Gönülsüzlüğümün
çalkantısında, revnak bir çiy tanesine rast geliyorum. Meyleden neşeyi hor
gören kara cübbeli bir savcı ve en rezil teferruat yine sözsüz iletişimin
çatlak manifestosunda, silik bir imgeye sığınıp da baş tacı yapmaktan men
ettiğim derinlerdeki gizemli yara.
Gizeminden ziyade müşkülpesent.
Bir o kadar mütereddit
bir gölge iken heba edilesi mesnetsiz yargılar da cübbenin kulpundaki gözyaşına
paye vermeyen nefret ve isyan yüklü söylemlerin yırtık nüansı üstelik asılı bir
sarkaçta anlık bir devinimle mal ettiğim insanlığa ama sadece sevgiyi…
Sevgiden yana rötuş
yapmanın bedelini ödüyorum işin aslı ve derken çoğaldığım üzünçlerde azalan
ibresi o mevcut ikilemden çıkıp da yola rastlamaktan yana yok iken tek umudum.
Kifayetsiz ve mübalağa
edilesi ya da titrek bir ışık bellediğim ama her halükarda yoksunluğunu teğet
geçen defolu bir bulut. Öyle ya: Dökümünde ne hiciv var ne de yakarış sadece
bol gürültülü bir sağanak ama her ne hikmetse sadece ıslanmayı maharet bellemiş
kırık bir şemsiyenin kulpunda asılı kalmışlığım.
Güçsüzlüğümün
badirelerinde saklı tuttuğum o münafık gözyaşı.
Belki de asılı
kalmışlığın en rencide edilesi, savsak sanrılarından bir demet yine
ulaşamadığım ama ulaşın kaygısında sindirebilmek kadar da sakil bir duygu tüm
gönülsüzlüğümü kapsayan hoyrat bir sancıya denk düşen…
Kayıp zihniyetler ya da
asla var olmamış.
Varlık addedilen ama
tüm coşkusu yitik.
Gölgelerden medet ummak
zaman zaman ve en dokunaklı maruzatı beyan edip bir edimde yitip giden onca
hayal kırıklığını istiflemek.
Densiz ve yorgun.
Yoldan çıkmış olmasına
rağmen mesnetsiz bir ithamda yok olmayı yürekten niyaz eden.
Hakkaniyetinden öte
hatırat yüklü o minvalde kayıp giden bir yıldızın duyulmaz nidasında yine
rehavet yüklenip bir sağanakta yeni baştan doğmak uğruna ölmeyi dilemek kadar
da akla zarar ama her ne hikmetse ölümsüzlüğün kıblesinde belli belirsiz
doğurmak yeni günü üstelik vebalinde kanıksayacak hoyrat bir tümceye ah etmek…
Hangi minvalse…
Hangi ahir zamansa…
Hangi serzeniş ise paye
vermeyen…
Ve her ne hikmetse aşkı
yok sayan.
Bir adım sonrasına
meyledip öncesizliğin ruhani varsayımlarında yine aklı evvel bir detayda
nükseden akıl oyunları…
Ve bingo.
Tüm hezeyanı yitik bir ahkâmla
adlandırmak ya da göreceli bir zaman dilimine sığmak ve sığdırmak korkuları ve
pür-telaş zimmetlenmek evrene.
Hülasa bir önyargıda
tüm çeperinde gizli iken mahremiyet ya da sakıncalı bir söylemde zuhur eden
gölgeli sağanak hem de ne için?
Aslı astarı olmayan bir
kelamı süslemek zehrini akıtıp da sineye çekmek efkârı ve yitip gitmeden gizil
bir rotada buluşmak ilk göz ağrısıyla: Öncesiz ya da andan ibaret belki de
sonrasızlığın zaruri girizgahında nöbete duran ayan beyan bir kerameti yüklenip
de bir arpa boyu yol alamazken…
Devrik bir gidişat hele
ki sonsuzluğun huzurunda sadece dilemek hem de metaneti yüklenip almışken
ağzının payını. Kâh bir rehavet kâh belli belirsiz bir hezimet hatta defolu bir
var oluş sancısı: varlığın ibresi sadece ve sadece Hakk’tan yana iken.
Hak etmekten de ötesi
aslında ötelenmişliğin közü.
Kör bir düşte bile
tatmak yenilgiyi.
İthamlardan iltifata
uzanan o yol.
Yolsuzluğun dengi iken
acı.
Acının külfeti iken gözyaşı.
Rahmetten alıp payını
tefekküre dalıp dalıp gitmek hem de gidenlerin ardından tek damla dahi
akıtmaktan kendimizi alıp ve kısık bir nüansla kısmak evrenin sesini. Frekansı
kayıp bir ruhtan gayrisi yok işin aslı. Üzünçler olmadan nasıl başak verecek ki
dileklerimiz ve hangi ukdeyi yok sayacağız ümitler iken kırılgan bir rotada pek
de rağbet etmezken mutluluğa…
Acılardan çıkıp ta
yola.
Devingen bir tezahüratı
da ekledik mi iç sesimize.
Ve tüm münafık gölgeler
iken rehin verdiğimiz adam boyu yalnızlığın dip sancısı iken o ketum ve kâhin
imgeler…
Söyleyin hadi en
söylenmezi hem de en beklenmedik anlamsızlık kadar da kırıcı iken sessizliğin
tepki yüklü güftesi. Anlık bir hezeyana dahi aldırmazken kesmeli belki de
biletini sonsuzluğa kalkan o tek yönlü yolculuğun son yolcusu olmaya razı iken.