GÖĞSÜNE İSTİKLAL MADALYASI TAKTIĞIMIZ PAPA 1. BÖLÜM
27.10.2016 Tarihinde yazdığım bir yazıda İstanbul- Notre Dame de Sion Fransız Lisesinin bahçesinde Padişah Vahdettin döneminde yaptırılan Papa 15. Benedicht’in heykelinden bahsetmiştim değerli okurlarıma. Evet Osmanlı Döneminin artık son günlerini yaşadığı yıllarda bugün hâla aynı yerde varlığını sürdüren bir papa heykeli dikildi ve hatta bu papa heykelinin dikilmesi için Osmanlı devleti yardım kampanyası başlattı. Kampanyaya da Padişah Vahdettin o zaman için çok para olan 500 Tl para yardımında bulundu.
Peki göğsüne İstiklal Madalyası taktığımız papa kimdi? Bir papanın İstiklal Harbimize nasıl bir katkısı olmuştu ki adamın göğsüne İstiklal Madalyası taktık?
İşte bu sorunun cevabını verebilmek için Fener Rum Patrikhanesinden ve Atatürk'ün Fener Rum Patikhanesi hakkındaki düşüncelerinden başlamak lazım.
Şimdi '' Hocam ! Patrikhane ayrı papalık ayrı. Göğsüne İstiklal Madalyası taktığımız papa ile Fener Rum Patrikhanesinin ne alakası var ?'' Diye sorabilirsiniz.
Oldukça uzun olacak bu yazı içinde alakasını anlatmaya çalışacağım inşallah.
Biz tarih Öğretmenleri TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Derslerinde her sene '' Milli Mücadele Yıllarında Faaliyet Gösteren Faydalı ve Zararlı Cemiyetler'' Başlığı altında bir konu işleriz. Zararlı Cemiyetler içinde Rumlar tarafından kurulanlar hangileriydi hatırladınız mı?
Unutmuşsunuzdur mutlaka. Hatırlatayım:
a)Mavri Mira Cemiyeti b) Yunan Kızılhaçı ve Göçmenleri Cemiyeti c) Rum İzci teşkilatları d) Fener Rum Patrikhanesi
Tüm bu zararlı Cemiyetleri bize tanıtan kim peki?
Mustafa Kemal Atatürk tabii ki.
Bakın Mustafa Kemal 1922 yılının Ocak ayında bu konuyla ilgili neler demiş:
"Pek sağlam kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. Bunun başkanı Patrik Vekili Droteos, üyeleri: Atinegora, İnoz Metropolidi, Yunan Kaymakamı Giritli Katehakis, Katelopolos, Dipasimas, Ayinpa, Polimitis, Siyari adındaki kişilerdir.
Kurul doğrudan doğruya Venizelos'tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan Hükümetinin parasal yardımıyla pek büyük bir sermayesi vardır.
Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhaçı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi görünüşte göçmenlere bakmak gibi insani bir perde altında çete örgütlemek, ihtilal düzenini hazırlamaktır. Bu yolla tıbbi ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve donatıyı Osmanlı ülkesine sokmaktır.
İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır.
Rum okullarının önceden bizim yapıp da şimdi sırası iken ne yazık ki terkettiğimiz izci örgütleri bütünüyle Mavri Mira kurulu tarafından yönetilmektedir. İstanbul, Bursa, Bandırma, Kırklareli, Tekirdağ ve bunlara bağlı yerlerde izci örgütlenmesi tamamlanmıştır. İzciler yalnız çocuklar değildir. Yirmi yaşını aşkın gençler de içindedir. Anadolu'da Samsun ve Trabzon cephane dağıtma yeridir. Uygun bir durumda bir yelkenli Yunan gemisi durmuş olarak cephane ve silahlarla yüklü bu yerlerde bulundurulacaktır. Ermeni hazırlığı da Rum hazırlığı gibidir." ( Bahsi geçen gemi Yunan savaş gemisi Enosis olup 26 Nisan 1922 de Türkler tarafından ele geçirilir. Bu olay üzerine de ABD ve diğer Yunan gemileri Samsun'u topa tutarlar )
Atatürk, Kurtuluş Savaşı zaferle noktalandıktan sonra da Patrihne ile ilgili görüş ve düşüncelerini değiştirmiyor ve 20 Ocak 1923 de Hakimiyet-i Milliye Gazetesine aynen şu açıklamaları yapıyor:
"Bir fesad ve hiyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebeb olan Rum Patrikhanesi'nin artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde mhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir? Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir."
Atatürk'ün 20 Ocak 1923 de yaptığı bu konuşmanın üzerinden bir kaç ay geçtikten sonra yapılan Lozan Antlaşmasında ise( 24 Temmuz 1923 ) görüyoruz ki Patrikhane hakiki yeri olan Yunanistan'da değil yine bizim topraklarımızda ve eskiden olduğu gibi yine Fener semtimizdedir.
Bazı arkadaşlarımız hani derler ya hep '' Dış güçler diye bir şey yok. Acziyet var. Ülkeyi iyi yönetememek var. '' Buna nasıl bir yorum getirirler bilemem.
Dış güçler vardır ve o dış güçler bazen Atatürk de olsanız bazı şeyleri - ne kadar istemezseniz istemeyin - size kabul ettirirler.
Ha şu denebilir ki deniliyor zaten
1- Tamam Patrikhane tamamen kaldırılmadı ama Patriğin elindeki tüm siyasi ve idari yetkiler elinden alındı. Sadece dini bir lider olarak kaldı.
2- Lozan'da yapılan Nüfus Mübadelesi görüşmeleri gösterdi ki Türkiye'de artık Türkiye aleyhine faaliyet gösterebilecek Rum kalmayacaktır. ( Mübadeleyle Yunanistan'a gönderilecekler ) o halde tehlike kalktığına göre Patrikhanenin durmasında bir sakınca yoktu.
Beni tatmin etmedi. Bilmem tatmin olan oldu mu bu iki cevaptan.
Milli Mücadele yıllarında Fener Patrikhanesinin Patrik Vekili Dorotios ve Trabzon Metropoliti Hrisantos 1919 da yapılan Paris barış konferansına katılmışlar ve hararetli bir şekilde İngiltere ve Fransa'yı Karadeniz Bölgemizde kurulacak bir Pontus Devletine ikna etmeye çalışırken bir tarafta da Ermenilerle Ocak 1920 de Erivan ve Tiflis'te Osmanlı Devletinden hangi payları alacaklarının hesaplarını yapmak üzere Rum- Ermeni Konfederasyonu oluşturuyorlardı.
Fener Patrikhanesinin böylesine bir ihanet içinde bulunduğu dönemde Kırıkkale - Keskin Metropoliti '' Yanlış yapıyorsunuz. Bu bir ihanettir '' Dedi. Demekle de kalmadı Fener Rum Patrikhanesinin karşısına dikildi aslanlar gibi.
Kimdi bu metropolit ve bir Ortodoks metropolit ile göğsüne İstiklal madalyası takılan papanın ilgisi neydi?
O da gelecek bölüme inşallah.
RESİMLER:
1- Uzaktan bakıldığında Fener semtinde hemen göze çarpan görkemli bir bina olduğu için Patrikhane zannedilen ama aslında Özel Fener Rum Lisesi olan okul ( Bugün için faalyette değil bildiğim kadarıyla )
2- Asıl patrikhane işte burası
3- Fatih Sultan Mehmet ve Patrik Gennadios'u tasvir eden ve Patrikhane'de bulunan mozaik
4-5- Kin kapısının arkadan ve önden görünüşü: apının öyküsü özetle şöyle; Sultan II.Mahmut döneminde 1821’de Osmanlı’ya karşı Mora İsyanı patlak verir. O sırada Patrik olan V.Gregorius’un isyana destek verdiği ve Osmanlıya ihanet ettiği belgeleriyle ortaya çıkar. Partik V.Gregorius yargılanır ve suçlu bulunarak Patrikhane’nin orta kapısı önünde idam edilir. Beraberinde suçlu bulunan üç Metropolit’te farklı yerlerde idam edilir. Aynı gece toplanan patrikhane yetkilileri aynı yerde bir Türk devlet veya din adamı asılana kadar, kapının kapalı tutulmasına karar verir. Bir başka söylentiye göre; Bizans dirilinceye kadar kapı açılmayacak.
6- Patrikhanenin içinden bir görüntü.
Fener Rum Patrikhanesi 1054 yılında Batı ve Doğu kiliselerinin birbirinden ayrılmasından sonra Doğu Kilisesi'nin merkezi oldu. İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in Ortodoks halkı başsız bırakmamak amacıyla yaptığı girişimler sonucunda Gennadios ilk patrik olarak seçildi. Çeşitli kiliselerde görev yapan patrikhane, 1597 yılında Aya Dimitri Kilisesi'ne taşınarak Fener adını aldı. 1602 yılında bugün bulunduğu Fener'deki Aya Yorgi Kilisesi'ne taşındı. 1924'ten bu yana Fener patriklerini Sen Sinod Meclisi seçmektedir. Patrikhane'nin, Türkiye'de dört metropolitliği, 30.000 kadar cemaati vardır.