Taceddin Dergahında Sadece İstiklal Marşı Yazılmadı / İrtica 906 Yani Mehmet
TACEDDİN DERGAHINDA SADECE İSTİKLAL
MARŞI YAZILMADI / İRTİCA 906 YANİ MEHMET
AKİF ERSOY
Mehmet Akif Ersoy 27
Aralık günü ebedi
aleme göç etmişti. Bundan 85
yıl önce.
Ölümünün 85. Yıl dönümünde onunla
ilgili neler söyleyebiliriz neler
yazabiliriz?
Tabii ki
çok şey... Ama
ben klasik ‘’ Şu tarihte
doğdu- Babası şuydu annesi
buydu faslından başlamayacağım.
1921 Yılından başlayalım
o halde.
Yıl 1921. Aylardan Mart.
İstiklal Marşımızı belirlemek üzere
açılan şiir yarışmasına
katılan eserlerin hiç
birisi beğenilmez. Sonuçta Mehmet
Akif’in yazmasına karar
verilir ve Mehmet
Akif Ankara’da Taceddin
Dergahına yerleşir. (
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun kabrinin
olduğu yer yani.)
Evet.. Bu kısmı herkes
bilir. Zaten anlatacağım şey
de İstiklal Marşının
nasıl yazıldığı değil.
Şimdi gelelim herkesin
bilmediği bir meseleye.
Aynı yıl
ve aynı günlerde
Taceddin Dergahına bir
kişi daha yerleştirilir. Bu
kişi sözde Hindistan
Müslümanlarının Anadolu temsilcisidir. Adı da
Mustafa Sagir’dir. ( Asıl adı
Mustafa Zekeriya)
Gerçekte ise Hint asıllı
bir İngiliz casusudur
ve asıl amacı
Mustafa Kemal’i öldürmektir. (Aynen Afgan
Kralı Habibullah Han’ı
öldürdüğü ( ya da öldürttüğü )
gibi...
Mustafa Sagir sözde
Milli Mücadelenin yanındadır.
Sözde sıkı bir Kuvay-i Milliyecidir ama TBMM ile
hiç bir teması
olmamasına karşılık bir sürü
ne idüğü belirsiz
insanlarla toplantı yapmaktadır.
Karakol Cemiyetinin içine tam anlamıyla
sızmış olan Mustafa
Sagir kısa sürede kendisinden
şüphelenildiğini anlar ve bu şüpheleri
bertaraf etmek üzere
Taceddin Dergahına kapaklanmak
ister. Mehmet Akif
gibi bir vatanseverin
yanına kapaklanırsa hiç
kimsenin ondan şüphelenmeyeceğini düşünmektedir
ama çok yanılır.
Şimdi gelin devamını
Mehmet Akif’in oğlu
Emin’den dinleyelim:
..........“Lâkin Mustafa Sagir namıyla Hindistan’dan, İstanbul’dan, hattâ
Mısır’dan babamın adresine( Yani
Taceddin Dergahına ) o kadar çok
mektuplar, koca koca zarflar geliyordu ki, peder şüphelenmeğe başladı. Hiç
unutmam, İstanbul’dan Mustafa Sağîr’e gelen büyük bir zarfın bir ucu kazara
yırtıldı. Zarfın muntazaman katlanmış sahifelerce muhteviyatı gözüküyordu.
İkimizin de nazarı dikkatini çeken şey mazrufun ( zarfın içindekilerin )
yazıdan âri ( Yani kağıtlar boş, üzerinde yazı filan yok ) olması oldu. Babam
artık dayanamadı. Zarfı yırtarak açtı. Satırsız eseri cedit kâğıtları bomboştu.
Yalnız bu kâğıtları katlayan bir tabakada üç dört satırlık bir yazı vardı.
İstanbul’da havaların yağmurlu gittiğinden bahsediyor, Mustafa Sağîr’e
muvaffakiyetler temenni ediyordu.”
İşte bu yazı Mehmet Akif’i şüphelendirdi ve durumu Türk Milli İstihbaratına
bildirdi.( Teşkilat-ı Mahsusa )
Türk Milli İstihbaratı gerek Tacettin Dergahında gerekse Mustafa Sagir’in
evinde yaptığı araştırmalarda bir sürü boş kağıt ele geçirdi. Kağıtlarda satır
aralarında oldukça fazla boşluk bulunan tırışkadan şeyler yazıyordu. Ya da tamamen
boştu. İyi de bu kağıtlar neden boştu? Yazılı olanlarda satır aralarında
niçin bu kadar boşluk vardı? Bu işi çözse çözse Kimyager Avni Refik Bey
çözerdi.
Kimyager Avni Refik Bey( Avni Refik Bekman ), kağıtları amonyaklı su içine
soktuğunda mesele anlaşıldı. Kağıtlara yazılanlar ancak amonyaklı suya
sokulduğunda okunabiliyor, amonyak etkisi kaybolunca yazılar görünmez oluyordu.
Artık Mustafa Sagir’in bir casus olduğu kesinleşmişti. Yakalanması ve
tutuklanması çocuk oyuncağı idi. Ancak asıl konu bu İngiliz köpeğinin nasıl
konuşturulacağı idi. Bir diğer mesele de güya Müslüman Türk Milletine yardım
etmek için ülkemize gelmiş olan birinin tutuklanmasının başta Müslüman
Türklere, sonra Müslüman Hintlilere ve hepsinden önemlisi bir İngiliz vatandaşı
olduğu için İngiltere’ye nasıl izah edileceği konusu idi. O halde bu hain
derhal konuşturulmalı, her şey itiraf ettirilmeliydi ama nasıl?
Hapse atılan Mustafa Sagir’e direkt fiziksel bir işkence yapılmadı. Hatta
odasına yiyecek içecek olarak ne isterse en alası getiriliyordu. Ancak iş banyo
ve tuvalet ihtiyacına gelince işte o konu Mustafa Sagir için bir felaketti.
Odasına bir teneke kutu konmuş, def i hacetini oraya eyliyordu ama o kutu
odadan dışarı çıkarılmıyordu.
Musfata Sagir dışkı ve sidik kokusuna ancak on gün dayanabildi. Onuncu gün
çözüldü ve ne varsa itiraf etti.
Bu noktada şu sorulabilir: Peki İngilizler bu kadar önem verdikleri casuslarını
hapisten kurtarmak için hiç bir şey yapmadılar mı?
İşin aslına bakarsanız sözde bir iki girişimde bulundular ama artık bu noktadan
sonra Mustafa Sagir’in dirisinden daha çok ölüsü işlerine yarardı. Çünkü
biliniyordu ki casusların cezası idamdır. Mustafa Sagir hapisten çıkartılmış
olsa İngiltere’ye ne faydası olabilirdi? Hiç. Çünkü deşifre olmuş bir casustu
ve artık hiç bir işe yaramazdı. Oysa İdam edilirse Hindistan’da büyük bir
infial meydana getirilebilir, en azından Hintli Müslümanların Milli Mücadeleye
destekleri önlenebilirdi.
İngiltere yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı Mustafa Sagir’i hapisten
kurtarmak için fazla ısrarcı olmadı. Zaten Mustafa Sagir ötmeye başlayınca onu
kurtarma yolunda ısrarcı olamazlardı da. Çünkü açık açık Habibullah Han’ı(
Afgan Kralı ) öldürttüğünü,
görevlerinden birinin de Mustafa Kemal’i öldürmek olduğunu itiraf etmişti.
Şimdi denilebilir ki
‘’ Hocam! Bize Mehmet
Akif’i anlatacaktın ama
oturdun görevi Atatürk’ü
öldürmek olan ama
başaramayan Mustafa Sagir’i anlattın.
Doğrudur. Mustafa Sagir
olayını anlattım sizlere.
Neden?
Çünkü ileride göreceğiniz
gibi Mehmet Akif
Ersoy Cumhuriyetin ilanından sonra
devamlı olarak Mustafa Kemal
karşıtlığı ve hatta düşmanlığı
yanında mürteci ( gerici- irticacı ) olarak suçlanmıştır.
Bir yerde Mustafa
Kemal’in hayatını kurtarmış olan ( Yaptığı şeyin
Mustafa Kemal’in hayatı
ile ilgili olduğunu
bilmese de ) Mehmet
Akif’in daha sonra
başına gelenleri anlamamız
açısından bu olayın
bilinmesinde fayda var
diye düşündüm.
Kısaca 1921 Yılı
itibariyle Mehmet Akif
Mustafa Kemal düşmanı değildir.
Peki öldüğü sene
itibariyle yani 1936
yılı itibariyle Mustafa
Kemal Atatürk düşmanı mıdır?
1925 de gittiği Mısır’dan 16
Haziran 1936 da Türkiye’ye
dönen Mehmet Akif İstanbul’a ayak
bastığı anda şunları
söylüyor:
‘’Mısır’da 11 sene kaldım.
11 Saat kadar daha
kalsaydım çıldıracaktım. Sana halisane bir fikrimi söyleyeyim mi? İnsanlık da
Türkiye’de- Milliyetçilik de
Türkiye’de – Müslümanlık da
Türkiye’de- Hürriyetçilik de
Türkiye’de...
Eğer varsa Allah
benim ömrümden alıp Mustafa
Kemal’e versin.’’
[ Kaynak: Bayezıd Devlet
Kütüphanesi / Hakkı Tarık
Us Koleksiyonu. ]
İşin ilginci Mehmet
Akif’in bu sözleri
Vural Savaş tarafından
‘’ Bakın Mehmet Akif
bile Atatürk’ün değerini
ve kıymetini anlamış ‘’
olarak yorumlanırken( Türkiye
Cumhuriyeti Çökerken- Sa. 216) aynı
sözler Kadir Mısıroğlu
tarafından Mehmet Akif’in
ahmaklığı olarak yorumlanmış ve
onun aslında şiririlmiş
bir balon olduğu
söylenmiştir.
Öldüğü tarih olan
1936 da ‘’ Allah benim
ömrümden alıp Mustafa Kemal’e versin’’
Diyen biri Atatürk
düşmanı olabilir mi?
Lakin Mehmet Akif hakkında
lehinde ve aleyhinde
o kadar çok
şey söylenmiştir ki haddi hesabı
yok.
Mesela ‘’ Eğer varsa
Allah benim ömrümden alıp
Mustafa Kemal’e versin’’
Sözü bile bazılarınca ‘’ Bak gördün
mü Mehmet Akif aslında
Allah’a inanmıyor. Eğer
Allah varsa demiş’’
Olarak onun aleyhine kullanılmış. Kimileri de
aynı sözü on bir sene
yaşadığı Mısır’dan dönerken
2175 kitabının imha
edildiği gibi kendisinin
de imha edilmemesi
için söylemek zorunda olduğu
bir söz olarak
yorumlamışlardır.
Ben sizlere bu
yazı dizisinde çok tanıdığımız Mehmet
Akif’i değil neredeyse
hiç bilmediğimiz Mehmet
Akif’i anlatmaya
çalışacağım.
Yaşarken ‘’ İrtica 906 ‘’
Diye kodlanan- öldükten
sonra ise adının
anılması bile irticai
faaliyet olarak nitelendirilen Mehmet
Akif’ten bahsedeceğim.
Hakkında Çanakkale Şehitlerine
şiirinde geçen ‘’ Bu
taşındır diyerek Kabe’yi diksem
başına / Ruhumun vahyini duysam da
geçirsem taşına’’ mısraı dolayısıyla
‘’ Adam resmen küfre
düşmüş. ‘’ denilen Mehmet Akif’ten bahsedeceğim.
Onun
için ‘’ Maalesef
bizim tarafın putu
da Mehmet Akif’tir ‘’ Diye saçmalanılan Mehmet
Akif’i anlatmaya çalışacağım.
‘’
Bakın İstiklal Marşında ‘’
Türk ‘’ diye bir
kelime geçiyor mu? Neden?
Çünkü adam Türk değil. İstiklal Marşı
Türk’ün bağımsızlığının marşı olamaz.’’ Diye zırvalanılan
Mehmet Akif’i anlatmaya
çalışacağım.
Velhasılıkelam zordur bizim
ülkemizde Mehmet Akif
olmak ve Mehmet
Akif’i anlayabilmek/ Anlatabilmek.
Şimdilik ölümünün 85. Yıldönümünde saygı
ve rahmetle anıyorum.
Kabri pür nur
makamı cennet olsun. Diyor
ve bu bölümü
noktalıyorum.
Devam edecek.
(
Taceddin Dergahında Sadece İstiklal Marşı Yazılmadı / İrtica 906 Yani Mehmet başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
27.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.