‘’DÜĞÜNLERDE
İSRAF YASAKTIR’’ KANUNU ( MEN-İ İSRAFAT KANUNU )
TBMM 23 Nisan 1920 de açıldıktan sonra tabii ki ülke yararına olan kanunları da
bir bir çıkarmaya başlamıştı. İşte bu kanunlardan biri de 25 Kasım 1920 de yani
TBMM nin açılışından yedi ay sonra çıkarılmış olan ‘’MEN-İ İSRAFAT KANUNU’’ İdi.
Men-i İsrafat aslında ‘’Savurganlığın yasaklanması’’ anlamına gelir. O bakımdan
da genel olarak tasarruf tedbirleri olduğu düşünülebilir ama öyle değildir.
Çünkü bu kanun özel olarak düğünlerde ve düğün ile ilgili diğer adetlerde ( Nişan, söz, kına, sünnet düğünü,
çeşitli sebeplerle yapılan eğlenceler, yemekli davetler vb..) yapılan aşırı
israfı önlemeye yöneliktir.
1920 Yılı bilindiği gibi Türkiye’nin bir
ölüm kalım mücadelesi için canla başla hazırlıklar yaptığı bir dönemdir. Bu
yılda henüz Batı Cephesinde Yunanlılarla savaş başlamamış olsa da Güneyde
Fransız ve Ermenilerle, Doğuda ise Ermenilerle kıyasıya bir mücadele
yapılmakta, bu arada çıkan daha pek çok iç isyanla mücadele edilmektedir.
İşte böyle bir ortamda 25 Kasım 1920 de TBMM, 102. İçtimasının ( Birleşim ) Birinci
celsesini ( oturum ) Başlatır. Meclis
Genel Kurulu’nda Trabzon Mebusu Hüsrev Bey’in takriri (önergesi) ve Karesi
(Balıkesir) Mebusu Hasan Basri Bey ve arkadaşlarının önergeyle aynı konulu
“Teklifi kanunisi (Kanun teklifi) ile ilgili görüşmelerin son günü... Teklif
kabul edilirse, 7 ay içinde TBMM’de yasalaşan 55. Kanun olacak; adı “Düğünlerde
men’i israfat” yani düğünlerde israfın yasaklanması...
Hüsrev Bey önergesinin gerekçesini aylar önce TBMM kürsüsünde şöyle dile
getirmişti:
“...Köylümüz düğün yüzünden pek perişan oluyor. Saadet ocağı,
diye kurulan aile düğün israfı yüzünden borç içinde kalıyor. Köylüler
hükümetten bu israfın önüne geçecek önlemler bekliyor. Mesela: Kına gecesi,
içkili çalgılı davetler, cihaz( Çeyiz) asmak, teşhir etmek, düğün bohçaları,
hediye takdimi, cihaz tedariki için mal ve mülk satmak, araba alayları gibi
masrafların meni, fukaranın rencide olmaması için hali olanlara bile müsaade
edilmemesi, nikahın bir zaruriyeti mihrin, karşısında erkeğin eşini
boşayamayacak kadar yüksek, fahiş olmasına şeran (şeriat bakımından) mesağ
(cevaz) verilmemesi için icabına tevessül olunmasını teklif ederim.
O gün Genel kurula
ilgi büyük, çünkü kanun teklifinin tartışmalı “3. Madde”si oylanacak; İslam
Hukuku’nun evlilikle ilgili en önemli uygulamalarından “Mihri Muaccel” maddeyle
sınırlandırılmak isteniyor. Madde şu: “Mihri muaccel (evlilik akdi öncesinde
erkeğin kadına vermesi gereken bedel) beş bin kuruşu tecavüz etmeyecektir.”
Yani, mihir bedeli beş bin kuruşu geçemez.
Teklifi destekleyenlerden Siirt Mebusu Sabri Bey diyor ki:
‘’ Evlilik öncesi verilmesi
gereken mihrin bedelini sınırlayalım, erkeğin ölümü halinde varislerinin,
boşanma halide ise bizzat kendisinin kadına vermesi gereken bedele (mihri
müeccel) ise karışmayalım.”
Karesi Mebusu Vehbi bey ise aleyhte söz alıp şöyle diyor:
‘...Mihir meselesi, zevç ile zevce
arasında kalacak bir keyfiyet. Gerek mihri müeccel olsun ve gerek mihri muaccel
olsun, bunlar evin içinde kalacak masraflardır, zaruridir. Bu madde lüzumsuzdur
Maddeyi savunanlardan Ayıntab ( Gaziantep ) Mebusu Lami Efendi de konuşuyor:
‘’Kanunun ruhu bu maddede... Filan eşraf falan eşrafa kızını beş yüz kırmızı
liraya vermiş, diye tefahürü (övünme) mucip olur. Fakir ise üç yüz kuruş veremez.
Bu suretle tenasül (üreme) gitgide tenakus (azalma) ediyor... Maddenin kabulünü
teklif ediyorum’’
Bolu Mebusu Tunalı Hilmi de destekliyor teklifi ve oda şöyle diyor:
‘’Birçok yerlerde yüksek nikahlar kıyılmak adet ve teamülü var. Zavallı
delikanlılarımız ve zavallı kızlarımız evlenemiyor...”
Sonuçta tartışılan 3. Madde reddediliyor( Yani mehir konusu kanunlaştırılmıyor
), diğer maddeler kabul ediliyor ve şöyle bir kanun çıkıyor ortaya
DÜĞÜNLERDE MEN-İ İSRAFAT KANUNU
Kanun no: 55