Daha
ilkokul yıllarımızda öğrendiğimiz arkadaşlık, dostluk, karşılıklı saygı-sevgi
duygularımızı anımsamak ve pekiştirmek amacıyla böyle bir yazı yazmak istedim.
Hedef kitlem öncelikle bizleri yöneten, yönetmeye aday olan tüm siyaset erbabı
olacak. Sesimi bir ilgiliye bile duyurmak beni mutlu eder.
Abc…mizde
bulunan elbette (ğ) sesi hariç her sesle başlayan tüm siyasi parti mensuplarına
seslenmek istiyorum.
Sizler,
bizler hepimiz bir zamanlar çocuktuk. Anımsayalım ilkokula başladığımız ilk
günü. Ruhumuzu saran heyecanı, kalbimizin göğsümüze sığmayacak kadar sıkıştığı
anları. O anlar ne kadar zorlanmıştık.
Sıcacık
evlerimizden, çok sevgili anne-babamızdan ayrılıp okul denen yeni bir yuvaya
geçiş yapıyorduk. İşte o anlarda küçücük ellerimize şefkatli bir eller uzandı.
O eller yıllar geçse de güzelliğini ve koruyuculuğunu hiç unutamadığımız
öğretmenlerimizin elleriydi.
Zamanla
sevdik öğretmenlerimizi. Onlara inandık. Yeni arkadaşlar edindik. Çevremiz
genişledi. Öz güvenimiz arttı.
Her
insanın yaşamında güler yüzünü, güzel konuşmasını unutamadığı sevgili bir
ilkokul öğretmeni olmuştur. Geçen zaman içinde başka okullara gidilir, yeni
öğretmenlerle tanışılır. Onlar da sevilir elbet. Fakat ilkokul
öğretmenlerimizi, onlardan öğrendiğimiz ilk bilgileri, örnek davranışları unutamayız. Çünkü ilkler güzeldir.
İlkler unutulmaz.
Nelerdi
bu bilgiler, altın değerinde olan örnek davranışlar? Anımsayalım bazıların
hemencecik: Büyüklerimizi, arkadaşlarımızı ve de doğayı koşulsuz sevmekti
öncelikle. Kendimize yapılmasını uygun bulmadığımız bir eylemi arkadaşlarımıza
yapmamak. Empati duygusunu geliştirmek.
Doğru
olmak. Aleyhimize olsa bile doğru bilinen yolda yalnız yürümek. Yalan
söylememek. Öğretmenimiz anlatırdı. “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” Er
ya da geç yalan ortaya çıkar ve yüzümüz kızarır. Burnumuz uzar!
Hakkımız
olmayan değerlere el uzatmamak ve başkalarının haklarına saygılı olmak.
Okulda,
güzel konuşmanın bizleri toplum önünde saygın yapan önemli bir özellik olduğunu
öğreniyorduk. Kırıcı olmanın, kalp kırmanın onarımının çok güç olduğu da
örnekleriyle adeta zihinlerimize perçinleniyordu. Öğretmenimiz, kalp bir sırça
gibidir, bir kez kırılırsa onarımının olanaksız olduğunu söylerdi.
Yalan,
riya, günah nedir bilmeyen saf ve temiz çocuk kalplerimizle daha nice örnek
hasletleri öğrendik.
Uzun
yıllar ilkokul öğretmenliği yapmış birisi olarak söylüyorum. Tarafsızlığımdan
kimsenin kuşkusu olmasın. Tarafsızım. Bu duygumun içtenliğine herkes
inanabilir. Beni yaşama bağlayan en sevdiğim davranış biçimim çocuk saflığımı
kaybetmemiş olmamdır. Ben böyle yaşadım. Bilir bunu çalıştığım güzel ülkemin
okullarındaki anıları kalbimde saklı öğrencilerim. Çünkü öğretmenlik farklı bir
meslektir. Tanrı mesleğidir. Tarafsız olur öğretmenler her durumda, her olaya
karşı. Herkese aynı yakınlıktayım.
Siyasilerimize
şunu anımsatmak istiyorum: Bir an ilkokul öğretmenlerinize duyduğunuz saygı-
sevgi ve özlem duygularını anımsayın. Okulda edindikleriniz güzel davranışları
bir bir gözlerinizin önüne getirin. Ben de öğretmenlerinizin size davrandığı
gibi davrandım öğrencilerime. Beni de ilkokul öğretmeniniz olarak kabul edin,
onun yerine koyun. Sözlerime kulak verin:
Bir
birlerinize karşı çok sert konuşuyorsunuz. Ne olur daha yumuşak konuşun.
Hoşgörülü olun. Hümanist duygularınızı ön plana çıkarın. İnanın sizler yapıcı,
birleştirici konuşursanız ülkemizde ilkbaharda kırlarda açan mor menekşeler
hoşluğunda güzellikler yaşanır.
Tutum
konusu vardı hani? Tutumu kısaca şöyle tanımlamıştık: Zamanımızı, emeğimizi,
paramızı ve araç-gereçlerimizi gelişi güzel değil yerli yerine harcamaktır.
Tutumlu olan aileler, ülkeler giderek kalkınır zenginleşir diye öğrenmiştik.
Saygıdeğer,
ülke yönetiminde olanlar ve olmak isteyenler. Ne olur tutum konusunun gereğini
yerine getirelim. Buna çok çok gereksinimimiz var.
Güzel
ülkemizde her beş gençten biri işsiz. Yirmili yaşlarda, büyük çoğunluğu
yükseköğrenim yapmış iş arayan gençleri düşünün. Atama bekleyen sağlık
elemanlarını, öğretmen adaylarını, mühendisleri... bir düşünün. İşyerlerine başvur.
Sonuç alamadan geri dön! Yaşlı anne-babadan harçlık iste! Her gün aynı
karamsarlık…
Önerim
şu: Kaynakları zengin ülke değiliz. İşsizliği en az düzeye indirecek yatırım
için kaynaklarımız kısıtlı. O zaman seçimler için, örneğin önümüzdeki
referandum için para harcamayalım. Bu işlere milyarlar harcandığı herkesin
malumu. Ne yapabilir peki?
Liderlerimiz,
siyasilerimiz çıksınlar devlet televizyonuna. Dostça fikirlerini anlatsınlar.
Ülke sorunlarına ürettikleri projelerini, makbul çarelerini sunsunlar.
Birbirlerini kırmadan, ses tonlarını artırmadan yapsınlar tartışmalarını. Nasıl
ki, sınıfta ünite konularını sırayla sunup, karşılıklı soru-cevap şeklinde
değerlendirmeler yapıyorduk aynı uygulamayı televizyonda görmek isteriz.
Okullarımızda
münazaralar yapardık. Öğretmenlerimiz tarafsızca değerlendirme yaparlardı.
Evet, sayın büyüklerimiz, ilgililer çıkın karşımıza karşılıklı tartışın.
Halkımız zekidir. Sizi en güzel şekilde
değerlendirir Sezar’ın hakkını Sezar’a verir. Bundan en ufak bir kuşkunuz olmasın.
Kesinlikle
inanıyorum; halkımız sizleri ekran karşısında bir arada güzel güzel konuşurken
görürse ülkede huzur ve barış ortamı oluşur. Seçimler için harcanan paralar
yatırıma harcanır. İşsizlik azalır. İş arayan gençlerin yüzü güler. Halk
olarak, ülke olarak kendimize olan güvenimiz daha da artar. Huzur içinde bir
arada yaşama olgunluğunu yakalamış oluruz.
Dostluk adlı şarkımızla
sözlerini okuyarak ilkokul günlerimizi bir kez daha anımsayalım.
Dostluğun biz sevgisiyle
Toplandık her an burda
Bu sevgi bağı kopmaz hiç
Dağılsak bir gün yurda
Bu güzel günü andıkça
Çarpacak kalbim benim
Bu sevgiyle Ebediyen
Uzanır sana elim…