"çekiverin dünyanızın ucundan
Halepçeli
bir çocuk ayaklarını uzatarak ölecek..."
halepçe’den
yana
nefessiz çığlıkların arasında
bir çok çocuk
vurulmuş
yatmakta
yaralarında pıhtılaşmış kan
karıncalar saldırmakta,
karasinekler...
uçurtmalar
telgraf tellerinde dolanık
uzansam kurtaracağım hepsini ya,
çocukların hepsi vurulmuş…
keşke
beni ağlatmasaydın ya çocuk,
sana
kağıt helva yollayamayacağım için...
bir
kadın çocuğun üstüne kapaklanmış kurtarmayı ümit eder
kadını
delen kurşun çocuğa da değer...
ortaya
yığılmış kadın, çocuk, ihtiyar bedenler,
bunun
böylesine katliam derler...
uzaktan,
sanki bir gök gürültüsü
seller yıkayacak çocukları,
ıslatacak, üşütecek
güneşi iyice yakmalı,
ısıtmalı çocukları…
gök
gürültüsü üstünde helikopterler...
Saddam
pişmiş kelle gibi güler...
ulan
atma o gaz bombasını şerefsiz
bunca
insan ne eder halepçesiz..
havada
bir koku var ya,
çöp
kokusu mu?
elma
kokusu mu?
yumurta
kokusu mu?
kuş
kafesinde ölüyor,
çilli
tavuk kanatlarıyla örtüyor sarı civcivlerini,
bahçede
koyunlar, keçiler,
Karabaş
çok sessiz,
sarıkız
buzağısını emziriyor son bir kez...
insanlar
ölüyor...
çocuklar
ölüyor ulan, çocuklar...
kim
öldürüyor onları?
aşkı
yaşamaktan kim alıkoyuyor?
kim
iyiliğin erdeminden mahrum ediyor?
kim
susturuyor türkülerini?
sen
mi T a n r ı m ?
böyle
bir kusuru işliyor musun?
bize
bile yakışmayan gaddarlıkları,
yapabiliyor
musun?…
sen
yapmıyorsan, bu nasıl oluyor?
Sen
göz yummuyorsan bunları,
bu
mezarlıklar nasıl doluyor?
çocuklar
ölmemeliydi
ama,
kusursuzlukların
kaynağı,
Tanrım,
senin
ilahi takdirin,
karşıydı
bu arzuma?..