Millet-i Sadıka Dediğimiz Ermeniler Türklere Sadık Değillermiş Ki—8. Bölüm—
MİLLET-İ SADIKA DEDİĞİMİZ ERMENİLER TÜRKLERE SADIK
DEĞİLLERMİŞ Kİ—8. BÖLÜM—
ERMENİ DEVLETİ KURULMASIN DERKEN KIBRIS ELDEN GİTTİ.
Rusların Ayestefanos Antlaşması ile oldukça avantajlı bir duruma gelip hem
Balkanlarda hem Doğu Anadolu’da sömürgelerine giden yollarda tehlike arzetmesi üzerine İngiltere Osmanlı devletine yanaştı ve 4 Haziran 1878
de iki devlet arasında ‘’KIBRIS ANTLAŞMASI’’ Adı verilen gizli bir antlaşma
yapıldı.
Bu antlaşmaya göre, Rus
İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu'nun Asya kıtasında kalan topraklarını ele
geçirmeye kalkarsa, Birleşik Krallık( İngiltere diyoruz kısaca ) silahlı olarak Osmanlı'ya yardımcı olacaktı.
İngiltere ayrıca adayı Osmanlı Padişahı adına yönetecekti ve Osmanlı
İmparatorluğu ada üzerinde din, eğitim ve adalet kurumlarından yine sorumlu
olacaktı
Kıbrıs Adası İngiliz yönetiminde olursa
Ruslar öyle kolay kolay Akdeniz’e
sarkamayacaklardı. Öte yandan İngiltere Kıbrıs adasına yerleşirse Rusya’ya müdahalesi daha kolay olacaktı.
Böylece Sultan II. Abdülhamit’in aklına yatan hu düşüncenin neticesi olarak
İngiltere, Kıbrıs’a bir ayak bastı, bir daha da çıkmadı. 12 Temmuz 1878 de
Lefkoşa Burçlarına İngiliz bayrağı çekildi ve o bayrak 1914 De Birinci Dünya
Savaşına girdiğimizde artık geçici değil kalıcı olarak Kıbrıs semalarında
dalgalanmaya başladı.
Bazı tarihçilerin hiç anlayamadığım şekilde ‘’Döneminde bir karış bile toprak
kaybetmedi’’ Dedikleri II. Abdülhamit, Kıbrıs’ı adeta altın tepside
İngilizlerin eline teslim etmişti. [ 93 Harbi yenilgisi ve bir sürü toprak
kaybı 1876 da tahta geçen II. Abdülhamit zamanında 1878 yılında imzalanan
Berlin Antlaşması ile gerçekleştiğine göre, Teselya 1881 de Yunanistan’a
verilmişse, Fransa 1881 de Cezayir’i,
İngiltere 1882 de Mısır’ı işgal etmişse II. Abdülhamit döneminde hiç toprak kaybı olmadığı nasıl iddia
edilir anlamıyorum.]
Padişah II. Abdülhamit Kıbrıs Antlaşması
ile Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak İngiltere'ye bırakırken bakın başka nasıl
bir şartı da kabul etti:
"Buna mukabil Zatı Padişahı dahi Anadolu kıtasında bulunan Hıristiyan ve
sair tebaanın iyi idare edilmesi ve korunması hakkında devleteyn (İngiltere ve
Osmanlı devleti) arasında sonradan kararlaştırılacak olan lüzumlu Islahatı
yapacağını İngiltere devletine vaat eder."
Rusya Osmanlı Devletinden ne istiyordu?
Hıristiyanlar adına ıslahat.
İngiltere ne istemiş Kıbrıs Antlaşmasında? Hıristiyanlar adına ıslahat. Hamam tası gümüşten ne anladım bu işten? Kıbrıs’ı neden veriyoruz ki? Ama verdiğimizin farkında bile olmadan
vermişiz maalesef.
Sonra?
Sonra elini güçlendiren İngiltere, Rusya’ya dişlerini göstermeye başladı Alman
İmparatorluğu, İtalya Krallığı Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ve Fransa’yı
da yanına alınca Rusya’ya. ‘’ Hele dur şu Ayestefanos Antlaşmasını bir kez daha
gözden geçirelim.’’ Dedi
[NOT: 1870 den itibaren artık Prusya
yerine Alman İmparatorluğu Sardunya, Piyemonte, Sicilya, Venedik, Napoli Krallıkları yerine İtalya Krallığı
vardır. Milli birliklerini kuruşlardır.]
13 Temmuz 1878 de Berlin Antlaşması imzalanır. ( Kıbrıs’ta Lefkoşa burçlarına
İngiliz bayrağı çekildikten bir gün
sonra )
Peki Berlin Antlaşması, Ayestefanos
Antlaşmasında çok büyük bir değişiklik yaptı mı?
Bence yapmadı.
*Sırbistan, Romanya, Karadağ bağımsız oldu ( Ayestefanosta da bu şart vardı.)
*Ayestefanos’ta devasa bir Bulgaristan’dan bahsedilmişti, Berlin Anlaşmasında
bu bir hayli küçültüldü
*Ayestefanos’ta bağımsızlığı istenen Bosna- Hersek, Berlin Antlaşmasıyla
Avusturya Macaristan İmparatorluğunun koruyuculuğu ve kollayıcılığnına
bırakıldı.
*Ayestefanos’ta Osmanlı yönetiminden çıkarılan Doğu Rumeli, Berlin’de Osmanlı
yönetimine bırakıldı ama Osmanlı Devleti buraya mutlaka Hırıstiyan bir vali
atayacaktı.
*Ruslar daha önce işgal ettikleri Kars, Aedahan ve Batum’da güle güle oturmaya
devam edecekler ama lutfedip Doğu Bayezıt’ı Osmanlı Devletine geri
vereceklerdi.
Peki Ermeniler?
30 Haziran 1878 de İstanbul’daki İngiltere Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın
huzuruna çıkıp yana yakıla ağlayan Ermeni patriği Narses efendi sonunda
büyükelçiyi ikna etmiş, büyükelci de Berlin’deki Lord Salisbury’e iletmiş ve sonunda Berlin Antlaşmasına da Ermenilerle
ilgili bir madde konmuştu.
Ayestefanos Antlaşmasının 16.Maddesi Berlin Antlaşmasında 61. Madde olarak
düzenlendi.
Esas olarak Ayestefanos Antlaşmasının 16. Maddesi ile Berlin Antlaşmasının 61.
Maddesi arasında neredeyse hiç fark yoktu.
Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi: Babıâli (Osmanlı Hükümeti),
Ermenilerin yaşadığı eyaletlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları
geciktirmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karşı Ermenilerin huzur ve
güvenliğini sağlamayı taahhüt eder (yükümlenir). Bu hususta alınacak
önlemleri büyük devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin
uygulanmasını gözetleyeceklerdir."
Evet, Ayastefanos Antlaşmasının 16 maddesi ile Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi
arasındaki tek fark şuydu: Bu güne kadar Ermeniler lehine yapılacak
ıslahatları, iyileştirmeleri sadece Rusya denetliyordu bundan böyle
İngiltere, Fransa, Avusturya- Macaristan
İmparatorluğu-Almanya ve İtalya da denetleyecek ‘’Aferin evladım olmuş’’ Ya da ‘’ Bu nasıl ıslahat lan, ben senden böyle mi istedim?’’ Diye
kulağımızı çekecekti.
Daha da açıkçası Ayestefanos Antlaşmasına göre Ermenilerin bir kocası varken
Berlin Antlaşmasına göre- hem de resmi olarak, belgeli bir şekilde- altı kocası
birden oluyordu. 1856 da yani daha 22 sene önce Osmanlı Devletinin iç işlerine
karışmayacaklarını, toprak bütünlüğünün kendi garantileri altında olduğunu vaad
edenler çok kısa sürede unutmuşlardı verdikleri sözleri.
Ermeniler, Anadolu’da hiç bir yerde Müslüman halka nazaran çoğunlukta
olmadıkları için özellikle çok istedikleri
Vilayet-i Sitte’de( Erzurum, Van,Harput, Diyarbakır, Sivas, Bitlis )
bir Ermeni prensliği kurulması mümkün olmuyordu. O halde?
O halde Türkleri ya bu topraklardan göç ettirecekler ya da öldürerek kendi nüfuslarını daha fazla
yapacaklardı.
[Bu arada bölücü Kürtler Diyarbakır’ı ‘’Amed’’ adıyla Bağımsız Kürdistan’ın
başkenti yapmayı hayal ederlerken Ermeniler de aynı Diyarbakır’ı ‘’Tigranakert’’
adıyla Ermenistan toprağı yapmayı hayal etmektedirler. Bu durumda Bölücü Ermeni
ve Bölücü Kürtlerin birbirlerine rakip hatta düşman olmaları gerekmez mi?
Neticede ikisi de aynı toprakları istiyorlar. Ama düşman değil tam tersine can
ciğer dostlar. Bu, çok acayip değil midir? ]
İyi de Osmanlı topraklarında rahat ve huzur içinde yaşayan, hatta paşalıktan
nazırlığa( bakanlık ) kadar makamlara gelebilen, sanat ve ticareti ellerinde
bulunduran Türkiye Ermenilerini Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak o kadar
kolay değildi. Bu nasıl olacaktı?
Ermeni kilisesi uzun zamandır bu ayaklanmanın propagandasını yapıyordu zaten
ama daha önemlisi 1876-1878 Osmanlı-Rus Harbi sebebiyle pek çok Türk, Anadolu
topraklarına göç ediyordu. Bu
göçmenlerin Ermenilerin yaşadığı köy ve kasabalara, yerleştirileceği,
Ermenilerin, yaşadıkları topraklardan kovulacağı propagandasını yaygınlaştırmak suretiyle Ermenileri
silahlandırmak hiç de zor olmayacaktı.
Nitekim de öyle oldu. Ermeniler kısa sürede öylesine silahlandılar ki
genç kızları bile tepeden tırnağı silahlıydı artık. Aynen fotoğrafta gördüğünüz gibi.(Fotoğrafta
gördükleriniz Sivas Ermenisi iki kız. [Sağdakinin adı Yisabet Sultanyan ] )
Berlin Antlaşması ile Ermeniler ne
bağımsız bir yurt ne özerklik kazandılar ama kazançları büyüktü. Her şeyden
önce tüm Avrupa’da adlarını duyurdular ve dikkatleri üzerlerine çektiler. Öte
taraftan bir şeyden daha emin oldular: Sırbistan, Karadağ,
Romanya bağımsız bir devlet
olmayı başarmıştı o halde kendileri de
başarabilirdi. Onlar ne ile başarmıştı?
Silahla. O halde kendilerinin de
silaha sarılması gerekiyordu. Sadece siyasetle olacak iş değildi.
NOT: Fotoğraflar arasına madem ki Rusların- 93 Harbi zaferlerinden sonra - Yeşilköy’de1895 de açılışını yaptıkları (
Parasını da bize ödettiler.) Zafer
Anıtının fotoğrafını koydum o halde 1914
de Mahmut Şevket Paşa’nın yıktırdığı bu utanç anıtın günümüzde tekrar
dikilmesinin hikayesini anlatayım gelecek bölümde.
(
Millet-i Sadıka Dediğimiz Ermeniler Türklere Sadık Değillermiş Ki—8. Bölüm— başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
11.05.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.