Size bugün iki birbirinden bağımsız olay anlatacağım. Her ikisini de bugün yaşadım.

Efendim benim protez dişlerin üst damağı, dişlerimi çok sıktığım için kırılmıştı. Lakin araya giren bu pandemi sebebiyle bir türlü herhangi bir diş hastanesinden randevu alamadığım için yenisini yaptıramıyordum. Ne zaman randevu almaya kalksam sanki İstanbul halkının tamamı diş hastanelerine akın etmiş gibi  randevu almanın imkanı yoktu.

Neyse, geçen hafta biraderi ziyarete gittiğimde akşam yeni diş doktoru çıkmış olan oğlu, yani yeğenim geldi  ve muhabbet benim dişlere gelince '' Amca bana gel, yapayım'' Dedi.  Ben de '' Yahu siz özel kliniksiniz. Şimdi sen benden benim anamın, senin de babaannenin nikahını istersiniz. Bende para nanay.'' Dedim, '' Merak etme hallederiz'' Deyince ve dahi bugün arayıp ''Amca gel.'' Deyince İstanbul'un Haramidere semtinden yola çıktım.  

Önce normal belediye otobüsüne binip  Haramidere- Metrobüs'e gitmem gerekiyor.

Az bekledim, belediye otobüsü geldi. 

Atladım otobüse, sağ olsun bir delikanlı yer verdi. Tam yerime oturuyorum bir vatandaş sanki biri iğne batırmış gibi bağırdı:

-Allahh.

Sağıma soluma baktım. Birileri bıdı bıdı bir şeyler diyor ama ne kafasını, ne kolunu, ne bacağını, ne belini ovalayan kimse yok.

Arkama döndüğüm anda bir kez daha bağırdı o vatandaş:

-Allah.

Önüme döndüm bu sefer. Yok arkadaş. Bu ses herhangi bir insandan gelmiyordu. Tam karşımda oturan, kafasında fes, ağzında Osmanlı armalı maskesi olan vatandaşın koluna tünemiş olan fotoğrafta gördüğünüz papağandan geliyordu. 

Papağan benim de Müslüman ve dini bütün bir vatandaş olduğumu, hatta eskiden tarikatlara, cemaatlere filan çok takıldığımı anlamış olmalı ki vecde geldi adeta, başladı:

-Allah, Allah, Allah.

Resmen zikir çekiyor.

Arada '' Baba'' ve anlamadığım bir şeyler daha diyor ama Allah kelimesini çok net ve anlaşılır bir şekilde söylüyor.

Tabii ki otobüste bütün nazar-ı dikkatler onun üzerinde. 

Evet ben gibi bir karizma o otobüste ama maalesef bir papağan benim karizmayı çizmiş vaziyette. Herkes ona bakıyor.

Herkes ona bakıyor ama o çoktan fenafillah makamına geçmiş, tam bir hal ehli olmuş. Öylesine içten, öylesine candan '' Allah'' Diyor ki kelimelerle anlatabilmek mümkün değil.

Neyse, yolculuk kısaydı zaten. Ben de  zakir( zikreden) papağan ve sahibi de Metrobüs durağında indik. Ben Metrobüse binmek için yürüyen merdivenlere yönelirken onlar başka tarafa yöneldiler.

Bugünkü hikayelerin birincisini bir ayetle noktalıyayım:"Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah'ı tesbih etmesin, O'nu anmasın, O'na dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz." (İsra Suresi, Ayet 44)

Sonra Metrobüse bindim. Dolu...Ayakta ta Mecidiyeköy'e kadar çekilmez. Avcılarda inip 34 AS larla gitmek lazım. Onlar Avcılar'dan kalktıkları için boş geliyorlar. Az sıra beklerseniz oturarak gidebiliyorsunuz.

Derken geldi AS, bindik.

İki durak ya gittik ya gitmedik metrobüs doldu yine. Yani vatandaşın Corona, Covit filan salladığı yok. Hem sallasan ne yazar. Bir işin varsa bineceksin.  Başka da çaren yok. Ölsen de bineceksin, kalsan da bineceksin.

Cennet Mahallesine geldiğimizde metrobüs iyice doldu. Bu arada tam önümde yaşlıca bir beyefendi sırtı bana dönük vaziyette ayakta duruyor.

Bir durak daha sonra yanımdaki vatandaş baktım inmeye hazırlanıyor. Hemen önümdeki vatandaşın omuzuna dokundum. Dönüp baksın da yanımın boş olduğunu görsün diye. 

Evet, adamın omuzuna dokundum ama adamda tık yok.

Adamla yan yana duran bir delikanlı adamın omuzuna daha hızlı bir şekilde dokundu. Adamda yine tık yok. 

Yani omuzlarına dokunanlara karşı tık yok ama gözleri de ileri doğru bakıyor ''Acaba kalkan birileri olur mu, hemen ben oturayım.'' Diye.

Mübarek hep önüne değil, kafayı az çevirip bizim tarafa baksa hemen arkasındaki boş yeri görecek. Hatta insanların sırf o otursun diye o koltuğa oturmadıklarını da görecek ama yok. İnat etti adeta. Benden yana bakmıyor.

Delikanlı bu sefer kolundan tutup sarstı. Adamda yine tık yok.

Elimi aslan pençesi gibi yapıp adamın omzuna resmen gürz gibi indirdim. 

''Eh bu sefer dönmüştür mutlaka'' Diye düşünüyorsunuz değil mi?

Allah sizi inandırsın adamın omzuna sanki resmen tokat indirmedim de tüy ile dokundum hafifçe. Adam tınmadı bile.

Dayanamadım artık '' Bu adamı soyup soğana çevirseler, kıçından pantolonunu alsalar ruhu duymayacak'' Dedim, tüm metrobüs kahkalarla gülerken adam kıpırdamadı bile.

''Öldün mü be adam?'' Diyenler oldu, adam yine tınmadı.

Sonra?

Sonrası yok. 

Biliyorum inanmayacaksınız ama metrobüs hareket halindeyken adam birden yok oldu. 

Yok yok vallahi de billahi de rüya değil anlattıklarım. Uyumadım yolculuk esnasında. Hatta yanımdaki insanlar bile adamın haline şaşırdılar ve bu şaşkınlıklarını benimle paylaştılar. Belli ki ben farkına varmadan bir yerlerde kalabalık bir grup binerken o da  inmişti ama ben görmemiştim.

''Acaba Hızır mı göründü gözüme?'' Diye düşünmedim dersem yalan olur. 

Velhasılıkelam bugün böyle acayip iki olay yaşadım değerli dostlar. 

NOT: Papağanın fotoğrafını çektim ama bahsettiğim adamınkini çekmedim. İnsanlardan izin almadan fotoğraflarını paylaşmak da zaten hiç etik olmazdı.

( Zakir Papağan -- Öldün Mü Be Adam? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 20.10.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu