Yorgun şiirlerim var, yoldan çıkmayı
henüz beceremeyen bir de TDK benzeri bir gönül lügatim var henüz kimselerin
okumadığı.
Kanunun kestiği parmak değilim çünkü
canım çok acıyor aslında beş parmaktan biri bile değilim.
Ait olmadığım bir coğrafyada kabul görmektense
makbul olanı yapma gayreti içerisindeyim.
Şiir dağına yağan karın soluğumu
kestiği yalandır, azizim aslında bana hükmeden derviş söylemlerin bahtı da
açıktır, değerli yüreğim… hani tıkış tıkış olmasını kimse hazmedemezken sevgi
bildirgemi sundum bir kez kalemler meclisine.
Oy çokluğuna kurban gidiyorum sanırım
izdiham nedeni duygularım sömürülürken ben kalburüstü bir çiçek olmak adına
çorak topraklarda bile açmaya talibim.
Yorgun teftiş heyetini buyur ettim
gönül soframa ve doldurdum ince belli çay bardaklarını: tavşankanı değil ha:
bizzat kanımla demledim ben bu çayı.
İfrata kaçan ne çok söylem sabrımın
filan asla sınanmadığı.
Ne ki bunlar?
Ben ne yollara saptım da karanlıkta
el yordamıyla buldum yolumu.
Nedendir, diye bir sor bakalım.
Önce kezzap döktüler içimdeki yarım
hecelere. Vakitlerden ölümdü zamanın birinde zamansız düştüğüm çukur.
Aşkın müridi bir ilah filan da
değildi devşirdiğim duygular.
Soluklanmadım henüz.
Oluk oluk akan mevsimsiz yağmurlardan
muzdarip bir çöl çiçeği idim ne de olsa.
Yaftalanmak nedir, bilir misin sen?
Bin bir afra tafra ile dostunu satmak
nedir, bilir misin sen?
Bak ihanet ettim edebiyata ne de olsa
iki cümle üst üste aynı kelimeyi kullanmak gibi bir gaflete düştüm.
Sanrılarım oyalıyor beni sonra da
gelişen paranoya ile içimde tetiklenen mevsime biat kâh ağlıyor kâh gülüyorum.
Birileri bir şey diyor ve çekim
alanındayım ne de olsa aldanmaya ve aldatılmaya programlı benliğim.
Şimdi biri bir şiir yazacak ve başım
yarılacak imge niyetine başıma rastlayan taşlarla yoksa taşlama, dediklerine mi
düşüyor hep yolum?
Gölgemi dünden bir gün evvel
kaptırdım hayal tacirlerine. Dün de kendimi kaybettim. Karanlık satırların
hangi yansıması peki bu yazdıklarım? İşte geceyi aldatıyorum ve aldatı
mahiyetinde gülücükler konduran kim varsa asılı yüzünde bir kabir azabı adeta
içinde yuvarlandığım ve ellerimle yuvaladığım sözcüklerin handikap yüklü
serzenişi.
Açıktan açığa alay ediyor benimle
evren.
Aklıma uyup da sallıyorum mendilimi,
her boşluğa temsil ettiğim şiir ve yazının arkasından. Kimse de yok hani
uğurlamaya gelen ve ölüm düşüyor aklıma hele ki gözümden düşen cinnet
gecelerinden kimseler haz etmezken diliyorum kendimce ve dillendiriyorum ne de
olsa sıra dışılığın en yüksek mertebesindeyim.
Ayrışan insanlar ve bölünen kümeler…
ne çok öz alt küme.
Mekânın cennet olsun sevgili Atagün
Hocam.
Kimin nesi değil mi?
Aslında sıra dışılığın en güzel
yakıştığı ilk yetişkin; hayatımda idame ettirdiğim bunca formülü
ezberleyemezken bir futbol topu ile girdiği sınıfta tüm öğrencilerini gaza
getiren…
Matematiğin x’ini bilmezken cebirle
tanışıklığım ve ne çok yatay, dikey eksen ve koordinatlarıma sahip çıktığım
matematik dersimizin efsane öğretmeni.
Matematiğe olan düşkünlüğüm gün
geliyor da nasıl emsal ve imge teşkil ediyor yazdıklarıma-aslında yazılıp da okunmayan
ve ben bu sefer kalemin ucunu kırıp yeni bir kalem edindiğim aklımın
kırtasiyesinde, kimine göre fazlasıyla aykırı belki de lanet eksenimde ben
mimlenmişken…
Kabul görmekten umudu kestim madem bu
sefer yolum yine O’na düşüyor.
Sohbetimiz esnasında yağan yağmurun
bereketi olsa gerek yastığım hep ıslak.
Vicdanımın örtüsünde ise arda kalan
yorgunluk hâsıl olmakta ne de olsa sevebildiğim kadar çok insanı sevip içimdeki
bölmelerde ağırlıyorum her birini.
Genele bakacak olursak, ben iflah
olmaz bir piç kurusuyum.
Yaşasın ben de artık saygın kelimeler
yerine hafifçe argo imgeler konduruyorum satırlara ve biliyorum ki eninde
sonunda RTÜK ve benzeri bir kanalla kodesi boylayacağım yanımdaki hücrede
kalırken A.A.elbet soracağım ona yazarlığın sırlarını.
Gönül körfezimde yarım adacıklar
mevzu bahis ve şimdi geliştirdiğim kuramlarla ana kıtaya el sallıyorum.
Gün özürlü bir yolculuk benimki hele
ki en yüksek rakıma da sahip iken şehir ve yazdıklarım… artık kimin yolu
düşerse elbette bir bardak çay ikram etmeden bırakmayacağım.
Kanımla yıkadığım bir yol.
Öncemde saklı tüm bilgi ve detay
silsilesi sonra da randıman sağlamak adına boydan boya yok sayıyorum:
yaşadıklarımı ve yazdıklarımı ikram aşamasında içimdeki rahmeti bana sunan yüce
Yaratan elbette çekmeyecek elini ümidimle üstelik…
Göğün kepenkleri kapalı sanırım bir
uyarı mahiyetinde melekler de çekildi yuvalarına ben ki aykırı bir coğrafyada
salınan ahkâmlarla sadece kalp gözümün sileceklerini çalıştırıyorum ne de olsa
içeri alacağım çokça insan var.
Ömrün afakı.
Ah, ben’lik yorgun dimağım.
Senlik olması gerekmeyen de bir sevda
masalı.
Aşkın boyutsuzluğunda kilit vurduğum
yüreğim.
El, el üstünde madem birazdan
diyetimi ödeyip elimi de kesip atacağım sonsuzluğa belli ki elimden kayıp gidenlere
bir bu kadar dayanamayacakken.
Geçmişin izini sürerken gelecek
odaklı bir sunum hazırlanıyor biliyorum ki ne zamanki yeni gün’e denk düşsem
evren yine yapacak yapacağını ve boğazıma takılacak kelimeler.
Gün bazlı bir eylem duyguların
aralıksız hamle yaptığı ve ne hikmetse dumura uğrayan yüreğimle dilimden
düşmeye hazır olmayan her iç çekiş bir şekilde karşılığını buluyor ne zamanki
yolum beyaz boşluğa düşse en azından geçmişte yaşadığım o münzevi boşlukla da
hiçbir ilgisi yok iken.
Bazen yalın bir gün hani saf kan yarış
atı gibi koştuğum.
Sadece koşuyorum ve aralıksız
konuşuyorum ve ne zamanki ket vurulsa coşkuma ben sakinliğimi koruyamadığım
gibi namluyu ağzıma sokuyorum.
Ya da beynimi hedef aldığım ve tetiğe
basmadan hiçbir şey yoluna girmiyor demek ki yaşamanın ve mutluluğun ilk koşulu
ölümün ta kendisi.
Ölüm korkumun depreştiği yıllara
bakıyor ve kendime uzun boylu sitem ediyorum hele ki ölümden beter
yaşanmışlıkların seyrüseferinde bilfiil anladığım bu saçma korkunun üzerine
ellerimle ölü toprağı attığım.
Künyemde yazılı ismim. Ellerim
kucağımda değil ama kalemi ve çay bardağımı tutarken… derken zamansız bir veda
ve ben serilmişken boylu boyunca.
Öğüten bir değirmen aslında övündüğüm
ne de olsa geçmişin iz bıraktığı güzelliklerin tadı hala damağımda ve zaman
zaman somurtan bendenizin adam olmaya da niyeti yok iken sanırım adam yerine
konmakla eş değer yine de kendimi sevip saygımı da öldürmediğim sürece
varlığımla az da olsa barışık kalmaya çabaladığım hayatın da bir rutini.
Tetiklenen mekanizma ve ibresi bozuk
sayaca ben mutluluk ve sevgi yükledikçe… geri dönümü de ne diye asla sormayın.
Gürültülü bir yalnızlığın da ta
kendisi iken insan ve nasıl oluyor da bu kalabalık esnasında yalnızlıkla ihya
oluyorum?
Kimlik kavgamda esefle yüklendiğim
yine omuzlarıma ağır gelen duygular ve mantık özürlü bir ömrü kayıt altına
almışken ben sabırsızca seviyor ve itiraf ediyorum.
Yol yorgunu kim ise belki de yoldan
çıkmış…
Yolunuzun üstünde olmasam da buyurun,
beklerim, efendim.