Dedem
uzun yıllardır bu evde yaşıyormuş. Ben ve kardeşlerim de yakın bir zamanda bu
evde yaşamaya başladık. Konulduğumuz vitrinden , kaç kere dışarıya çıkarılmıştım?
Düşündüm de sahiden hiç çıkmadım. Dedem anlatır durur; bir elin parmağını
geçmezmiş dışarıya çıkışları. Kısa ve öz olan dışarı yaşamında, büyük
tecrübeler edinmiş. Geniş, parlak ve beyaz gövdesini şişirerek , başlar nasihatlerine.
Olur da bir gün dışarıya çıkarsam, başıma gelebilecek muhtemel felaketlere
karşı nasıl davranmam gerektiğini, nasıl hayatta kalabileceğimi anlatır durur.
Dedem bir gün; annemle babamın tanışma hikayesini anlattı bana. Babamların genleri süt beyazından , annemin ise kırık beyaz bir soydan gelmekteymiş. Hemen hemen aynı zamanlarda satın alınarak bu vitrine yerleştirilmişler. Gel zaman git zaman , yan yana durmaktan, gönülleri birbirlerine akmış. Bu durumu herkes fark edince, dedem : ” Bu böyle devam edemez. Bu aşkın adını koymak şart oldu ! “ demiş. Ne de olsa porselen tabaklığın geleneğinde düğün vardı. Dedem; eski kafalı, tutucu birisidir. Kısa sürede sevenleri evlendirerek kavuşturmuş birbirine. El ayak çekilip herkes uykuya teslim olunca, sabaha kadar düğün eğlencesi sürmüş. İçinde bulunduğumuz şu koskocaman vitrinde , babamla annemin düğünü gibi ihtişamlı bir düğün olmamış bir daha. Ve zamanla bizler eklenmişiz geniş ailemize.
Ben ve kardeşlerim, baba tarafına çekmişiz, süt beyaz renginde
olmuşuz. Ancak ufak boyutlarda ve oldukça narin.
Denilene
göre bizim üzerimizde tatlılar yenilirmiş. Nasıl bir histir hiç bilmiyorum ve
meraktan çatlayacak gibiyim. Nihayet
beklediğim an geldi. Kızıl yüzlü, çirkin bir kadın, tombul elleriyle vitrinin
kapağını açtı. Aile üyelerinin tümünü kucaklayıp mutfağa götürdü. Kadın
telaşını mırıldandığı şarkıyla bastırmaya çalışıyordu. Bizi bırakıp dışarıya
çıktı.
Evin
emektar tabaklarından biri olan ; kenarları çiçekli, sarı tabak seslendi;
-Selam
küçük ! İlk defa mı dışarıya çıkıyorsun?
-Evet.
-
Zor be! Vitrinde hayat daha güzeldir emin ol.
-Çok
sıkıcı.
-
Ne sanıyorsun sen ? Çalışmak kolay mı ?
-Nasıl
ki ?
-Her
gün, sabahtan akşama kadar hizmet gör. Kirlen. Bir de üzerine ,canın çıkasıya
yıkan. Sonra bir de makineye atıldın mı tamam ! İki seneye kalmadan dedenden
bile yaşlı görünürsün!
-
ya öyle mi ?
Çok
korkmuştum bu emektar tabağın anlattıklarından.
-Hele
bir de bütün gün çalışmanın kiri pasıyla bir köşede bırakılırsan yandın !
Sabaha kadar kaşınıp durursun.
-Demek
o kadar zor?
-Zor
tabii! En iyisi sen hiç dışarıyı falan merak edip de rahatını bozma. Kısa
yaşamak istemiyorsan elbette! Haydi kal sağlı….
Sözlerini
tamamlayamadan kızıl yüzlü kadın, üzerine yemek harcını boşalttı.
Tezgâhın
en uç kösesinde umursamaz tavırlarıyla dikkat çeken iki plastik tabak vardı.
-Selam
... dedim onlara.
-Selam
!
-Sizin
nasıl geçiyor günleriniz?
-Valla
biz uzun yaşarız! Kolay kolay kullanılmaz, kolayca da ölmeyiz. Hayat bizim için
güzeldir anlayacağın.
Az sonra; üzerimde sıcak, şerbetli bir tatlıyla ; obez bir kadının önüne
konuldum. Kadın iki ağızda bitirdi tatlıyı.
-Bir
tabak daha alabilir miyim ?
Beni, obez kadının ellerinden , ev sahibi
kızıl yüzlü kadın almak üzereyken yere düştüm. Büyük bir gürültü çıkararak tüm
gözleri üzerimde toplamıştım. Yuvarlanıp giderken, tüm gayretimle dengede
durmayı başardım.
-Ayy
gitti takımım !
Kadın
telaşla eline aldı beni. İçi gitmişti takımı bozulacak diye. Kendi kendine
kızarak;
“ Onca para dök , vitrinin baş köşesinde
sakla. Muhafaza et. Obez Ayşe’nin yüzünden kırılsın canım set !”
Defalarca
parmakları ve tırnaklarıyla üzerimde gezindi. Tek bir çizik bile yoktu. Durup
durup kontrol etmeye devam ediyordu. Kızına soruyor, ışığa tutuyordu. Emin olduktan sonra ,
vitrindeki yerime büyük bir itina ile bıraktı beni. Yorucu günün ardından
anında uykuya daldım.
Ertesi sabah evin yaramaz oğlu
vitrinin kapağını açtı ve büyük ablalarımdan birini aldı. Hiç acımadan yere
attı. Sadece “çat !” diye bir ses çıkardı ablam ölürken. O an ne acı ne feryat
doluydu… Çocuk, annesinin korkusundan hüngür hüngür ağlamaya başladı. Gürültüyü duyup, koşturarak gelen kızıl yüzlü kadın;
-Ah
sen ne yaptın ? Gitti takımım! Ben şimdi
seni ne yapayım. Söylesene?
Kadın
neredeyse ağlayacaktı. Ablamı bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum. Çok
şaşırdım.
Akşam, kızıl yüzlü kadın, gülümseyerek
bize yaklaştı. Vitrinin kapağını kaldırdı. Yanında bir kutu vardı. Aile üyelerimizin
hepsini dışarıya çıkardı. Yerimize; bizden çok sonra türemiş ,geçmişle, kültürle
alakası dahi olmayan bir porselen ailesini yerleştirdi. Biz de zorla mutfak
dolabına göçe sürüklendik. O akşam ailecek hiç durmadan çalıştık. Eski
itibarımızı kaybetmiştik. Eve getirildiğimizden bu yana bir kez misafir
önüne çıkarılmışken, artık evin pasaklı kızının hizmetine verildim. Bisküvi,
cips, kremalı tatlılar için kullanılıyor, çoğu zaman yıkanmıyorum bile.
Sevmiyorum bu kızı hiç. Canımı acıtıyor. İkinci günden yüzümü sakatlamayı bile başardı.
Annesi “ Olsun . Azıcık kırılmış kenarı
kullanılır. “ dedi.
O
heybetli dedemin halini gördükçe kendimden utanıyorum. Şu yaşında harıl harıl
çalışıyor. Parlak renginden eser kalmadı .Bazı geceler tezgâhın kenarında
toplanıyoruz. En altta dedem, sabaha kadar , işin kiri pası üzerimizde
direnmeye çalışıyoruz. En çok da dedem ezilir bu gibi durumlarda. Büyük
olmanın yükünü sırtlamıştır bir kere.
Pasaklı kız ve yaramaz kardeşi kavgaya
tutuştular bir gün, üzerimde duran cipsler için.
-Ya
defol bücür !
-Bana
ne yaa bıraksana !
-Sen
bırak. Benim bunlar.
Ne
olurdu sanki paylaşsalardı. Ama nerede !
-Bırak
!
-Sen
bırak!
Bir anda yere düşüp, parçalara
ayrıldım. Hayatım tuzla buz oldu. Sağa
sola saçılan parçalarım annelerini çok kızdırdı. Kızıl yüzüyle sinirlenip ;
-Aman
ne yaptınız yine! Basmayın… Basmayın ! Ayağınıza batmasın.
Canım
çok yanıyordu. Bir kere olsun parçalarımı yapıştırmayı akıllarından bile
geçirmediler. Bunun yerine faraş ve süpürgeyle ; vücudumun oraya buraya
saçılmış parçalarını toplayıp çöpe attı kadın.
-Size
artık porselen tabak yok. Bundan sonra plastik kullanacaksınız !
Çöp poşetinde son nefesimi verirken
ailemi gördüm. Çalışıyorlar , kirin pasın içinde bir köşeye yığılıyorlardı .Gözlerim
kapanmak üzereyken de İki plastik tabağın bana gülümseyerek göz kırpışlarını gördüm.