Bir Mektubun Satır Aralarında - 3
El
feneri yanık halde oturdu ağaca tutunarak. Acı azdı; ama kendini bir boşlukta
hissediyordu. Çomar ise hala havlıyordu. Selçuk’un beyninden neler geçmiyordu
ki? “İşte oğlum, şimdi cezanı çekiyorsun” diyordu içinden. Bunca zaman bu kasabada,
bu derenin yanında oturmuştu; ama hiç başına böyle bir iş gelmemişti. Hatta
yılan bile görmemişti hiç. Bu yılan kendisini cezalandırıp öldürmesi için
yollanmıştı adeta.
Düşüncelerinde
kâbusu yaşarken havlama sesiyle irkildi. Çomar önüne gelmiş, havlıyordu. Bir
şeyler anlatmak istiyordu belli ki. “Acaba yılanı mı öldürdü?” diye düşündü
Selçuk. Fenerle etrafı taradı; ama yılan görünmüyordu. Çomar derdini
anlatamayacağını anlayınca hızla eve doğru koştu. Zaten ev en fazla iki yüz
elli adım yukarıdaydı.
Aradan
on dakika ancak geçmişti ki; Zehra Hanım ve eşi Ahmet nefes nefese geldiler.
Çomar da yanlarındaydı. Hala havlıyordu. Ahmet Bey telaşla sordu:
-Ne
oldu evladım? Sen uyuyacaktın; ama buradasın.
-Uyuyamadım.
Hava alayım dedim. Galiba yılan soktu beni. Çomarla da boğuştular bir süre.
Aradım şu an yılan yok. Ne oldu bilemiyorum.
-Daha
önce fark etmedin mi yılanı evladım?
-Çomar
hırlıyordu; ama ben uzaklarda sandım. Ağacın dibine oturduğumda yumuşak bir
şeye temas ettim sanki. Sonrası malum. Sahi çomar nasıl geldi buraya?
Zehra
Hanım söze karıştı…
-Evladım
köpekler böyledir işte. Dün ona sarılıp okşayınca seni çok sevdi demek ki…
Burada da yılanı görünce onunla boğuşmuştur. Ama yılanın ne ölüsü ne dirisi var
evladım. Başka bir şey olmasın sakın.
-Hayır…
Çomarla boğuşurken gördüm. Kaçmıştır…
-Dur
şu ısırdığı yere bakalım.
Zehra
Hanım pantolonun paçasını sıyırıp fener tuttu. Sevinçle bağırdı.
-Neyse
ki kumaşın üzerinden tam geçirememiş dişini. Hafif bir iz var. Biz yine de
bağlayalım ve Ahmet amcan emsin biraz oğlum.
Yaşlı
adam tecrübesiyle üzerindeki gömleğini çıkarıp az yukarıdan bağladı ayağı ve
yaraya dudaklarını uzatıp emip tükürdü, kan ya da zehri. Görünüşe göre
zehirlenme yoktu. Ya Zehra Hanımın dediği gibi dişini geçirememişti ya da
zehirsiz su yılanıydı.
Bir
yandan da Zehra Hanım fenerle her yeri arıyordu. Çomar kaçırmıştı demek yılanı.
Ahmet
Bey işini bitirmiş, Selçuk’a omuz vermişti. Dereden eve doğru yürümeye
başladılar. Karısına seslendi:
Sen
Selçuk’u tut da ben arabayı çalıştırayım. Hastaneye götürelim; ne olur ne
olmaz.
Selçuk
itiraz etti:
-Hiç
gerek yok. Demek psikolojikmiş baş dönmesi. Bir sorun yok.
-Olsun
evladım. Emin olalım.
-Yok
yok… Dinlenirsem geçer. Siz de yatın. Ben eve gideyim.
-Çomar
yanında kalsın o halde. Bir şey olursa haber verir bize.
Teşekkür
etti iki yaşlı ve dost insana. Çomarla eve geçtiler.
Aslında
midesi hala bulanıyordu. Yılan sokmuş olsa zaten şimdiye kadar zehir yayılırdı.
O halde üşütmüş ya da stres kaynaklı olabilirdi. Mutfağa geçip bir ayran yaptı
kendine. Bolca da tuz attı. Bardağı bir hamlede bitirdi.
Yatağa
kendini attı. Bu kez nedense hemen uyumuştu. Çomar ise başında bekliyordu.
3. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...
(
Bir Mektubun Satır Aralarında - 3 başlıklı yazı
MELEK KIRICI tarafından
14.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.