Antik çağ döneminin şehir devletleri
güçlü olanların diğer şehir devletlerini işgall ederek, kendi topraklarına
katması ile büyümüş güçlenmiş, güçlendikçe büyümüş ve böylece büyük devletler,
giderek imparatorluklar kurmuşlar; İmparatorluklar ve bağlı devletler dönemi
başlamıştır.
İnsan soyunun yarattığı bu devinim,
satırlara, sayfalara, kitaplara sığmaz kargaşa, yıkım, talan tecavüz ve
katliamlarla, bin yıllardan günümüze hız kesmeden, daha bir acımasız daha bir
vahşet ve şehvetle devam etmektedir, diyerek konuya dönelim
Bütün imparatorluklar, kendi
tebaasından vergi toplamanın yanında esas olarak işgal ettiği yerlerin
kaynaklarını ve birikimlerini ganimet (haraç) olarak alarak varlığını sürdürür.
Ganimet ve haraç alamayınca yaşam kaynakları biter ve imparatorluklar çöker.
Tarih, fetih savaşlarıyla (emperyal
saldırılar) egemenlik alanlarını genişleten, genişleme sınırına geldiğinde de
gerileyen ve dağılan İmparatorluklar mezarlığıdır.
Osmanlı imparatorluğu da öncelleri
gibi Söğüt yaylasından çıkarak fetih savaşlarıyla üç kıtaya korku salmış,
Viyana surlarını aşamamıştır. Bu, sonun başlangıcıdır.
Artık, Osmanlı’nın bütün çabası
elindekini koruma savaşıdır. Osmanlı, İmparatorluğu korumak için kaç savaş
yaptığını saymadım ama Viyana bozgunundan sonra, ağır bedeller ödenerek yapılan
savaşlar Osmanlı için, bir ileri iki geri harekât haline dönmüştür. Öyle ki
ağır bedeller ödeyerek (Kırım Savaşı 1856) kazanılan savaşlar bile toprak
kaybına engel olamamıştır.
Kırım savaşından sonra (Osmanlı,
1877 Rus, 1892 Yunan, 1911 İtalya
‘Trablus’, 1912 Balkan, 1914- 1918 Birinci Paylaşım savaşı) beş büyük savaş
daha yapmış Mondros Ateş kes ve Sevr anlaşmalarıyla fiilen yok olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, 1919 da Samsuna ayak bastığında, Urfa, Maraş
dolayları İngilizler, Adana çevresi Fransızlar, Antalya Konya tarafları
İtalyanlar, Samsun İngilizler tarafından işgal edilmiş, İstanbul ise Bütün bu
devletlerin askerlerince işgal altındadır. 15 Mayıs 1919’da İngilizlerin
desteğinde Yunan askerleri İzmir’e çıkarak işgale başlamıştır. Mustafa Kemal
Paşa ve arkadaşlarının Bandırma Vapuruyla 1919 da Samsun’a çıktığında
Anadolu’nun genel durumu budur.
Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının
Samsun’da yaktığı kurtuluş ateşiyle başlayan uyanış, ardından direniş de
örgütlenmeye başlamış; 1920- 1922 Kurtuluş Savaşıyla da Sevr Anlaşması ve haritası
yırtılıp atılmış, Lozan Anlaşması (24 Temmuz 1923) ile de Türkiye’nin bu günkü
sınırları Başta İngiltere olmak üzere,
Birinci Paylaşım Savaşı galip devletleri tarafından kabul edilerek, ulusumuzun
tapusu tescil edilmiştir. Ancak bundan sonra, 29 Ekim 1923’de Türkiye
Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
Buraya kadar anlatılanlardan Osmanlı, amacına ulaşamayan savaşlarda hem
insan kaynaklarını hem de ekonomik dayanaklarını yok ederek, kendisini de yok
etmiştir.
Avrupa’da Fransız ihtilalı (1789) ile
başlayan ulus devletler kurma süreci hemen her ülkede kendi egemen feodallerine
karşı bir kalkışma içerirken; Türkiye Cumhuriyeti, ulus devletini kuranlar,
Osmanlının bıraktığı enkazın içinden, Mustafa Kemal’in önderliğinde her
düşünceden, her inançtan, her etnik kökenden, kadınlar, erkekler hatta çocuklar
top yekûn Anadolu insanları, yeniden ayağa kalkıp; işgalci, emperyalist,
Birinci Paylaşım savaşı galiplerine karşı birlikte, ağır bedeller ödeyerek yürüttükleri,
Kurtuluş Savaşı’nı utku ile sonlandırmışlardır.
Mustafa Kemal’in büyüklüğü, Türkiye Cumhuriyeti, ulus devletinin farkı,
ihtişamı bundandır,
Mustafa Kemal paşa daha Kurtuluş
Savaşının tozu dumanı içinde Eylül 1921’de Haymana ovasında top sesleri
Ankara’dan duyulurken 1. Eğitim şûrasını toplayarak cehaletle mücadelesinin
önemine de im koymuş ve Cumhuriyetten sonra da Latin harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) ve Türk Alfabesinin
oluşturulması ile 1 Ocak 1929’da Millet Mektepleri, 1932’ de Halk evleri
açılarak Okuma yazma seferberliği başlatılmış, (17 Nisan 1940) Köy
enstitüleriyle de cehaletle mücadele taçlandırılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğü,
Türkiye Cumhuriyeti’nin farkı ve halkın, Cumhuriyet’i ilelebet yaşatma
kararlılığı bundandır.
Osamanlı imparatorluğu, dili, dini, etnik kökeni ve kültürü farklı
topluluklardan oluşuyordu. Bu toplulukların bireyleri padişahın kulları olarak
ifade edilir, her topluluk kendi dinlerinin ümmeti olarak görülürdü. Bu yüzden
“Millet” kavramı oluşmamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti 1924 anayasasın da,
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli Cumhuriyettir” demiş,
devamla; “Yasama ve yürütme yetkisi meclise aittir. Yargı bağımsız Mahkemelerce
yürütülür. Demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk devletidir, herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” Diyerek, toplumu ‘Millet’ kavramıyla
bütünlemiş, yasalar önünde eşitleyerek her bireyi ‘Kul’ olmaktan kurtarmış ve
yüceltmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk’e bitimsiz
sevginin sebebi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin farkı, ihtişamı bundandır.
Osmanlı’nın son dört yüz yılına
damgasını vuran tekke ve zaviyeler giderek gericiliğin merkezleri ve yobazların
kaleleri haline gelmiş, Osmanlı, saraylarda saltanat sürerken, memleket de
şeyhler, dervişler, müritler ve meczuplar topluluğuna dönüşmüştü.
Mustafa Kemal Atatürk, Kastamonu’dan
milletine seslenirken; “Efendiler
ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler,
meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikatı
medeniyedir. Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için
kafidir.” (Kastamonu
Nutkundan, 30 Ağustos 1925)
Bu söylevinden iki ay sonra da 30 Kasım 1925 de, “Tekke ve
Zaviyelerin ve türbelerin kapatılması” kanunuyla bu gerici yuvalar kapatılmıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğü ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin farkı, ihtişamı bundandır.
Osmanlıda kadının adı ve kimliği
yoktur. Arap kültürünün egemen olduğu Osmanlıda kadın, toplumun dışına itilmiş, Dünya’ya kafes
arkasından bakabiliyordu ancak. Dileyen dört kadınla evlenebiliyor, harem
kurabiliyordu.
Mustafa Kemal Atatürk, “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar
üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyerek, Türk Medeni Kanunun (17
Şubat 1926) ile tek evliliği yasal güvenceye almakla kalmayıp, kadınlara, seçme
seçilme hakkı (5 Aralık 1934) veriliyordu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğü ve
Türkiye Cumhuriyeti’nin farkı, ihtişamı bundandır.
Mustafa Kemal Atatürk TBMM açıldığı
23 Nisan 1921 gününü bayram ilan edip, geleceğimizin teminatı çocuklarımıza
armağan ediyordu. Bu, bugüne kadar görülmemiş duyulmamış bir eylemdi. O yüzden
Çocuk Bayramı kutlayan tek ülkeyiz.
19 Mayıs 1919 gününü de bayram olarak, Cumhuriyetin ve devrimlerin
sahibi koruyucusu olarak gördüğü Gençlere armağan ediyordu. Cumhuriyet ise
vazgeçilmez, değiştirilemez bir yönetim biçimi olarak, bütün bir halkın
sağduyusuna ve cesur yüreğine, yaşam biçimi olarak bırakıyordu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğü ve Türkiye Cumhuriyetinin farkı, ihtişamı
bundandır.
Bu inançla, ve halkına olan güvenle
Mustafa Kemal Atatürk: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak
olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Demiştir
Mustafa Kemal Atatürk’ü Sevgi, saygı ve özlemle anıyoruz.
------------------------------------------------------- Tahir Eker 10 Kasım 2020