I.
Bir
türlü yüzüm gülmeyecek mi benim? Bir türlü yalnız kalamayacak mıyım? Evime on
beş sene önce çöreklendiler o gün bu gündür de ayrılmıyorlar. Evlat mı benim
oğlum? Evlat olsaydı bu kokuşmuş rezille mi evlenirdi? Akılsız, aptal yavrum
benim. Bana azıcık benzeseydi hiçbir şey şimdi ki gibi olmazdı ya! Tepeden
tırnağa o sümsük babası. Mezarında ters dönsün, bakkaldan gidip bir ekmek
alamazdı. Ah rahmetli babacığım, nur içinde yatsın. Bu evi benim üzerime
yaptırmıştı zamanında. Yoksa sokaklarda dilendirirdi bu babası kılıklı sünepe
oğlan beni.
Öğlen
oldu bizim gelin hanım kalkacak da kahvaltı hazırlayacak da bu yaşlı kadıncağız
ilaçlarını içecek. Ah olmaz olsun öyle kahvaltı. Beni zehirlemeyeceği ne malum?
Zaten son zamanlarda bir tuhaf bakıyor bana. Öl moruk der gibi… Ama yağma yok!
Ne kadar uğraşsanız da ölmeyeceğim. Evin her yanı bok içinde, sidik kokuyor
odalar. Tahtaların gıcırtısından migrenim azdı. Pencereler soğuk alıyor, kış
olunca da tavan akmaya başlıyor. Bir çivi çakmadılar şu canım evi ölüme terk
ettiler resmen. Hep o gelin dolduruyor benim sünepeyi. Evi yıktırıp apartman
diktirme peşindeler. Farkında değilim sanıyorlar ama benden kaçar mı? Mis gibi
bahçesi olan evi yedirir miyim ben size?
Allah
günah yazmasın ama aklıma türlü türlü şeyler geliyor. Şu çocukların ikisi de
bizim sünepenin kılına benzemiyor. Bu gelinin yemeyeceği halt olmaz. Benim
aptal yavrum uyusun! Çamaşırlarını karıştırdım geçen gün. Bir görseniz, rezil,
utanmaz kadın. Biz adap, örf, adet bilirdik. Şimdikilerde nerde? Gerçi
ahretliğimin gelini öyle mi? Keşke zamanında kaçırmasaydık o kızı.
Romatizmalarım azdı yine. Nasıl azmasın ki bu evde. Gün yüzü mü gösterdiler
bana gençliğim dahil. Mutfaktan tıkır tıkır sesler geliyor. Sultan hazretleri
sonunda uyanabildi güzellik uykusundan. Şu televizyonu açayım da iki insan
görsün gözüm. Cinayet çözeceklerdi sabah programımda.
II.
Sabahın
köründe uyandım yine. Bıktım. Nedir bu benim çektiğim. Bilseydim evlenir miydim
bu sünepeyle. Başımı yakar mıydım bu cahil, görgüsüz aileyle. Azıcık uykuyu
bile çok görüyor bana moruk. Hemen çok sevdiği sabah zırıltılarını açıyor son
ses. Aman gelin hanım iki dakika fazla uyumasın! Kocam olacak salak değil mi
bunlara sebep? Kaç kez söyledim ona, ayrı eve çıkalım dedim, bu böyle olmuyor
ben artık dayanamıyorum dedim, şu eski püskü evden kurtulalım dedim. Dinleyen
kim? Her zamanki gibi aval aval baktı yüzüme tek bir kelime bile etmeden komik
gömleğini geçirip üzerine ağır ağır çıktı odadan.
Sünepe!
Şu iki evladımın hatrına çekiyorum bütün bu saçmalıkları. Yoksa bir saniye
durmam bu sirkte. Moruk nefes alış verişimi bile denetler oldu. Geçen gün
gözlerimle gördüm, yatak odama girmiş iç çamaşırlarımı karıştırıyordu. Ayıp
diye bir şey var. Ama nereden bilsin bu görgüsüzler. Ah annem yok mu? Evde
kaldın, aman kızım bul birini artık, evlen de git, ömür boyu sana mı bakacağız
diye diye bu sünepeye varmamı sağladı sonunda. Sırf evden kaçmak için evlendim
ben. Sonuç, hayatımın on beş yılını zehir eden bir ana, oğul! Annemin içi
soğumuştur umarım. En azından birimiz karlı çıkmalıyız değil mi?
Her
yanı dökülen moruk gibi ekşimiş evi, bir satmaya ikna edemedim bizim sünepeyi.
Annem kızıyor diyor, başka da bir şey demiyor. İnsanı çıldırtır bu adam. Şu iki
çocuk olmasaydı ah! Moruk, adımı kısır geline çıkarmasaydı doğurmazdım aslında.
Evleneli bir ay olmuş, kısır gelin demeye başlamıştı bana. Kim bir sünepeyle
yatmak ister ki yatmayı geçtim bir de ondan çocuk yapmak! Allahtan iki çocuğum
da bana benziyor. Huyları da dahil. Evde doğru dürüst kahvaltılık bile kalmamış
moruk, çok masraflısın gelin, oğlum sana para yetiştirsin diye yaşlandı deyip
duruyor. Çıldırmazsam iyi. Neyse mutfağımda ufak bir televizyonum var. Çok
bunalınca moruktan, açıyorum magazin programlarını. En azından bir süreliğine
unutuyorum moruk ve sünepeyi.
III.
Sabah
erkenden kaçıyorum evden. Yoksa karım bir yandan annem bir yandan bütün gün
başımın etini yiyor. Neymiş benim günahım? Çocuklarım için karım için annem
için daha ne yapmam gerekiyor? Annem yaşlı başlı kadın, ben ona nasıl diyeyim
dedemden kalma evi yıktırıp yerine apartman diktireceğiz, seni de başka bir
daireye atacağız diye? Kalbine iner kadının. Evlenmeden önce hiç böyle değildi
Melek. Annem ayarlarını bozdu kadının, biliyorum. Bir bağırışı var ki bana
sinirliyken. Altıma kaçırmamak için aceleyle kendimi sokağa atıyorum. Çıldırmış
gibi açıyor gözlerini. Aman, ben savaşmak nedir bilmem ki. Baştan yenilgiyi
kabul ettim. Annemle de karımla da başa çıkamam.
Ne
yapayım canım. Ben de istemez miyim daha iyi şartlarda yaşayalım? Annemin
gölgesi her an üzerimizde olmasın istemez miyiz? Karım bu kadar soğuk
davranmasın, bana midesi bulanarak bakmasın, biraz şefkat göstersin istemez
miyim? Bıktım be kardeşim! Kaçıp gideceğim işin sonunda, sidik kokan o evi
alsınlar başlarına çalsınlar. İkisinden de bıktım, usandım. Çocuklarıma bile
ilgi gösteremez oldum, ikisiyle uğraşmaktan. Biraz daha böyle devam ederse
belki kaçarım. Babam da hep kaçacağım bu evden derdi. Sonunda evinde, yatağında
öldü.
Bir
damla gözyaşı dökmemişti annem. Sevinmişti belki de içten içe. Hiç sevmezdi
babamı. “Erkek değil senin baban, sakın sen ona çekme tamam mı oğlum?” Telkinleriyle büyüttü beni yıllarca. Ama çabalarının
sonuçsuz olduğunu seneler gösterince bu sefer babama olan kinini bana karşı
beslemeye başladı. Sanki karşısında kocasının gençliği duruyor gibi… Markete
tonla borcum var. Sürekli aklıma geliyor. Karım suratıma tükürmekle tükürmemek
arasında bocalarken annemin gırtlağıma yapışması an meselesi. Ya ikisini de
terk edeceğim ya da babam gibi yatağımda öleceğim. Başka yol bırakmıyorlar
bana.
BENGÜL ALKAN