Atatürk'ün yaptığı pek çok inkılaplardan ( Ya da devrimlerden ) biri de bilindiği gibi takvimde yapılmıştır. Atatürk, pek çoklarının yanlış bildiği gibi Hicri takvimi değil 1840 Tarihinden itibaren yani II. Mahmut döneminden beri kullandığımız Rumi takvimi değiştirmiştir . Yani Hicri Takvimi değiştiren aslında II. Mahmut'dur. Atatürk döneminde ise 1 Ocak 1926 Tarihinden itibaren Rumi takvim dediğimiz takvim gitmiş, onun yerine Miladi Takvim dediğimiz takvim gelmiştir.
Şimdi Hicri Takvim, Miladi Takvim, Rumi Takvim deyince kafalar karışabilir. O bakımdan kısaca onları da tanıyalım.
Miladi Takvim: Dünyanın güneş etrafında bir tur dönmesini esas alan, bir yılı 365 gün 6 saat olan ve Güneş Yılı Takvimi ya da Şemsî Takvim denen takvimdir. Bu takvimin başlangıç tarihi kabaca Hz. İsa'nın doğum günü olarak kabul edilir. Rahip Gregoryus tarafından düzenlendiği için de bizde Gregoryen Takvimi olarak da bilinir
Hicri Takvim: Ayın dünya etrafında 12 tur atması esasına dayanan bir takvimdir. Bu takvimde bir yıl, 354 Gündür. Başlangıç olarak Hz. Muhammed'in Mekke'den Medine'ye Hicret ettiği tarihi yani Miladi 622 yılını kabul eder. Milladi 622 yılı, Hicri takvimin 0 senesidir. İlk kez Hz. Ömer'in halife olduğu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Rumi Takvim: Başlangıç yılı olarak Hicreti kabul etmekle birlikte Güneş Yılı esasına dayanan bir takvimdir. Bu takvimde Yılbaşı 1 Marttır. Rumi Takvim ile Miladi Takvim arasında 13 günlük sabit bir fark vardır. Bu sebeple mesela Miladi takvime göre 13 Nisan 1909 da cereyan etmiş olay Rumi takvime göre 31 Martta cereyan ettiği için tarihimizdeki çok önemli bir olay 31 Mart Vak'ası olarak adlandırılmıştır.
Atatürk'ün değiştirdiği takvim Hicri değil, Rumi Takvim olduğu halde, yani aslında Hicri takvimi Osmanlı Padişahı II. Mahmut değiştirdiği halde '' Bizim dini takvimizi değiştirip gavur Gregoryus'un takvimini getirdi'' Diye eleştirilen, eleştiriden öte hakaret edilen hep Atatürk olmuştur maalesef. Ancak bu arada vakti zamanında devlet memurları için fesi zorunlu kılan, Hicri Takvim yerine Rumi Takvimi getiren II. Mahmut da bu ve yaptığı diğer yenilikler sebebiyle ''Gavur Padişah '' olarak anılmıştır.
Neyse...Konumuz takvimler arası fark değil.
Gerek Osmanlı'da Rumi takvim kullanılmaya başlandıktan sonra, gerek Atatürk dönemiyle birlikte Miladi Takvim kullanılmaya başlandıktan sonra bu ülkede dini günler ve dini bayramlar hep Hicri takvime göre tanzim edilmiş ve bu konuda hiç bir sıkıntı yaşanmamıştır.
Pardon...1994 Yılından itibaren bir sıkıntı yaşanmaya başlandı.
1989 Yılında ilk kez Kutlu Doğum Haftası adıyla bir kutlamaya şahitlik etti bu ülke.
Güzel bir şeydi aslında. Peygamberimizin doğum günü olan ve Hicri takvime göre Rebiülevvel aynın 12. Gününe denk gelen gün ile başlayıp bir hafta süren etkinliklerdi bunlar. Bu etkinliklerde de Peygamberimizin güzel ahlakı, örnek hayatını anlatan konferanslar, Kur'an okumaları, tefsir sohbetleri ve benzeri dini etkinlikler yapılmaktaydı.
Ancak 1994 Yılında işin şekli değişti. Bundan böyle Kutlu Doğum Haftası Miladi Takvime göre kutlanacaktı.
Neden öyle olacaktı anlayabilmek mümkün değil.
Her ne kadar anlayabilmek mümkün değil desem de toplumun bir kesimine göre bunun sebebi açıktı: 23 Nisan'ı yani Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramını, hatta doğrudan doğruya Milli Egemenlik kavramını baltalamak... Çünkü Kutlu Doğum, yani Hz. Muhammed'in doğum günü Miladi Takvime göre Nisan ayına denk geliyordu. Hicri ve Miladi takvim arasındaki 11 günlük fark sebebiyle de yaklaşık olarak tam da 23 Nisan'a...
Garip olan hususların en başında ise '' Atatürk bizim dini takvimimizi kaldırıp yerine papazın takvimini getirdi'' Diyenlerin 1994 yılından bu yana Hz. Muhammed'in doğum gününü papazın takvimine göre kutlamasıydı. Tam anlamıyla '' Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu'' bir durum.
Fakat garabet bununla sınırlı kalmıyordu. 1994 Yılından bu yana Hz. Muhammed bir senede iki kez dünyaya gelmiş oluyordu. Hatta üç kez dünyaya gelmiş olduğu yıllar da vardı. Hz. Muhammed, Miladi Takvime göre 20 Nisan 571 yılında bir kez dünyaya gelmiş, Hicri takvime göre ise 12 Rebiülevvelde bir kez daha dünyaya gelmiş oluyordu.
Senesini hatırlamıyorum ama bu aradaki bir yılda Miladi Takvim ile Hicri takvim arasındaki 11 Günlük bir fark dolayısıyla o sene içinde 12 Rebiüülevvel iki kez denk gelmiş ve Mevlit kandili ile Hz. Muhammed'in doğum günü kutlandığı gibi bir de Kutlu Doğum Haftasıyla aynı sene üçüncü kez doğum günü kutlanmıştı. Yani Hz. Muhammed adeta Hz. Muhammed olmaktan çıkmış, Hrıstiyanlığın Hz. İsa'sı gibi doğmuş, ölmüş, sonra tekrar dirilmiş, sonra yine ölmüş, sonra tekrar yine dirilmişti...
Biliyorum çok ağır kaçtı bu son yazdıklarım ama çok daha ilginç bir bilgiyi huzurlarınıza arz ettiğimde olayın vahameti daha da berraklaşacak.
2008 Yılına kadar Kutlu Doğum Haftaları 20 Nisan Tarihinde başlıyor, 27 Nisan Tarihinde bitiyordu.
İşte bu duruma toplumun iki kesiminden itirazlar geldi.
Laikçi kesim '' 23 Nisan baltalanıyor. Acilen kaldırılsın'' Diye itiraz ederken, gerçek Müslüman, dindar kesim '' Hooop yahu ne oluyor. Bu ne iş?'' Diye uyandı. Evet..1994 den 2008 Yılına kadar tam 14 yıl gözden kaçan çok önemli ama şeytani bir ayrıntı vardı Kutlu Doğum Haftasında.
Şimdi merak ettiniz sanırım. Hem Kutlu Doğum haftası, hem de şeytani bir ayrıntı. Bu nasıl olur?
Olur efendim. İşin içine Fethullah Gülen parmağı karışmışsa bal gibi olur. Herif 27 Nisan Tarihinde doğmuş. Yani Kutlu Doğum Haftasının son gününde doğumunu kutladığımız kişi Fethullah Gülen...Aynı yıllarda Fethullah Gülen'in dergilerinden birinde ( Yanlış hatırlamıyorsam Sızıntı idi...) '' Dünya onu bekliyor '' Denilerek Hz. İsa'nın beklendiğine işaret edilmesi de elbette boşuna değildi. Yani Mehdilik kesmiyordu Feto'yu...Hz. İsa olmaya soyunmuştu.
Samimi Müslümanlar bu şeytanlığın farkına vardılar ama sanırım gelecek tepkilerden çekinerek Kutlu Doğum haftasının tamamen kaldırılmasını istemek yerine haftanın başka günlere kaydırılması yönünde Diyanet İşleri başkanlığına baskı yapmaya başladılar. Bunun sonucunda da Kutlu Doğum Haftası 2008 yılından itibaren 14- 20 Nisan Tarihleri arasına kaydırılarak ''Fetö'nün Doğum Günü Kutlanıyor'' Şaibelerinden kurtarılmaya çalışıldı.
Evet...Kutlu Doğum artık 27 Nisana kadar uzanan bir hafta değildi ama Fetö etkisinden kurtulması da mümkün olamıyordu bir türlü.
Fetö etkisi midir yoksa yine Fetö etkisiyle '' Baş örtüsü furuattır'' etkisiyle kafaları ambalajlayıp geri kısımları açıkta bırakan yeni tip Müslüman ( daha doğrusu Süslüman) etkisi midir pek bilemem ama artık Kutlu Doğum Haftalarında resmen putperestlikler yaşanmaya da başlandı. Yani 2008 yılından sonra artık Fetö'nün doğum gününü kutlamıyorduk lakin Fetö'nün dinler arası diyalogu artık kültürler arası diyaloga dönüşmüş, dönüşmekle de kalmamış bizzat müftülerimiz bu işin öncüleri olmuşlardı farkında olarak ya da olmayarak.
Hani İslamiyet öncesi için hep deriz ya '' İnsanlar kendi elleriyle helvadan putlar yapıyorlardı, sonra da kendi putlarını yiyorlardı acıkınca'' Diye, işte tam olarak cahiliye dönemi adetleri yaşanmaya başlandı Kutlu Doğum Haftalarında.
Mesela Kur'an-ı Kerim şeklinde yapılan bir pasta...Pastanın üzerinde ayet yazılı. Elinde bıçakla ayeti kesen ise bir müftü. Daha sonra o ayetler parça parça tabaklara konacak ve Müslümanlar oturup ayet yiyecekler. Sindirecekler ve sonra???? Hâşa sümme hâşa...
Bir an için gözlerinizi kapatın ve o Pastanın başında Hz. Muhammed'in olduğunu düşünün. Öyle ya O'nun doğum günü kutlanıyor... Kendi doğum günü için yapılmış pastasını kesiyor. Kestiği pasta da O'na indirilen Kur'an... Masaların üzerinde daha pek çok pasta var. O pastaların üzerinde de '' İyi ki doğdun ya Resulallah'' dan tutun da '' Güllerin Efendisi'' ne kadar pek çok yazılar var... Arkada bir sahne, sahnede orkestra çalıyor '' Hapy Bırthday Muhammed, Hapy Bırthday Muhammed, Hapy Bırthday, hapybırthday, hapy bırthday to you...''
Charlie Hebdo karikatürleri gibi oldu değil mi?
Çok mu ağır oldu?
Evet öyle oldu ama kocaman bir tokmakla kafalarına vurulmadıkça bazı Müslümanların uyanma gibi bir niyeti yok maalesef. Oysa Müslümanın uyuma gibi bir lüksü asla yok. Olmamalı...
Be hey Allah'ın şaşkınları !
Hz. Muhammed kendi doğum gününü kutlamayı hiç akledemedi de sizin mi aklınıza geldi O'nun doğum gününü kutlamak? Hem de böyle tam olarak Hrıstiyan geleneklerine göre kutlamak? Hz. Ebubekir'n, Ömer'in, Osman'ın, Ali'nin aklına gelmedi de sizin mi aklınıza geldi?
Kur'anı kes, Ayeti kes, Kabe'yi kes, Ravza-i Mutahhara'yı kes, Üzerinde '' İyi ki doğdun Muhammed'' Yazılı pastayı keserken Muhammed'i kes,Hatta ''Allah'' lafzını kes sonra da Hz. Muhammed sevgisinden bahset...Bu nasıl bir eblehliktir?
Şu yapılan saçmalıkların Bâhire, Sâibe,Vasîle, Hâm uydurmaktan farkı nedir Allah aşkına?
Kafalar karıştı sanırım. Nedir Bâhire, Sâibe,Vasîle, Hâm uydurmak?
Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan, iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.[ Maide Suresi 103. Ayet- Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri
Amr Bin Luhay adında bir kişi Mekke'ye ilk putları getiren kişi olarak bilinir. Bu şahıs Kabe'ye putları yerleştirip İbrahim Dinini bozduğu gibi kendi kafasından ayetler uydurup bunların Allahın emri olduğunu söylemiş ve cahil insanların bu uyduruk ayetlere inanmalarını sağlamıştır.
Şimdi gelin bu kelimeleri açıklayalım:
Bahire: Bir deve beş kez üst üste dişi deve doğurursa artık o devenin ne etinden, ne sütünden, ne cücünden faydalanılmaz, salınırdı. Buna bahire deniliyordu.
Saibe: Hasta olan bir kişi hastalığından kurtulduğu takdirde bir deve adayacağını belirtmişse işte bu deve de salınıverirdi ki bu olaya da Saibe deniliyordu.
Vasile: Koyun erkek doğrursa kendilerinin, dişi doğrurusa ilahların olur ve kurban edilirdi. Hem erkek hem dişi doğrurusa yine kendilerinin olurdu. Buna da Vasile diyorlardı.
Ham: Bir erkek devenin dölünden on batın doparsa o deve de artık dokunulmazlık kazanıyordu..
İşte tüm bu batıl gelenekler Amr bin Luhay tarafından İlahların emirleri diye insanlara kabul ettirilmişti. Oysa Kur'an '' Böyle bir şey yok. Allaha iftira ediyorlar. Onların çoğunun aklı ermez'' Diyor.
Şimdi Peygamberimizin '' Her kim bir kavme benzerse ondandır'' hadisi çerçevesinde yukarıdaki resimlere bir daha bakalım ve elimizi vicdanımıza koyup söyleyelim yapılanların ''Bahire, saibe, vesile, ham'' uydurmaktan farkı olup olmadığını.
1-Gelmiş geçmiş bir tane İslami kaynakta Peygamberimizin yukarıda birinci resimde olduğu gibi ( Ya da diğer resimler ) bir doğum günü kutlaması yaptığına dair bir kayıt var mıdır?
2-Peygamberimiz zamanında bir sahabe Kur'an şeklinde bir pasta yapıp peygamberimize '' Senin şerefine ya Resulallah. Buyur o mübarek ellerinle pastanı sen kes'' Deseydi alacağı cevap ne olurdu acaba?
3- Fötr şapka giymeyi ''Gavura benzemek'' olduğu için reddetmeyi, bu yolda idam cezasına çarptırılmayı şehadet olarak gören bir anlayışın tamamen Hristiyan geleneği olan pasta keserek doğum günü kutlaması yapmasını, -Haydi pasta da neticede Allah'ın bir nimeti olduğundan mazur görsek de - Kur'an şeklinde, Kabe şeklinde, Ravza-i Mutahhara şeklinde, üzerinde Allah, Muhammed yazan, ayetler olan bir pastayı keserek kutlamalarını neyle nasıl izah edeceğiz?
4- Bir senede bazen üç defa kutladığımız bu kutlu doğum bizi ne zaman teslise ulaştıracak? Ne zaman '' Hapy Bırth Day ya Muhammed... Baba oğul, Kutsal Ruh adına doğum günün kutlu olsun'' Diyeceğiz?
5- Fetö denen virüs bu kadar mı kanımıza girdi? Adını silsek de etkilerini silemeyecek miyiz?
Beni tanıyanlar bilir. Kutlu Doğum haftasına karşı olan bir insan değilim. Hatta keşke mümkün olsa da peygamberimizin özellikle '' Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim'' Hadisi şerifinde işaret buyurduğu o '' Güzel Ahlak'' Senenin her haftasında, her gününde insanoğlunun kafasına çivi gibi çakılsa...Çivi gibi çakılsa da bu ülkede 1.5 yaşındaki çocuklara tecavüz edilip öldürülmese. Bu ülkede her gün kadınlar bir cinayetin kurbanı olmasa. Bu ülkede en büyük günahlardan olan yalan, gıybet, emaneti ehline vermemek, yolsuzluk, hırsızlık ve aklınıza gelebilecek her türlü ahlaksızlık bu derece yaygınlaşmış olmasa. Tv lerdeki o ahlak dışı evlendirme programları, rezillik akan benim tarzım, benim stilim programları ve benzeri ahlaksızlıklar reyting rekorları kırmasa. Keşke her gün Peygamberimizin güzel ahlakı beyinlere nakşedilse de '' Komşusu açken '' Tok yatanlar bir nebze olsun rahat uyku uyuyamasalar...Keşke...Keşke. Keşkeee... Ama gelin görün ki bunu yapmıyoruz Kutlu Doğum haftalarında. Ya da pek çok doğruyu yapıyoruz ama bir yanlış tüm doğruları götürüyor ve maalesef o doğruların hiç bir hükmü kalmıyor.
Bu yazdıklarımı fazlasıyla irrite edici bulanlar mutlaka olacaktır ama inanın bana, böyle giderse Kutlu Doğum Haftalarında '' Hapyy Bırth day ya Resulallah'' Diyerek kutlama yapılacak günler çok da uzakta değil...
Neyse...Söylenecek daha çok şey var ama Fuzuli'nin dediği gibi '' Konuşsam tesiri yok, sussam gönlüm razı değil''
Tüm İslam aleminin Miraç Kandili Mübarek olsun. Ülkemize ve tüm dünyaya barış ve huzurun gelmesine vesile olsun inşallah.
İnşallah '' Kutlu Doğum Haftası ile ilgili bunca şey yazdıktan sonra Miraç Kandilini kutlamak bir çelişki değil mi? '' Diye soran olmaz. Olursa gerçi veririz cevabımızı ama yine de böyle bir soru sorulmasa iyi olur .
Miraç kandili ile aynı güne denk gelen 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramımız da Kutlu olsun.
Selam, sevgi ve saygılarımla.