Dırdır…
Eve, "Sana
önemli bir haberim var karıcığım,” diyerek giriyorum.
Dinlemiyor.
Hemen dırdıra başlıyor. “Bana önemli bir haberi varmış! Ukala herif sen de! Elinde
iki ekmek, bir kilo kıymayla mı geldin? Elini kolunu sallaya sallaya gelmişsin
yine! Bir günden bir güne elin kolun dolu gel de şu eve dişimi kırayım! Öküz
gelmişsin, öküz gidiyorsun işte... Sen karı kıymetini ne bilirsin ki zaten? Allah
belanı versin inşallah! Ahlaksız herif! Utanmaz herif! Bir gün yüzü göstermedin
bana! Manyak kafam benim! İkimizin adı da Hüdaver olduğu için, sırf orijinallik
olsun diye evlilik yaparsan sonun böyle olur işte…”
“Hüdaver’ciğim,
susarsan sana önemli bir şey diyeceğim…”
Hüdaver’ciğim
önemli haberin ne olduğunu merak edip sormuyor bile, her zamanki gibi yine
burnundan soluyor.
“Şu
halime bak! Pazenden elbiselerle çingene karıları gibi dolaşıyorum ortalıkta. Söylesene bana, zorum
ne? Bir de kürk kaban alacağım sana, diye söz verdiydin bana! Bu kafayla
gidersen, sen değil kürk kaban, muşambadan kaban bile alamayacaksın bana! Kışa
alacağım diyordun, işte kış geldi. Hani? Nerede? Bu kara kışta almadıktan sonra
başına çal o kürkü! Domuz herif! Domuz gelmişsin,
domuz gideceksin... Allah belanı versin inşallah! Ahlaksız herif! Utanmaz
herif! Bir kürk kabanı bile çok gördün bana!"
Yerden
göğe kadar haklı. Bütün mendeburluk bende, söz verdiğim halde bir kürk kaban
bile alamadım karıcığıma.
“Haklısın
karıcığım! Ama bir dinle…”
“Haklısın
karıcığıymış! Beni ne doktorlar, ne avukatlar istediydi de varmadıydım. Onca
kısmetimi seninle evlenip sürünmek için tepmişim meğer! Annem, bu devlet
memuru, bakamaz sana, süründürür, dediydi de, dinlemediydim. Eşşek kafam benim!
Aldığı maaşa bak! Bin altı yüz seksen beş lira yetmiş beş kuruş… Yedi yüz elli
lira ver kiraya, kalır dokuz yüz otuz beş lira yetmiş beş kuruş… Üç yüz lira
ver doğal gaza, kalır altı yüz otuz beş lira yetmiş beş kuruş… Yüz yirmi lira
elektrik, otuz lira su, elli lira internet, kalır dört yüz otuz beş lira yetmiş
beş kuruş… Onun da üç yüzü cigaraya, yüz otuz beşi dolmuşa derken kalır yetmiş
beş kuruş. Koca bir ay yetmiş beş kuruşla mı geçineceğiz Hüdaver efendi? Yat
kalk, anneciğimin dul maaşına dua et, yoksa acımızdan gebereceğiz!”
“Ama
Hüdaver’ciğim, dinlesene bir…”
“Sus!
Bana Hüdaver’ciğim falan deme! Maymun herif! Yüz kere söyledim sana… Hacer’in
kocası kiloylan tütün alıyor dedim, onu sarıp içiyor dedim, içme şu uçlu
cigarayı, pahalı, dedim…”
“Sen
de içiyorsun, hem de yabancısını!”
“İçerim
elbet! Benle sidik mi yarıştırıyorsun sen? Ben senin gibi ne idüğü belirsiz
biri miyim? Köklü aile kızıyım ben! O odun kafana sok bunu… Odun kafalı herif! Odun
gelmişsin, odun gideceksin... Allah belanı versin inşallah! Ahlaksız herif!
Utanmaz herif! Bir malbuşu bile çok görüyorsun bana!"
“Estağfurullah
karıcığım, lakin söyleyeceğim şeyi bir dinlesen…”
“Estağfurullahın
batsın! Karnımda piçini taşıyorum bir de… Sen eşek
gelmişsin, eşek gideceksin. Yeter artık!
Ben seninle yapamayacağım. Yarın gidip aldıracağım piçini, çocuk mocuk yok
sana! Neydi o kürtajcı herifin adı? Hani gazeteler yazdıydı, beş aylık hamile
karıya kürtaj yaparken ölümüne sebep oldu diye. Her neyse işte, bileziğimi
bozdurup ona gideceğim. Yarım saatte söker alır dölünü. Kim gittiyse memnun
adamdan. Köşebaşındaki Azize karısı aldırdıydı bir çocuk da, eli pek hafif
deyip sabah akşam Allah razı olsun diye anıyor adamı.”
“Çocuğuma
elletmem, bilmiş ol!”
“Nasıl
elletmeyecekmişsin bakayım? Sen işte olacaksın nasıl olsa, o arada gider,
gelirim ben.”
“Savcılığa
dilekçe veririm, rızam hilafında dört buçuk aylık çocuğuma kürtaj
yaptıracakmış, mani olun diye…”
“Ver!
Cumhurreisimiz ne dedi? Fetöcü olduğundan şüphelendiğiniz kocanız bile olsa
ihbar edin dedi. Ver dilekçeyi de, ben de Fetullah denilen terörist başının bir
iki kitabını bulup koyayım kitaplarının arasına, bu Fetöcüdür deyip ihbar
edeyim seni. Hanyayı da, konyayı da görürsün o zaman. Sonra, ahhh ah, ne yaptım
ben, diyerek kafanı duvardan duvara vurursun da iş işten geçmiş olur… Bok herif sen de! Bok yolundan
gelmişsin, bok yoluna gideceksin... Ahmak herif! Geri zekalı! Allah belanı verir
inşallah!”
“Tamam
karıcığım, tamam, dilekçe filan vermem, sinirlenme sen. Sana söyleyeceğim şeyi
duyduğun zaman, zaten kürtaj yapmayı hiç istemeyeceksindir.”
“Neymiş
o, beni kürtaj olmaktan bile caydıracak kadar önemli olan şey?”
Çok
şükür Allah’ıma, nihayet dinleyecek beni.
“Sana
vereceğim çok önemli haber şu ki, ben…”
Odanın
kapısı açılıyor, bir kaynanam eksikti ya, o da geliyor. Haliyle lafım da yarım
kalıyor.
“Kızımı
yine niye kızdırıyorsun Hüdaverdi?”
İsmimin
Hüdaverdi diye telaffuz edilmesinden oldum bittim nefret ederim.
“Hüdaverdi
değil efendim, Hüdaver!”
“Her
ne boksa… Kızımı sabah akşam sinir et
diye vermedim ben sana. Gül gibi kızımı zebilziyan
ettin. Ah, kabahat sende değil, bende... Ben, eşek kafalı ben... Hem kızımı
ziyan ettim, hem kendimi. Benim kızım gibi kızlar, şimdiki zamanda
karaborsada... Alıncaya kadar yalvarıp yakarıp ayaklarıma kapandın. Onu
dünyanın en mutlu karısı yapacağım diye diller döktün. Söylediğin her laf yalanmış
meğer. Çarşının ortasında daire alacağım, orada oturtacağım dedin, getirdin bu
kıyı mahallede oturttun. Yetmezmiş gibi, bir gecekondu kiralayıp oturtmaya
kalkıştın da, zar zor bu apartman dairesini kiralattık. Fakir olduğuna göre
adam olsaydın bari, lakin adam da değilsin. Damat
olup da damat gibi bir adam olamadın. Kızımı verdiğime de vereceğime de pişman
ettin beni. Ne avukatlar, doktorlar çaldıydı kapımı da yüzlerine kapadıydım
kapıyı. Ne zorumuz var ki, senin kahrını çekelim? Bu isin sonu nereye varacaksa, varsın artık... Körpe kızımın
vakti geçmeden, bir çaresine bakalım... Senin
layığın, benim kızım olmaz, olsa olsa kendin gibi mıymıntının teki olur… Anladınmm mı Hüdaverdi efendi?”
Gerçekten
sinirlerim bozuluyor bu defa:
“Bana
bak, valide hanım! Benim adım Hüdaver, aynen kızının adı Hüdaver olduğu gibi,”
diye çıkışıyorum. “Size vereceğim haberden sonra benimle yine Hüdaverdi deyip
alay edecek misiniz bakalım?”
“Neymiş
o haber?”
“Size
vereceğim haber şu ki, ben sayısal lotoda altıyı tutturdum. İki milyon lira
ikramiye kazandım. Geldiğimden beri onu demeye çalışıyorum size, ama
dinlemiyorsunuz ki! Benim bu dünyada bir karım var, bir de kayınvalideciğim.
Siz benim her şeyimsiniz…”
Karımla
kaynanam girdikleri şoktan kurtulana kadar birbirlerinin suratına baka kalıyorlar.
Epey bir şaşkınlıktan sonra kendine ilk gelen kaynanam oluyor. Kızına:
“Hüdaver
kızım! Hüdaver oğluma öfkeyle pek ağır mı konuştuk, ne? Pek haksızlık ettik
galiba, baksana aslan gibi benim damadım.”
“Tabii
aslan gibidir benim kocacığım. Öyle olmasa onunla bunca yıol evli kalır mıydım?
Canım benim... Sen öyle sinirli iken söylediğim lâflara pek
kulak asma... İkimiz de bir yastıkta kocayacağız elbet...” Kalkıp geldi, bir
güzel sarılıp öptü beni.
Ona, “bana
ne söylerseniz söyleyin, ama Hüdaverdi demeyin bir daha!” diyerek sitem
ediyorum. “Adıma Hüdaverdi denilmesinden hiç hoşlanmıyorum.”
“Asla
demeyiz kocacığım. Der miyiz kız anne?”
“Yok
valla, asla ve kat’a demeyiz…”
(
Dırdır… başlıklı yazı
AliKemal tarafından
15.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.