Yoksa Sen Bizi Beğenmiyor Musun?
Yıl 1912. Günlerden 15 Nisan.
Dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük yolcu gemisi ( Transatlantik ) Titanik
2224 Yolcu ve mürettebatıyla denizlere açılmıştır.
Bu öylesine bir gemidir ki yapan mühendisler onun için ‘’ Tanrı bile bu gemiyi
batıramaz.’’ İfadesini kullanmaktadırlar.
İşte bu gemide hepsi birbirinden ensesi kalın, hepsi birbirinden daha çok
burnundan kıl aldırmayan kodaman takımı keyifli bir yolculuk yapmaktadır.
Sinemadan tiyaroya her türlü eğlencenin sergilendiği bu gemide 15 Haziran günü
sahnede bir sihirbaz vardır.
Sihirbaz ilk olarak sihirli şapkasını ortaya koyunca seyirciler başlarlar
gülmeye ‘’ Bu ne yahu. Yine mi şapkadan tavşan ya da kuş çıkarma numarası? Bu artık bayatladı’’
Derler. Bunun üzerine sihirbaz ( Ki onlara İllüzyonist denir aslında. Sihirbaz
ifadesini sevmezler) ‘’ Hayır, kuş veya güvercin çıkarmayacağım. Bir fil
çıkartacağım.’’ Der ve meşhur sihirli sözcüklerini söyledikten hemen sonra
şapkadan bir fil çıkar.
Salon alkıştan inler ama sahnenin tam önünde oturan zengin bir Yahudi ‘’
Beğenmedum evladim’’ Der. Sihirbaz bozulur tabii ki. Hemen ikinci numarasına
geçer ve seyirciler içinden seçtiği bir kişiyi satır ve testere ile yirmeş-otuz
parçaya ayırır. Hemen sonrasında parçaları birleştirir ve paramparça olmuş olan
adam dipdiri bir şekilde seyircilerin arasına karışır. Salon bu sefer ayağa
kalkarak alkışlar sihirbazı. Sihirbazın ise gözü o Yahudidedir yine. Ama
Yahudi’de değişen bir şey yok: ‘’ Beğenmedum evladim.’’
Sihirbazın iyice asabı bozulur, son ve en etkili numarasına geçer.
‘’ Evet beyler ve bayanlar ! Şimdi de son numaram olarak bu gemiyi
kaybedeceğim.’’
Sihirbaz sihirli cümlelerini söylemeye başladığı anda Tanrının bile
batıramayacağı(!) Titanik bir buz dağına çarpar. Sonrasını biliyorsunuz. Tam bir
can pazarı... 1500 kişi buz gibi denizde ya boğularak, ya donarak ölmüşlerdir.
Ancak sihirbaz da Yahudi de bir tahta parçası ya da can simidine tutunmuş
vaziyette denizin içinde hayattadırlar.
Yahudi ümitsizce seslenir sihirbaza ‘’ Beğendum evladim. Karım Raşel’in ölüsünü
öpeyim ki beğendum. Getir artik şu lanet gemiyi geri.’’
Evet hazır şu ‘’ Beğenmedim Evladım’’ meselesine girmişken bir de bizden bir
olayı anlatalım.
Yıl 1947. Yine Nisan ayındayız. 11-14 Nisan Tarihleri arası...
O zamanki adıyla Çekoslavakya’dayız.
Avrupa Grekoromen güreş şampyonasındayız ve oldukça iddialıyız. Takımdaki
güreşçilerimiz: 67 Kiloda Celal Atik, 73 Kiloda Yaşar Doğu, 79 Kiloda Muhlis
Tayfur ve +87 Kiloda Mustafa Çakmak.
Türk Güreşçileri minderde fırtına gibi esiyor ama özellikle Doğu Blokundan
hakemler bizim güreşçiler ne yaparlarsa yapsınlar aynen yukarıdaki Yahudi
misali ‘’ Beğenmedim Evladım’’ Diyerek bizim güreşçilere puan vermiyorlar.Bizim
güreşçilerimiz, puanları adeta aslanın ağzından söke söke alıyor. Yani rakipleri
sadece karşılarındaki güreşçiler değil aynı zamanda hakemler...
Türk Güreşçilerine yapılan bu haksızlıkar ilk dört karşılaşmasını da tuşla
kazanmış olan 73 Kilo Güreşçimiz Yaşar Doğu’u çıldırtıyor adeta ve bu üzüntü
ile final maçına çıkıyor.
Evet, ilk kez Grekoromen stilde mindere çıkan Yaşar Doğu, önce İtalyan, sonra
Hollandalı, daha sonra Mısırlı ve son olarak Çekoslovak rakiplerinin sırtını
mindere yapıştırarak finalde... Finalde ise rakibi kendisi gibi Kafkas kökenli
olan Kozzarsky adlı bir Rus güreşçisi.
Hakem heyeti tamamen Doğu Bloku ülkelerinden oluşuyordu ve herkes Kozasky’i
favori görüyordu.
Yaşar Doğu soyunma odasında iki rekat namaz kıldı. Mindere çıktı. Zor bir
güreş olacağını biliyordu. İyi başladı güreşe hatta kısa zamanda tuşunu yaptı.
Hakemlere baktı. Ne var ki, hakemler ‘’ Beğenmedim evladım’’ Demişlerdi
adeta.Tuşu vermediler.
Bir kez daha taktı kle'yi vurdu, bastırdı, tuş. Bir kez daha hakemlere baktı
ama hakemler bu tuşu da vermediler.Yine ‘’ Beğenmedim evladım’’ Demişlerdi.
Kızdı bir ''Lahavle'' çekti ve yeniden girdi güreşe. Bu işi tüm dünyanın kabul
edeceği biçimde bitirmekten başka çare kalmadığını görüyordu. Şu halde
tartışmasız bir iş yapmalıydı. İndirdi rakibini, çevirdi, köprüyü kurmasına
izin verdi. Kırmadı köprüyü, bekledi ve belden başına doğru, kanırttı,
rakibinin iyice alnı otursun mindere diye. Yüklenip köprüyü kırmak işten
değildi . Üstelik Nuri Hoca ve takım arkadaşları kenardan bağırıyordu. ‘’Bastır,
kır köprüsünü’’.Ama Yaşar Doğu’nun hesabı başkaydı.
Rakibini, başını kaldırmadan ve takati kesilinceye kadar minderin üstünde
sürdürmeye kararlıydı. Minder kenarına yaklaşan rakibini kavradı, ortaya
çevirdi. Tekrar öldürücü sürme başladı. Sovyet Kozarsky'nin alnı kanlar içinde
kalmıştı. Alın derisi hepten soyulmuştu. Bir kez daha kavradı. Rakibin belini
bastırdı, hakemler de Rus güreşçisi kadar çaresizdi. Yaşar Doğu, Kozarsky’i
mindere boylu boyunca sermiş ve göğsüne oturmuş vaziyette hakemlere bakıyordu.
Onlara dil ile olmasa da bakışlarıyla ‘’ Bu da mı tuş değil?’’ Diyordu.
Hakem heyetinin başları önlerine düşmüş ve tuş kararı vermişlerdi.
Şampiyon Yaşar Doğu üzgündü. Bunun sebebini sorduklarında ise şöyle cevap
vermişti: ‘’Hakemlerin haksızlığının cezasını pehlivan çekti. Oysa yiğit ve
yağız bir adamdı.’’
[ Bu şampiyonada Yaşar Doğu Altın madalya alırken Mustafa Çakmak ve Muhlis
Tayfur Gümüş, Celal Atik ise Bronz Madalya almıştı.]
Evet, şimdi bu yazıyı bir yerlere bağlayalım.
Sitemizde bir vatandaş, bir arkadaşımıza yazdığı yorumda ‘’ Sitenin Seçki
Kurulu şiirden anlasaydı’’ Diye bir ifade kullanmış. Yani efendim bizim ( Ben
ve diğer arkadaşlarımın ki kimler olduğunu biliyorsunuz.) şiirden
anlamadığımızı belirtmiş. Daha da açıkçası bizim şiir seçimlerimizi beğenmemiş.
Şimdi o arkadaşa soruyorum: Zât-ı âlinizi memnun etmek için ne yapalım? Gemiyi
mi batıralım yoksa göğsünüze oturup tuş mu yapalım?
Ha bir alternatif daha var: Gaffur gibi elimize bıçağı alıp ‘’ Yoksa sen bizi
beğenmiyor musun?’’ Diye mi soralım? Ne yapalım dersiniz?
&autoplay=/?autoplay=1&mute=0" allow="autoplay" frameborder="0" allowfullscreen>
(
Yoksa Sen Bizi Beğenmiyor Musun? başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
21.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.