sebepli sebepsiz.
Derken bir toz bulutu peyda olmuş ve bir ses duymuş Rüya Kız.
‘’Ne oluyor, siz de kimsiniz?’’
‘’Merhaba, güzel kız. Ne ağlarsın böyle?’’
‘’Kimsiniz söyleyin…’’
Toz bulutunun içerisinden iki yavru
ceylan çıkmış.
‘’Biz iki öksüzüz. Hain bir adam sırf
mutlu olmak için yaralı bir ceylanın canına kıydı. Sırf seninle evlenmek için
annemizi öldürdü. Nefsine hâkim olamadı ve biz kimsesiz kaldık.’’
Rüya Kız duydukları karşısında
yeniden gözyaşlarına boğulmuş.
‘’Madem anneniz öldü. Ben siz analık
yaparım, hiç merak etmeyin. Kaçar gideriz buralardan ve kimselerin de haberi
olmaz.’’
‘’Ya, o adam ne olacak? Korkmuyor
musun o adamdan?’’
‘’Tanımam ben o adamı ve asla sizi
böyle yalnız da bırakamam. Tanımadığım bir adamla asla evlenmem de.’’
İki küçük ceylan o kadar mutlu
olmuşlar ki bir anneleri olacağı için…
‘’O zaman al bu bıçağı ve sök kalbini
yerinden ve bu dünyadan ebediyen ayrıl. Hem sen mutlu olursun hem de biz
annemize kavuşuruz.’’
Rüya Kız bir hamlede saplamış bıçağı
ve sökmüş kalbini yerinden. Derken Rüya Kız anne ceylana dönüşüvermiş.
‘’Canım yavrularım benim. Sizi çok özledim.
Hadi gidelim buralardan. Kimselerin bizi bulamayacağı bir yere gidelim yeter ki
artık zarar görmeyelim.’’
Anne ceylan ve yavruları seke seke
uzaklaşmışlar oradan. Bir daha da onları ne gören ne duyan olmuş.
Tüm bu olanları kristal küresinden
seyreden aksakallı dede bir yandan da söyleniyormuş:
‘’Ah, kadir kıymet bilmeyen açgözlü
insanoğlu. Ne ekersen onu biçersin. Şuncacık hayvandan ne istedin de Rüya Kız
canına kıydı. Şimdi, iyi mi oldu sanırsın? Ey insan denen canlı, unutma öyle
bir âlem ki yaşadığın yapılan her şeyin bir şekilde karşılığını da bulursun.
İyi ya da kötü… Ve olan hep mazluma olur. Ama er geç adalet de yerini bulur.
Cana kıyacağına can verseydin ya şu kızcağıza herkes nasıl da mutlu olacaktı.’’
Tüm bunlar olurken Rüya Kızın babası
kızını bulmak için dört dönenirmiş etrafta. Her yeri talan etmiş lakin bulamamış
kızını. Nihayetinde kızından arda kalan kanlı elbiseyi görmüş yerde. Yığılıp
kalmış oracığa.
‘’Kızım, canım kızım’’ derken vermiş
son nefesini.
Genç adam olanlara vakıf olunca
deliye dönmüş ve hepten yitirmiş aklını.
‘’Ah, ben ne yaptım nasıl bir kötülük
yaptım. Keşke yaşasaydı da varmasaydı bana.’’ derken yaşlara boğulmuş. Yollara
vurmuş kendini bir yandan ‘’Rüya Kız Rüya Kız’’ diye haykırırken.
Gökten üç elma düşmüş. Biri anne
ceylana biri yavru ceylanlara biri de bu masalı okuyan siz dostlara.