Evet efendim, yazı dizimizin sondan bir önceki bölümüne geldik.

Yazı içinde, başlıktaki ilk kelimeyi sansürlemeden yazacağım için özellikle genç arkadaşlardan özür diliyorum ama sansürlenmiş haliyle aynı etkiyi yapmıyor.

*********

Rahmetli babam bize kızdığı zaman ‘’ Ulan kafamı kızdırmayın ! Sizi öyle bir döverim ki sıçamaz Ermeni’ye dönersiniz. ‘’ Derdi. Tabii o zamanlar anlamazdım, bilemezdim ‘’Sıçamaz Ermeni’’ ne demek.

İleride bir Tarih Öğretmeni olmasaydım yine bilmeme imkan yoktu sanırım. Zira memleketim Kars’ta, ve Erzurum çevresinde çok kullanılan bir ifade olmasına rağmen hiç kimse bilmezdi ‘’ Sıçamaz Ermeni ne demek. Bu tabir nereden çıkmış?

Tarih öğretmeni olduktan sonra anladım.

Sizler de belki en azından kulak aşinası olduğunuz bu ifadenin nereden çıktığını öğreneceksiniz bugün ( veya bir sonraki son bölümde. ) 

Ama?

Ama gelin şu Ermenilerin Atatürk’e attığı ve halen, bugüne kadar atmaya devam ettikleri iftiralar konusunu bitirelim önce.

3. YALAN VE İFTİRA

8 Ekim 2000 tarihli “Yeni Bin Yıl” gazetesinde ortaya atılan bir Ermeni iddiasında  Mustafa Kemal Atatürk’ün 24 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Jön Türk liderlerinin soykırım politikalarını kınadığı belirtilmiştir.

TBMM’nin açılışının ertesi gün olan 24 Nisan 1924 Cumartesi günü Mecliste beş celseli bir oturum yapılmış ve bu oturumda Mustafa Kemal Paşa beşinci celse hariç, diğer ilk dört celsede kürsüye çıkarak uzun konuşmalar yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın konuşma yaptığı ilk üç celse açık görüşmeler şeklinde olmuş, dördüncü celse ise gizli olarak yapılmıştır.

Ben kendi adıma bir konuyu araştırırken bu beş celsenin beşinde de yapılan konuşmaları meclis zabıtlarından tek tek, satır satır okudum böyle bir kınama görmedim.

Tam tersine Mustafa Kemal bakın ne demiş: ( Mümkün olduğu kadar günümüz Türkçesi ile..)

“Biz gayrimüslim unsurlar ve İtilaf Hükumetlerinin siyası maksatlarının başında gördükleri gelişigüzel İttihatçılık düşmanlığını esas itibariyle doğru bulmuyoruz. Sadece devleti, memleketi harabeye çeviren suistimal sahiplerine karşıyız.’’

Bu ifadede kınama diye bir kelime var mı?  Yok.
Soykırım diye bir kelime var  mı?  Yok.
Ermeni diye bir kelime geçiyor mu? Yok
Hatta Jön-Türk diye bir ifade de yok.

Zaten Mustafa Kemal’in Jöntürkleri ( Ya da İttihatçıları ) Ermeni Soykırımı yapmakla suçlaması da mantıken imkansızdır çünkü meclisteki milletvekillerinden yarıdan fazlası İttihatçıdır.

4. YALAN VE İFTİRA

Avrupa Parlamentosu’nun Dış İlişkiler Komitesi’nin 22 Kasım 2001 tarihinde açıklamış olduğu tasarısında Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığı ile ilgili olarak şu açıklama yapılmıştır:

“Türkiye’nin AB üyeliği adaylığı, birliğe bölgede çatışmalar konusunda Türkiye’nin esnekliğini artırmasını garanti eden özellikle Ermenistan açısından özel fırsatlar ve nedenler sunmaktadır. Bu hem sınırın kapanması hem de 1915 soykırımına bakışı açısından böyledir...”

Avrupa Parlamentosu’nun bahsi geçen taslağında yukarıda verilen paragrafına ise şöyle bir dipnot düşülmüştür:


“Soykırımın tanınması talebi, çoğunlukla Ermeni politikacılar tarafından yapılmaktadır. Bildirildiği üzere Kemal Atatürk 10 Nisan 1921’de TBMM’de yaptığı konuşmada Jön Türk rejiminin Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere karşı soykırım yaptığını söylemiştir’’

Evet, en komik iddia bu olmakla birlikte ikide bir önümüze konur.

Efendim bu iddia komiktir çünkü  TBMM 1921 yılının Nisan ayında ( 2 Nisan 1921- 30 Nisan 1921) on üç oturum yapmıştır ama bu oturumların hiç birisine Mustafa Kemal katılmamıştır.

Ama daha da komiği var:

Daha da komiği 10 Nisan 1921 de TBMM de yapılan herhangi bir oturum filan yoktur:

Evet, yok olmasına yoktur ama gelin görün ki Avrupa Parlamentosunda Mustafa Kemal’in 10 Nisan 1921 de TBMM de Jöntürklerin Ermenilere Soykırım yaptığını itiraf ettiği dillendirilir.

Hani bazı arkadaşlar diyor ya, ‘’Çok çalışıp belgeleri gözlerinin içine sokmalıyız’’Diye. Bundan iyi nasıl sokulabilir ki? Ya da daha nasıl sokalım? Gözleri görmüyorsa daha nerelerine sokalım?

************

Şimdi başlıktaki konuya geçelim.

*************


Rusya’da 1917 Ekim devriminin başarıya ulaşması üzerine Rus askerleri işgal ettikleri Osmanlı topraklarını boşalttılar.Bu otorite boşluğundan faydalanan Erivan merkezli Ermeniler, Müslüman ahaliyi katletmeye başladılar.

Bölgedeki Ermeni katliamları ancak Mart ayında başlayan 3. Ordu’nun ileri harekâtı ile durdurulabildi.

Osmanlı Devleti’nin 3 Mart 1918’de Bolşevik Rusya ile imzaladığı Brest- Litovsk Antlaşması ile yaklaşık 40 yıl boyunca Rus işgalinde kalan Elviye-i Selase (Kars-Ardahan ve Batum) tekrar anavatana katılmış oldu

Ancak bu durum fazla uzun sürmedi. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılması üzerine 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Orduları Kafkasya’yı boşaltarak 1914 sınırına çekilmek zorunda kaldılar.

Bölgede kurulan Mavera-yı Kafkas Cumhuriyeti de uzun ömürlü olmadı.

Bir arada yaşamaları imkânsız olan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, İngilizlerin nüfuzu altında ayrı ayrı devletler kurdular.

Bu anlamda Ermeni Milli Meclisi 30 Mayıs 1918’de aldığı kararla Ermenistan Cumhuriyeti’ni ilan etti ve 30 Haziran’da Taşnak Partisi bu cumhuriyetin ilk hükümetini kurdu.

Osmanlı Ordularının Elviye-i Selase’yi boşaltması ile bölge tekrar Ermeni mezalimi ile yüz yüze kaldı. Bölgede kurulan Cenub-i Garbi Kafkas Hükümeti ve Oltu Milli Şurası gibi milli teşekküller İngilizlerin müdahalesi ile dağıtıldı.

Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti’nin dağıtılması üzerine Batum Gürcistan idaresine Kars ve Ardahan ise Ermenistan idaresine bırakıldı.


Mütareke’nin( Mondros Ateşkes Antlaşması) 24. maddesi, doğuda 6 Türk vilayetini ( Elviye-i Sitte ) Ermeni bölgesi olarak gösteriyor, bu durum Erivan merkezli Ermenistan’ın iştahını kabartıyordu

Başta İngiltere olmak üzere müttefiklerin bu tutumu, Kars, Ardahan, Nahcivan, Zangezor ve Karabağ bölgesindeki Türk- Müslüman ahaliye karşı Ermenilerin baskı ve katliamlarını arttırmalarına neden olduğu gibi Türk sınırına yönelik Ermeni kuvvetlerinin tecavüzlerinin de artmasına neden oldu.

 

İtilaf Devletlerinin özellikle de İngilizlerin bölgedeki kuklası olan Taşnak Ermeni Hükümeti’nin sonu gelmeyen düşmanca hareketleri, Ermenilere karşı bir ileri harekâtı artık kaçınılmaz hale getirmişti. Ermenistan’a karşı yapılacak olan doğu harekâtının birçok nedeni vardı yukarıdaki anlatımdan da anlayacağınız üzere ancak en önemli neden Milli Mücadelemiz için beklenen Rus yardımın geleceği  Şahtahtı- Culfa demir yolunun Ermenilerin işgali altında olmasıydı.

 

Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa birkaç kez Ankara’ya müracaat ederek, Ermenilere yönelik askeri harekâta başlamak için izin istemişti. Ancak Mustafa Kemal, önce Sanremo sonra da Paris’te toplanmış olan Barış Konferansından çıkacak kararları beklediğinden harekat izni vermiyordu.

Ancak 10 Ağustos 1920 de Paris’in ufak bir banliyösü olan Sevr’de yapılan sözde barış antlaşması, Türk Milletinin ölüm fermanıydı. Barışla ilgili tüm ümitler suya düşmüştü.

Kazım Karabekir’in 15 Eylül’deki müracaatına bu defa Ankara Hükümeti olumlu cevap verdi. 20 Eylül’de Vekiller Heyeti’nin kararıyla Şark Cephesi Komutanlığı’na gönderilen talimatta Doğu Cephesi kuvvetlerinin derhal Kars istikametinde taarruz harekâtına başlaması emredildi.

28 Eylül’de başlayan Türk taarruzu karşısında Ermeni kuvvetleri tutunamayarak hızla geri çekilmek zorunda kaldılar.

29 Eylül’de Sarıkamış, 30 Eylül’de Merdenek Türk kuvvetleri tarafından geri alındı. Sarıkamış hattında bir süre bekleyen Türk kuvvetleri 28 Ekim’de Kars istikametinde yeniden taarruz harekâtına başladı.

Ani başlayan Türk taarruzu karşısında tamamen çözülen Ermeni birlikleri hemen hemen hiçbir hatta tutunamayarak geri çekildiler. 30 Ekim öğleden sonra Kars, Türk kuvvetleri tarafından kurtarıldı

Kars’ın alınmasını müteakip 6 Kasım sabahı Ermeniler mütareke ve sulh teklifinde bulundular. Bu tekliflerinden sonra da Ermeniler artık ‘’ Sıçamaz Ermeni’’ oldular.

İleri sürdüğümüz öyle şartları kabul ettiler ki okuyunca gözlerinize inanamayacaksınız.

Gelecek bölümde inşallah

( Sı.amaz Ermeni—1.bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 6.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu