Teslim etmeliyim hakkını geçen
zamanın bir de zamansız yitenlerin yasını tutmaktan bir an evvel vazgeçmeliyim.
Vazgeçilmez olmadığımı anladım günse kendimi terk ettim aslında bir ömür
içimdeki çocuğa telkin ederken anlamıştım artık kalan takatimin tükendiğini ve
günlerden Pazar idi kendime son kez sitem ettiğimde ve Pazartesi oldu mu
kendimi sevmeye başlayacaktım…
Ah, hep o yarım kalan rejim listeleri
oysaki ben disiplinli idim bir ömür tıpkı uzak kaldığım o üç beyaz gibi…
Ama uzak kalamadığım kadar da beyazdı
alnım ve ak mizacım ve sadece yazarken utanmadım bir de severken bu yüzden boş
midemi sevgiyle atıl kalan beynimi de bilgiyle doldurdum.
Sevecendim ne hikmetse.
Bazense soğuk.
İçimdeki kar hep üşüttü beni bense
sevgimle eridim ve erittim pembe düşlerimi.
Gün öldü yine. Yasını tutuyorum bir
yasa gibi.
Yaş aldım madem yine de kaknem
kadınlar gibi değilim hala on sekizlik o lise öğrencisi kızım pamuk gibi
yüreği, elleri… Ah, ne ki sevilmedikten sonra? İyi de ben hep inanmıştım
sevildiğime ama en çok sevmekle ikaz ettim içimdeki ışığı ve her yanıp
söndüğünde yolda kalıyordum anladım ki bir trafik lambasıydı hayatımı
yönlendiren.
Sözcüklerim sessiz bu aralar.
İçimdeki şelale ise eskisi gibi
çağlamıyor belki de içime akıttığım yaşlardan sele kapıldı sözcüklerim ama
duygularım daha güçlü daha sitemkâr bense mütereddit bir kimlik geliştirdim ve
bu aralar oldukça mesafeliyim içimdeki yabancıya ve tüm yalancıların da mumu
yatsıya kadar bile dayanmıyor üstelik en sevdiğim beş vakitten biri yatsının
beni çağırdığı benimse koşa koşa kollarına atıldığım yüce Mevla’m ve bir de
sabah ezanında tüm dünyadan soyutlandığım ve yaşlarım iken eşlik eden sevdiğim
kim varsa dualarımda saklı tuttuğum.
Kocaman bir ayraç var an itibari ile
elimde elbet kalemin mizacı ve mihrabı bense yenik düştüğüm hayatta son
zamanlarda kendimi fazlasıyla cezalandırıp bir de kalemimden soyutlamak
istiyorum kendimi ve insanların aldırmazlığında kanayan kalemime sitem ediyorum
çünkü benim onu sevdiğim kadar insanların beni sevmesini asla mümkün kılamadım.
Hayalim gerçek olmuştu oysa.
Öncemde aldandığımı sonra anladım ve
insanların dost taklidi yaptığını oysaki çocuktum ben ve tüm çocuklar etrafımda
toplanmış nasıl da kucaklıyorlardı beni…
Bir çocukluk hayali ki gerçek
sandığım bir ömür ta ki bir gün tüm sınıf arkadaşlarımın bana ihanet ettiğini
öğrenene kadar neresinden baksan yirmi küsur sene geçmiş üzerinden.
Acımdan ölmedim ama.
İçimi açtığım kadar da pişmandım
sonra bir dağ lalesi gibi içime kapandım ta ki kalem gelip de kabuğumu kırmama
yardımcı olana dek.
Bir resitalse hayat sahi ben
neresindeyim hayatın?
Sahnede mi?
Yoksa seyirci koltuğunda mı?
Yoksa bir aksesuar mıyım ben
insanların gözünde?
Ya da sevgi arsızı bir sefil yabancı
iyi de yakın durduğum dünya neden hala beni yabancı olarak görür ki?
Ve işte içimdeki çıtkırıldım gül
fidesi.
Ayaktayım ama gelin bir de
dikenlerime sorun ve ben hala kan kaybından ölmemişken zamanla anladım ki;
acılarımmış toprağımın gübresi ve sevgiyle sulamışken içimdeki bahçeyi.
Hüzün çeşmem akıttıkça akıtıyor.
Çeyiz bohçamsa ne komik ki nerede
olduğunu hatırlamıyorum hatta umurumda bile değil ve ölü aşk şarkılarına rahmet
okuyorum gelin görün ki hala da aşktan medet umuyorum.
Umarsızım artık.
Sebepsiz sevebilirken sebepli
sebepsiz kendimle olan mücadelemde ufacık adımlarla ilerliyorum derken bir geri
derken bir ileri.
Semiren göğün siyahlığı hem gece hem
gündüz ama gözlerimdeki ışıkla ansızın delebiliyorum da o dipsiz karanlığı ve
işte artık çift görüyorum hayallerimi ve kendimi ve diskalifiye olacağım güne
kadar da kendimi kandıracağım.
En çok ben sevebilirken…
Ve pikaba koyduğum o müzik hani en
çok ben sevilirken.
Yitenlerin hepsinin de beni sevdiğine
inanmışken ve artık ölülerden medet ummadığım gibi yaşarken de gocunmuyorum
sevilip sevilmedim mi diye ve kapıdaki sol anahtarı ile melodilerin kutusunu
açıyorum aslında içimdeki çengi yüreğimden geçen şarkıları çalıp söyleyen bense
yıldız topluyorum her gece vakti sonra kalemimle onları bir araya getiriyorum
tıpkı kırık yüreğimdeki binlerce parçadan kendime yeni bir dünya inşa ettiğim
gibi.
Kırılacağımı bile bile sevip yazmaya
da devam ediyorum ve varacağım nihayet öncesi de hidayete ulaşmak istiyorum bu
yüzden mutlu olup olmamak artık önem arz etmiyor yeter ki Allah sevdiklerimin
acısını vermesin ve içimdeki o dik açı ile biliyorum de hipotenüsle olan
ilişkimi ve eskiden çok kullandığım Romen rakamları gibi hala bilip bilmeden
yüz ölçümünü hesaplıyorum duygularımın…
İster dik açı deyin ister dik acı
ister dik başlı lakin gerçek olan bir şey var ki ayaklarımın üzerinde duruyorum
ve dik olduğum kadar da hayattaki yolculuğuma hız kesmeden devam ediyorum bana
tanınan vakit de sonlanana kadar.