Mim aşkıyla
.
Kendine muhacirdir her insan
Ayaklarının topuğuna ilişir gurbetin i z s i z dikişleri
Yürüdükçe açılır mühürlü öfkelerin sandukası
Ve tökezler iç çekişleri
Alevle örülü
Yeryüzünün tanıdık döngüsünde
İhmal edilen geçmişin kıymığı batar vicdanın gözüne
Ruhuna tedirginlik teyelleyen gururun terzisi
Gülücükler diker fecrin yüzüne
Tortu yüklü
Bardağın dibindeki son yudum gibi
Vardır elbet her otun kalbinde bir çiçek kokusu
Ateşten daha beter yakan kelimelerin
Dirençli sesine bulaşır asi yağmurun korkusu
Kırkını doldurur
Kanayan vaktin şuursuz yarası
Bağışlanmanın telaşıyla barışmayı unutur ateşle kül
İki leyl-i mavi arası
Tersine akan nehrin utangaç yatağında
Sabrın alfabesiyle yazılır direnişin manifestosu
Bir papatyanın boynu kırılır hüzünden
Yağmurlar konar omzuna
Sicilindeki ıslaklık okunur yüzünden
Kırılma noktasında
Özünü saklamaz artık hiçbir beyaz
Denizin yaşını hesaplayınca bulunur damlanın acısı
Dilini dişine düğümler kum saati zerreleri
Ve biter tınısı yitik çağın sancısı
Tevekkülün penceresinde
Suskunluğu dokurken dillerin bakir elleri
Açılmamış bir pankart gibi yakasından düşürmez ilhamı
Orantısız cesaretin ellerinde büyür legâl saplantılar
Ve ninnisiz uyutur izdihamı
Yetim ağlayışların ıslaklığı
Yükseklerden dökülen bir ırmağın sesinde saklanır
Şiirin libasını giyen delişmen sular
Tesellinin İnzivasında aklanır
. . .
.
.
.
.
.