Babalara Geldik Yine—3. Bölüm--
ŞIK MANOL
Benim nazarımda gelmiş geçmiş en delikanlı kabadayı ile davam edelim.
Evet, bu en delikanlı kabadayı, alemde Şık Manol diye nam salan bir Rum idi.
Delikanlı adamdı zira hayatı boyunca kabadayıların, külhanbeylerinin, kopuk
takımının taşıdığı hiç bir silahı üzerinde taşımadı. Yumruğu ve sıçrayarak
rakiplerinin suratına yapıştırdığı kafasından başka hiç bir silahı olmadı kabadayılık
hayatı boyunca ve hepsinden önemlisi hiç insan öldürmedi.
1890 Tokat doğumlu bir Rum’du. Babası Tokat’ta çiftlik sahibi olan zengin
biriydi. Oğlu Manol’u da İstanbul’a iyi bir tahsil için göndermişti ama onun
okumaya niyeti yoktu. Önce Yeşilköy’de kendisine bir ev tuttu, daha sonra
Galata’da kumarhane işletemeye başladı.
Klasik kabadayıların hiç birine benzemiyordu. Başından eksik etmediği fötr
şapkası ve boynundaki kravatı ile kabadayıdan çok bir devlet memurunu
andırıyordu. Devamlı şık idi.
Altı kişiye tek başına dalacak kadar
gözü pek, ve ‘’Yiğit’’ tabirinin somut örneği olan Şık Manol, Cumhuriyetin ilan
edilmesiyle kabadayılık işlerinden elini ayağını çekip babasının çiftlik
işleriyle ilgilenmeye başladı.
MAVNACI ALİ
1880 Rize doğumluydu. Hem 1906 da
Üsküdar’ın haracını yiyen Mmavnacı Yusuf’u öldürerek onun yerini aldı. Kısa
süre içinde Beyoğlu’nda da borusunu
öttüren bir kabadayı oldu.
Aynı yıllarda Ümraniye- Üsküdar arasında haraç toplamaya başlayan Ermeni
kabadayı Piç Ardaş ile 26 Kasım 1920 de yaptığı düello sonucunda onun
tarafından öldürüldü. Velhasılıkelam su testisi su yolunda kırılır derler ya
aynen işte öyle oldu sonu.
PİÇ ARDAŞ
Bu bir Ermeni idi. Ne zaman doğduğu, annesinin ve babasının adı bilinmiyordu.
Sivas’ta dünyaya gelmiş ve Sivaslı bir Ermeni vatandaş tarafından Selamsız’daki
Ermeni Kilisesine bırakılmıştı. Ancak Ardaş’ın din adamı olmak gibi bir niyeti
yoktu. Daha çocukken kilise arkadaşı Yusuf’u fırıncı küreği ile yarayarak ilk
vukuatını işledi. İleriki yıllarda kilisenin iki papazını yaraladı kendisine
para vermedikleri için. Böylece
kiliseden kovulunca sokaklarda serseriliğe ve haraç toplama işlerine başladı.
Kısa sürede Ümraniye’den Üsküdar’a kadar olan alanı haraca bağladı. Ancak bu
faaliyetleri aynı çevrede hüküm süren Mavnacı Ali’nin hoşuna gitmedi.
Sonunda 26 Kasım 1920 da iki hasım Kuzguncuk’ta karşı karşıya geldiler.
Kapışmada Piç Ardaş, baş ve işaret parmağını kaybetse de Mavnacı Ali’yi
öldürdü. Böylece bölgenin tek hakimi oldu. Cumhuriyetin ilanı ile birlikte
sevgili Agavni ile birlikte ortalıktan toz oldu.
ODESALI KOSTİ
1885
doğumlu olan Odesalı Kosti Tünel' den Taksim' e kadar tüm mekanların haracını
yiyor, hiç ip ucu bırakmadan kayıplara karışıyordu. Başı sıkışınca da işgalci
polisler sayesinde paçayı sıyırıyordu Temmuz 1921 de çeşme meydanındaki Yakup
Efendi birahanesinin önünde sonradan namı büyüyecek olan Laz Hüseyin tarafından
dört bıçak darbesiyle öldürüldü.
KESİK NİKOLA
1884 yılında İstanbul' da doğan Kesik Nikola ilk haracını baba dostundan aldı
onu jilet ile yaralayarak. Bu onun başlangıç noktasıydı. Kısa bir süre içinde Zindankapı' nın
hamallarını haraca bağladı. Artık Unkapanı' nın dayısı oydu.
1922 yılında İstanbul' da ismini yeni yeni duyurmaya başlayan Laz Hüseyin
tarafından Şık Manol' un kumarhanesinde öldürüldü.
LAZ HÜSEYİN
İki çok önemli Rum kabadayısını öldürerek kabadayılar aleminde nam salmış
olmakla beraber hakkında çok fazla bilgi yoktur. Of’lu olduğu, Odesalı Kosti’yi
de Kesik Nikola’yı da henüz tıfıl bir delikanlı iken öldürdüğü, Beykoz’da bir
yalısı olduğu filan söylenir ama İstanbul’da işleri böylesine tıkırındayken
niçin Trabzon’da öldürülmüştür bu konuda bir bilgi yok.
Of kaymakamı Sadullah Efendi tarafından yakalanıp Of sokaklarında don paça gezdirildiği,
sonra da tüm çetesiyle birlikte kurşuna dizildiği rivayet edilse de Bu Laz
Hüseyin ile Karadeniz Bölgesini haraca kesen Laz Hüseyin aynı kişiler midir, farklı kişiler midir pek bilinmez.
ARAP HÜSNÜ
1870 yılında Trablusşam’da doğmuştur. Asıl adı Mişel’dir. İstanbul’a ne sebeple geldiğini bilen yok.
İstanbul’da İslam dinine geçip Hüsnü adını almıştır ve Arap lakabıyla anılır.
Tophane civarında genç külhanbeylerin hepsini sindirmiş, Salı Pazarı’nda
haracını vermeyen iki kişiyi öldürmesiyle nâm yapmıştır. Heyula gibi, iri yarı,
insanın rüyasında görse korkacağı bir tiptir.
Kabadayılığının son yıllarında kaçak içki satışına girer. Bu işten dolayı
defalarca kez hapse girip çıkan Hüsnü, Cumhuriyet’in ilan edilmesinin ardından
Türkiye topraklarından sepetlenir.
YAMALI
YORGİ
Arnavutköylü balıkçı Miltiyadis’in 1892 doğumlu oğlu Yorgi, Ayazma’da küçükken
babasıyla balığa çıkarak mesleğin inceliklerini öğrenir. 11 yaşında, balık
pişirdiği tavanın sandalda devrilmesiyle yüzünün çeşitli yerleri yanar. Bu
yüzden lakabı “yamalı”dır. Polis kayıtlarında da alameti olarak “sağ kulağından
yanağına doğru yanık izi” olduğu yazar.
Sabıkalılar arasına girmesine sebep olan olay, 17 yaşındayken tartıştığı bir
balıkçıyı Rumelihisarı’nda bıçaklamasıdır. Daha sonra, bu kez Kandilli’de ağ
atma kavgasına bulaşır ve tartıştığı dört kişiyi yaralar. Bu vukuattan sonra,
esas geçim kaynağı karmanyolacılık olmuştur, yani şehrin ıssız yerlerinde
insanları sıkıştırıp paralarını alır. Bu sırada İzmirli Despina’ya âşık olur ve
birlikte Ayazma’da yaşamaya başlarlar.
1921’de Bebek’te kendisine haraç vermeyen bir faytoncuyu ve Ortaköy’de bir
kahveciyi öldürmesiyle, şehrin korkulan adamlarından biri olur. Boğaz’ın Rumeli
yakasının haracını o topluyordur artık. Osmanlı zaptiyelerinden defalarca kez
kaçmayı başarır. “Su testisi su yolunda kırılır” misali, 1923’te Arnavutköy’de
bir kuytuda ölü bulunur.
SOLAK LİGOR
Konya’da kan davasına karışan babası Todori’yle küçük yaşta İstanbul’a gelen
Ligor, 1888 yılında doğar. İstanbul’a kaçsa da kan davasından kurtulamayan
aileyi takip eden hasımlarla Todori arasında çıkan çatışmada, Ligor sağ
kolundan yaralanır ve sakat kalır.
Fener’de oturan Todori Efendi, muhitinde ünlü bir terzidir. Fakat oğlu Ligor,
sağ elindeki sakatlık yüzünden bu mesleği yürütemeyecektir artık. Ligor da
kendisini sokaklarda bulur.
Oldukça süratle bıçak kullanabilen Ligor, bu özelliği nedeniyle âlemde “solak”
lakabıyla nam yapar. 1908’de Balat’ta bir Yahudi tüccarı vurarak ilk vukuatına
imza atar. Böylece şöhreti önce Unkapanı’nda yayılır. Oradan Eyüp’e kadar olan
mıntıkanın dört yıl boyunca sözü geçen tek kabadayısı olur.
Bir süre sonra kalpazanlık işine bulaşır ve sonunu da bu iş getirir. 1921’de
piyasaya sürdüğü sahte İngiliz paraları yüzünden yakalanır ve hapse atılır.
Hapisten çıkıp çıkmadığını kimse bilmez.
KONYALI OSMAN
1887 Konya doğumlu. Sağ kolunun iç tarafında büyükçe bir şişlik var. Konyalı
Osman tam 8 yıl Kadıköy’e kan kusturmuş, kendi sonu da yakalandığı tüberküloz
yüzünden kan kusarak olmuştur.
Evet, Osmanlı’nın son dönem kabadayılarının hepsi bu kadar değil elbet ama en
bilinen ve tanınmışları bunlardı.
Gelecek bölümde bakalım Cumhuriyetin ilk yıllarında da var mıydı bu
kabadayılardan ( ya da babalardan.)
(
Babalara Geldik Yine—3. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
22.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.