dilim suskun bundan böyle,
kalemimi kendim kırdım,
yılgın ruhuma ayırdığım
bir kolay ölüm vardı sandıkta;
açtım sandığı, baktım,
unutmuşum naftalinlemeyi, güveyi sarmış…
sussalar
suskunluğumu yargılamasalar…
suskunluğun yol kenarındayım
elim havada
ne kadar sevimli görünsem de
duran yok beni götürmeğe
gözgöze gelmekten korkuyorlar
endişe etmeleri de gerekli bu zamanda…
zor günler yaşıyoruz
tüm gözler düşman birbirine
Birbirimizin gözünü oyuyoruz
- Nereye kadar?
- Parçalanana kadar…
insanlıklarında gölgeler,
mimiklerinde de…
yalın bir dürüstlük görünmüyor.
kalleşlik peşinde puştlar...
sarp dağlardaki mağaralarda,
ve mayın tarlalarında
kurulu tuzaklar...
bir cenaze alayı geçmekte önümden
sormak isterdim ölüye ölümü…
Ve sözcükler cümlelerin içinde öyle anlamsız ki,
yerli yersiz bir noktalama konuyor araya...
Cümleler şaşkın…
bakışmalar bir nokta kadar kısa
ve korkular kendi gözlerimde şimdi
Baykuş uyanık
bir baykuş uğursuzluğu belki...
ölü taşıyıcıların derdi nedir ki, taşımaktan cayıyor,
beş on adımda bir kaçıyorlar kenara?
Hayret!
İmam en önde, uyuklamakta kafir
ne kadar da aptalca!
imam uyursa cemaat ne yapmaz!
üç bilinmeyenli bir denklem
sormalı bir akil adama,
yalnızca sormalı, cevap beklemeden:
şeytan erkek midir? Ya melekler?