Eş değerli çocuklarıydık kenar mahallelerin,
Benzer korkularımız vardı hayata dair,
Düşmanlarımız farksızdı.
Hesabımız somun sayısına yeterdi ya,
Zeytinimiz, peynirimiz hep katık kalırdı.
Özdeş okullarda farklı hayallerle okurduk,
Genelde doktor olacağımızı söylerdik.
Ben hep öğretmen olmayı yeğlerdim şartlanarak.
Gene de bir toptancı halinin önünde hamal iken,
Ya da bir inşaatta amele halimizle istemeğe giderdik
Mektepten beri sevdiklerimizi…
Ne güzel kızlardık sevecen
Ne güzel oğlanlardık bıçkın
Birbirimizi ne güzel severdik çaresizce.
Başkaları sevmese de;
Oğlanlar da, kızlar da,
Eş değerli çocuklarıydık kenar mahallelerin,
Haddimizi aşamadan…
Saymazdık kısa dönemlileri,
Hor görürdük bedellileri ya,
şehitler hep bizim mezarlıkta gömülürdü.
Sekizimiz Hakkari Dağlıca’da vurulurduk,
Yirmialtımız Çukurca’daki pusuda…
Pususu hiç bitmeyen mayın tarlalarına
Kolumuza ayağımızı ekerdik tohumluk,
Sevdiklerimiz göz yaşlarıyla sulardılar kökümüzü.
Bire on Mehmetçik üretirdik yeniden…
Bir deli fişek gibi patlardık,
Vururduk, vurulurduk,
Acımasızdık eşkıyaya.
Deli dolu çırpınırdı yüreklerimiz,
Heyecanlıydık,
Biz aynı aşkın tohumlarıydık…
“Şehitler ölmez, vatan bölünmez!”
Şehitlik makamına uğurlanırdık eller üstünde.
Aynı eller bize nispet
vatan bölücülerini de iktidara taşırdı.
Eş değerli çocuklarıydık kenar mahallelerin,
Benzer korkularımız vardı hayata dair,
Ortak düşmanımız açlıkdı.
Akıllı olmayı birkaç paket makarnaya satmıştık.
Kimimiz Karl Marks’ı okurduk,
Kimimiz dokuz ışık dokuz doktrini…
Bir dönem birbirimizle dalaşırdık,
Emperyalizmin oyuncağı olurduk.
Bir dönem aynı sevdaların peşinde;
“Avrupa, Avrupa, duy sesimizi,
Bu gelen Türklerin ayak sesleri!”
Diye haykırarak inletirdik ortalığı.
Aynı olmasa da hayallerimiz,
Biz hepimiz aynı kenar mahallelerin
Eş değerli çocuklarıydık…