TÜRK MİLLETİNİN KADER GÜNÜ: 24 NİSAN 1920---Bİ Nİ'MEL KERİM NİSAN'IN YİRMİ ÜÇÜNCÜ CUMA GÜNÜ CUMA NAMAZINI MÜTEAKİB BÜYÜK MİLLET MECLİSİ KÜŞAD EDİLECEKTİR.---5. BÖLÜM--
SORU: Türkiye Büyük Millet Meclisinde 24 Nisan 1920 Günü ne gibi olaylar yaşandı?
CEVAP: 24 Nisan 1920’de TBMM geçici başkan Sinop Milletvekili Şerif Bey’in başkanlığında toplandı ve meclise yeni katılan Milletvekillerinin kabulü için konuşmalar ve oylamalardan sonra söz Mustafa Kemal’e verildi.
Mustafa Kemal çok uzun bir konuşma yaptı. Hatta konuşması sırasında bir kez beş dakikalık ara bir kez de yemek molası verildi.
Mustafa Kemal bu uzun konuşmasını üç bölüme ayırmıştı.
A) 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşmasından 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresine kadar olan yaşananlar
B) Erzurum Kongresinden 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgaline kadarki dönemde yaşananlar
C) İstanbul’un İşgalinden 23 Nisan 1920’ye kadar yaşananlar.
Mustafa Kemal bu çok uzun konuşmasını şu sözlerle tamamladı
'':.......... Meclisinizde temessül ve tecelli eden kudret-i milliyemiz makam-ı hilâfet ve saltanatı ecnebi tazyikatından kurtaracak ve Devlet i Osmaniyeyi inhilâl ve ittihaz eyliyecektir.............Vermek istediğim tafsilat bundan ibarettir.’’
SORU: ‘’Egemenlik Bila Kayd-ü Şart Milletindir’’ilkesi de 24 Nisan 1920’de mi kabul edildi?
CEVAP: Mustafa Kemal bu çok uzun konuşmasından sonra meclise bir önerge verdi. Bu önerge ile ilgili olarak da Mustafa Kemal uzun bir konuşma yaptı ama önergenin yazılı şekli çok da uzun değildi. Günümüz Türkçesi ile Mustafa Kemal aynen şöyle diyordu:
1: Hükümet kurmak zorunludur.
2: Geçici kadıyla da olsa Osmanlı idaresinin altındaki bir hükümet başkanı tanımak veya padişah vekili atamak doğru değildir.
3: Meclis’te ülkenin çeşitli yörelerinden gelen delegelerin ulusal iradeyi temsil ettiği göz önüne alınmalı ve bu ilke olarak benimsenmeli. Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde bir güç daha yoktur.
4: Türkiye Büyük Millet Meclisi, yasama ve yürütme yetkisini kendisinde toplamıştır.
5: Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek bir kurul hükümet işlerine bakar. Meclis Başkanı ise bu kurulun doğal olarak başkanıdır.
6: Padişah ve Halife’nin durumu, itilaf devletlerinin baskısından kurtulduğu zaman, Meclis’in düzenleyeceği yasaya göre belirtilecektir.
Arada bazı konuşmalar ve bazı mebusların Mustafa Kemal’e övgüleri ve teşekkürlerinden sonra bu önerge oya konuldu ve kabul edildi. Sonrasında meclis bir kez daha dinlenme molası verdi.
SORU: Mustafa Kemal ne zaman ve nasıl Meclis Başkanı Seçildi?
CEVAP: 24 Nisan 1920 Saat 17.00’de TBMM gizli oturumla açıldı. Bu sefer yapılacak şey Meclis 1. Ve 2. Başkanı ile 1. Ve 2. Başkan vekillerini seçmekti.
Önce başkan vekili olarak seçilecek olanların birbirlerini tanımaması sebebiyle bu seçimin daha sonra yapılması düşünüldüyse de hazır seçmeye başlamışken hepsi aradan çıksın düşüncesi daha ağır bastı.
Her milletvekili elindeki pusulaya dört isim yazacak ve daha sonra isimler aldıkları oy sayısına göre 1.Başkan 2. Başkan veya 1. Ve 2. Başkan vekili olacaktı.
Oylamaya 120 Millet vekili katılmıştı.
Yapılan oylamada Mustafa Kemal 110 oy ile 1. Başkan ( Reis-i Evvel)
Erzurum Milletvekili Celaleddin Arif Bey 109 Oy ile ikinci başkan ( Reis-i Sâni)
Abdülhalim Çelebi 91 Oy ile 1. Başkan vekili Seçildiler.
‘’Eee 2. Başkan vekili kim oldu?’’ Diye soruyorsunuz değil mi? Hiç kimse... Çünkü hiç kimse meclis üye tam sayısının yarıdan bir fazlası olan 61 oy ya da fazlasını alamamıştı. Bu üç isim dışında en fazla oyu alan İsmail Fazıl Paşa idi ama aldığı oy sadece 44’dü.
SORU: TBMM Başkanı seçilen Mustafa Kemal nasıl bir konuşma yaptı?
CEVAP: Şöyle bir konuşma yaptı:
‘’Muhterem efendiler! Milletin mukadderatı umumiyesine fiilen ve tamamen vazıyed edecek Makam-ı hilâfet ve Saltanatın duçar olduğu esaretten tahlis( kurtulma) ve memleketin tamamiyet ve selâmeti uğrunda her fedakârlığı büyük bir azim ile iktihama( Dayanma, yüklenme ) karar vermiş olan Meclis-i Âlinizin Riyasetine( Yüce Meclisin başkanlığına) intihab edilmek ( seçilmek) suretiyle hakkımda ibzal buyurulan( esirgenmeyen ) itimat ve teveccühün müteşekkiri ve minnettarıyım.’’ Diye başlayan ve çok da uzun olmayan bir konuşma yaptı.
SORU: Mustafa Kemal’den hemen sonra kürsüye gelen Hamdullah Suphi ne dedi?
‘’Teşkilâtı millîyenin ( Milli teşkilatımızın) ve mücahedemizin( kutsal cihadımızın ) ruhu, padişaha, hilâfete ve hukukuna vatanımızın selâmetine, birliğine, tamamiyetine sadakatten ibarettir; buna hürmet ettirmektir. Bunun bir beyanname ile memlekete ilânında fayda tasavvur ediyorum. Tasvip buyurursanız beyanname neşredelim.
SORU: Mustafa Kemal de Hamdullah Suphi gibi Padişah Vahdettin’i Milli teşkilatın ( TBMM) ve kutsal cihadın ruhu olarak mı görüyordu?
CEVAP: Derdi ve davası hiç bir zaman padişahı - saltanatı ve hilafeti kurtarıp yeniden capcanlı bir şekilde Türk Milletinin kaderine hakim kılmak olmayan Mustafa Kemal’in işi oldukça zordu.
Evet... Söylemde o dahi yeri geldiğinde ‘’Emir ve ferman Tacdar-ı âzamilerinindir’’ Diyor ve o da yeri geldiğinde halifelik ve saltanatın kurtarılmasından bahsediyordu ama hiç bir zaman mesela Hamdullah Suphi gibi bir coşku ya da ruh hali yaşamıyordu.
Padişahı Milli Mücadelenin ruhu olarak görmüyordu. Hatta padişahta bir ruh da görmüyordu. Mevcut padişahın ağabeyi II. Abdülhamit’i hiç sevmemiş hatta onun yüzünden meşhur Bekir Ağa Koğuşunda misafir olmuştu bir süre. Kardeşini (Vahdettin) sevmek için de bir sebebi yoktu. Ama ne yazık ki Devletin sistemi böyleydi. Ağabeyini sevmese de değişmiyordu bir şey. O gidiyordu yerine kardeşi yani o sülaleden biri geliyordu. Sistemin değişmesi lazımdı ama daha işin başında padişah Vahdettin’i milli cihadın ruhu olarak gören Hamdullah Suphi ve ileride yüzüne karşı ‘’ Bizim kursağımızda hâlâ padişahımızın ekmeği var’’ Diyecek olan Rauf Bey ( Orbay ) gibi omuzdaşları ile bu iş oldukça zordu. Hele bir de muhalifleri vardı ki işi daha da zordu.
SORU: Gelelim zurnanın zort dediği yere. TBMM’de Padişah Vahdettin’e bağlılık yemini yapılıp bu yemin bir de zamanın Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlandı mı?
CEVAP: Bir yemin olayı var ama oldukça farklı.
Önce o yemine bakalım sonra Padişah Vahdettin’e bağlılık yeminine de bakarız.
24 Nisan 1920’de Mustafa Kemal şöyle bir yemin yapmıştır şahsi olarak:
‘’................Yalnız ve yalnız bir şey düşünmeğe mecburuz o da memleketin halâsıdır.( Kurtulmasıdır) Burada mevzubahis olacak şahıs meselesi, hatır meselesi değildir (Alkışlar). Binaenaleyh bütün hakayik-ı vuzuhile ( Açık hakikatlar ile ) vakıf olarak isabet kararlarınızı vermenizi, maruzatı salifemde( eski maruzatımda ) işaret ettiğim gibi, memleketin menafii( menfaatleri) namına temenni ederim.. Millete istiklâl temin edileceği güne kadar bir fert olarak bütün mevcudiyetimle çalışmağa mukaddesatım namına söz vermişimdir. Bu sözü burada tekrar etmekle kesbi şeref eylerim. (Alkışlar)
SORU: Peki TBMM’ nin Padişah Vahdettin’e bağlılık ve sadakat yemini? Öyle bir yemin var mı?
CEVAP:Evet var ama ... Yok öyle hemen hazıra konmak. Biraz merak edin.
Her ne kadar bu bölümde bitireceğimi söylemiş olsam da maalesef bitiremedim. Sorunun cevabı ve dizinin sonu gelecek bölümde inşallah.
Bugüne kadar okurlarıma hiç yalan söylemedim. Bilerek ve isteyerek kandırmaya çalışmadım.
Evet.. Dünkü yazımda Padişah Vahdettin’in İngilizlere sığınmak istediği ile ilgili belgenin sahte olduğunu çünkü 1922 tarihi itibariyle İstanbul diye bir kelimenin henüz dilimizde olmadığını söylemiştim.
Ancak değerli arkadaşımız Veysel Başer yine dünkü yazımdaki TBMM’nin ilk geçici başkanı Şerif Bey’in konuşmasında da ‘’ İstanbul ‘’ kelimesinin geçtiğini- bunun bir tezat olduğunu yazınca ona da cevaben. ‘’ Yazı günümüz Türkçesine çevrilirken İstanbul’’ diye yazılmıştır’’ şeklinde cevap verdim.
Sonra içime bir kurt girdi ve bahsi geçen Meclis tutanağının orijinalini araştırdım. Acaba ben yanılıyor olabilir miydim? Araştırdığımda Veysel Hoca’nın haklı olduğunu gördüm. Tutanağın orijinalinde de Şerif Bey ‘’ İstanbul ‘’ demiş. ( Soldaki resimde görüldüğü gibi.)
Demek ki Mustafa Kemal bu şehrimizin adını resmi olarak İstanbul olarak belirlemeden önce de ( Yani 1928’den önce ) Payitaht- Dersaadet- Âsitane-i Saadet- Bâb-ı Hilafet- Konstantiniyye gibi isimlerinin yanında bu şehre İstanbul diyen de varmış.
Bu hatamdan dolayı özür dilerim.
Ancak... Dün yayınladığım belge yine de padişah Vahdettin aleyhine düzenlenmiş sahte bir belgedir.
1-Padişah başta ‘’Dersaadet’’ dedikten sonra niçin daha sonra iki kez İstanbul desin?
2- Belgenin tarihi 1922. Oysa o günlerde kullanılan takvime göre 1338 olması gerekir.
3- General Harrington ‘’ Dersaadet İşgal Kuvvetleri Komutanı değil ‘’ Birleşik Krallık İşgal Komutanı’’dır. Dolayısıyla Padişah ona ‘’ Dersaadet İşgal Kuvvetleri Komutanı’’ Diye hitap etmez. Böyle bir makam da yok zaten.
4- Ve son olarak: Sığınmak isteyen (!) bizim Padişah olduğuna göre bu mektubun ( ya da dilekçenin ) İngilizce olarak yazılmış olması gerekmez miydi?
(
Türk Milletinin Kader Günü: 24 Nisan 1920---bi Ni'mel Kerim Nisan'ın Yirmi başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
26.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.