Onlarca
yaptığım iş başvurum reddedilmişti. Hayatımın en kötü gününü yaşıyordum o gün.
Sahilin karşısında bulunan, yeşil renkli banklardan birine oturdum bitkin bir
halde. Sabah, erken saatlerde özenle hazırlanmış ve randevularıma yetişme
telaşı içinde koşturup durmuştum. Üzerimde su yeşili mini bir elbise ve aynı
renk ayakkabılar vardı. Gelip geçenlerin süzen bakışlarından rahatsız olmaya
başladım. Bacaklarımı kapatmak için elbisemi aşağıya doğru çekmeye
çalışsam da boyu buna izin vermeyince , beyaz pardösüyle amacıma ulaştım.
Tertemiz
baharı derin soluklarla ciğerlerime doldururken, bugün yaşadığım
talihsizlikleri unutmaya çalıştım. Etraf ve deniz sakindi. Yorgunluktan ve
temiz havanın etkisiyle gözlerimi kapatıp, kendimi martı seslerine teslim
ettim. Ne kadar öylece kaldım bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda, yanı başımda ;
üstü başı temiz, takım elbiseli , bakımlı bir adam oturuyordu. “ Bu kimdi şimdi
? Ne zamandır buradaydı? “
-Beyefendi
!
Adam
bir heykel gibi duruyor, bir yanıt vermiyordu.
-Beyefendi
! Size diyorum. Sağır mısınız ?
Derin
bir uykudan uyanır gibi mahmur bakışlarla baktı adam.
-Efendim
… Bir şey mi dediniz ?
-Kalk
diyorum kalk! Dolu bu bank görmüyor musunuz ?
Kılını
bile oynatmıyor, umursamıyordu. Bu hali beni çileden çıkardı.
-Kalk
git be ! Başkasına asıl !
-Pardon
da hanımefendi ! Bunu da nereden çıkardınız? Ben size neden asılayım ki ?
-
Neredeyse asılacaktınız. Niyetiniz belli. İzin versem…
-Saçmalamayın.
Diyerek alaycı bir tavırla güldü.
-Sensin
saçma. Kalk dedim !
-Burası
kamuya açık. O halde karışamazsınız hanımefendi.
-
Uzatmayın! Kalkın diyorum.
-Şu
tavrınızdan dolayı kalkmıyorum işte! Hiç kimse beni buradan kaldıramaz. Siz
kalkıp gidin rahatsız olduysanız!
Bacak
bacak üstüne atıp ,yüzünü denizden yana, sırtını da benden yana çevirdi. Bense
iki yana ayırdığım bacaklarımın arasından sarkıttım kollarımı. Uzun bir
sessizliğin ardından ilk konuşan ben oldum.
-Biliyor
musunuz bugün otuza yakın iş başvurum reddedildi.
-Bana
niye anlatıyorsunuz ki , bana ne? Küsmüş bir hali vardı.
-Ne
bileyim dinleyin istedim. Bakın gerçekten özür dilerim. Aslında sinirimi sizden
çıkarmak istedim galiba. Normalde hiç böyle biri değilim.
-
Önemli değil hanımefendi.
-Size
ne oldu peki ?
-Hiç,
iş yerinde bir problem var da bunaldım. Deniz havası iyi gelir diyerek kendimi
buraya attım.
Dudaklarımın
barikatını yıkamıyordu sözcüklerim bir türlü. Nedense hep böyleydim.
Cümlelerimi allayıp pullayıp karşı tarafa armağan edemiyordum.
-Şey…
İşiniz var mı ?
O an sanki yeniden nefes almaya başladım.
-
Yok aslında . Ama çekiniyorum , nasıl olacak ki ? Orada da yer kavgası
ederseniz?
-Nerede
?
-Kafe
de. Bir şeyler içmeyecek miyiz ? Davet etmiyor musunuz ?
Gülümsedim.
Oldukça zeki bir adamdı. Yakışıklı sayılır bir yüzü, dar bir alnı vardı. Ağzı
bir çizgi gibi upuzun , burnu ise; sanki bütün organları büyümüş de o
bebek kalmış gibi orta yerde savunmasız duruyordu. Ufacık burnunu öpme isteğimi
zorla bastırdım.
- Kalkalım
mı ?
Yan
yana yürürken ellerimiz birbirine değiyor, ikimiz de geri çekilmiyorduk. Sahil
ip gibi gergin, ışıltılı huzmeleriyle yeni bir başlangıcın müjdeleyicisiydi.
Adam;
-Şurada
bir yer var. Oturalım mı ?
Daha
önce hiç görmediğim sessiz sakin bir kafeydi burası. Çok güzel tasarlanmıştı.
-Nasıl
beğendiniz mi ?
-Evet
.Sıkça geliyorsunuz galiba buraya. Tanıyor sizi garsonlar.
-Bazen.
-Kaç
yaşındasınız ?
-
34
-yaa!
Bende 22.
Yaşının
biraz büyük olması canımı sıktı. Aldırış etmemeye çalışıp, sohbetin akışına
bıraktım kendimi.
Masamıza
yüzünde yılışık bir ifadeyle yaklaşan garson ;
-Ooo
! Abim benim. Hızlısın yine! Panikleyen adam;
-İki
çay bize sıcak olsun!
-
Ne dedi size garson anlayamadım.
-Hiç
canım . Sporla ilgileniyorum da onu diyor.
-
Ya öylemi ne güzel. Ne sporu ?
-Tenis.
O
gün dolaşıp durduk sokaklarda. Akşam beni eve bırakırken öpüştük. Hiç
tanımadığım bir adamla sevgili oluverdim.
Zamanla
buluşmalarımız sıklaşıp, kapalı alanlara sığdırılmaya başladı. Kendisine ait
olduğunu söylediği ev, bana hep soğuk gelirdi. Sanki aydan aya gelinip
kullanılan , yaşam belirtisi olmayan bir evdi burası.
Bir
keresinde sevgilim , mutfakta fısıltı halinde telefonda konuşurken , kendime
yakıştırmamakla beraber dinledim.
-Alo…
Tamam … Tamam dedim ya canım! Geç kalmam. Alırım istediklerini.
Hiç
bozuntuya vermedim. Ama şüphelerim gittikçe arttı. İlişkimiz, iki aydır devam
ediyordu. Bu süre zarfında beni hiçbir arkadaşıyla tanıştırmamıştı. O an
kararımı verdim, takip edip gerçek kimliğini öğrenecektim.
Ertesi
gün çıkış saatine yakın, iş yerinin karşı sokağında beklemeye başladım. Az
sonra çıkıp; telaşla , önüne ardına bakmadan yürümeye başladı. İki sokak ötedeki
bir apartmandan içeriye girdi. Böyle bir evden hiç bahsetmemişti. Belki de
arkadaşının eviydi. Üçüncü kata çıktığını asansörün yanına geldiğimde anladım.
Merdivenleri ikişer üçer koşarak çıktım. O kata ulaştığımda, önümde karşılıklı
iki kapının durduğunu gördüm. Soldaki kapıya yanaştım ve dinlemeye başladım.
Hiçbir ses gelmedi. Kapının önünde de hiç ayakkabı yoktu. Sağdaki kapıya
yöneldim. Çocuk ayakkabıları vardı kapının önünde. İçeriden cıvıl cıvıl bir
aile sesi geliyordu .Şiddetle kapıya vurmaya başladım. Solgun yüzlü bir kadın
açtı kapıyı.
-Buyurun
!
-Merhaba
. Ahmet Bey hangi katta oturuyor acaba ? Ahmet Demir.
-
Neden sordunuz ? Eşimi ne yapacaksınız ki ?
Kadının, eşim dediği an, hala kendimi
kandırmaya çalışıp,” Belki de başka Ahmet Demir vardır apartmanda.” Diyordum
içimden.
-
Canım sarma harika …. Lokma adamın boğazında takılı kaldı. Sarmanın yarısı yere
düştü. Şoktaydı. Böyle bir sürpriz beklemiyordu.
-Ne
oluyor hayatım , kim bu kadın ?
-Hiç
canım. Gel , içeriye geç sen. İş yerinden arkadaş.
-Öyle mi !
Ondan mı bu kadar rengin attı ?
-
Hanımefendi ben kocanızın sevgilisiyim.
Donuk,
ifadesiz sesime eşlik etti yüzüm.
Şaşkınlığa uğradığım zamanlar böyle olurum.
-Efendim…
Neyisiniz ?
-Duydunuz
işte. Kocanızı bekar sanıyordum. Benim salaklığım. Yani yanlış anlamayın ama
ortada aldatılan iki kadın var!
-Gider
misiniz evimden!
-Sizi
de beni de aldattı bu adam!
-Sus
be! kapa çeneni artık. Gelmeyeyim oraya! Ben mi dedim sana koynuma gir diye!
Sevgilimin
sözleri, kendime gelmemi sağladı. Bu sözler benim çok sevdiğim adama mı
aitti ? Nasıl bu kadar kaba olabilmişti? Ne çok güvenmişim ona.
-Kandırdın
beni !
-Kanmasaydın
kızım! Sordun mu bana hiç evli misin diye ?
-
Şerefsiz , adi !
-Eh
yettin be defol !
Kolumdan tutup itti beni. Apartman
sakinleri merdiven başına toplanmış, genç bir kızın düştüğü hale acıyarak
bakıyordu.
-Defol!
Sakın arama beni! Ben karımı seviyorum!
Yıllardır ardiyede tutulup, bir gün,
sokaktan geçen eskiciye bedavaya verilen eski bir eşya gibi hissettim kendimi.
Yanıma gelen iki kadın kollarımdan tutarak ayağa kaldırdı beni.
-Su
ister misin kızım ? İyi misin yavrum ?
-Teşekkür
ederim. İyiyim.
Boğuluyordum.
Sendeleyerek apartmanın dışına attım kendimi. Hiç farkında olmadan istemsizce
dolaştığım yollar, beni yeşil bankın yanına getirdi. Yapayalnız oturdum bankta
.Bir müddet sonra yanıma tanımadığım, şık biri oturdu. Yüzümde kederli bir gülüş,
usulca kalkıp tam karşısında durdum. Şaşkın bakışlarıyla ne diyeceğimi bekler
gibiydi. Elimi kaldırdım ve sağlı sollu iki sert tokadı adamın suratına
patlattım. O, ne olduğunu anlayamadan ben, yavaş yavaş rahatlamış bir şekilde
parktan ayrıldım.
Ardımdan;
o hiç tanımadığım zavallı adamın bağlık çığlık içindeki kaba sözlerine , kahkahalar
atarak keyifle eşlik ettim.