Yorumla-ma-2
Yaklaşık on sene
kadar önceydi. Bir
şiir derneğinde, tam olarak
şiir etkinliği diyemeyeceğimiz ama
arada şiirler de
okuduğumuz bir toplantıda söz döndü dolaştı
Mevlana’ya geldi.
Efendim bizim memlekette her nedense bazı
beyinsizler, Mevlana ile Yunus
Emre’yi, Hacı Bektaş-ı
Veli’yi kıyaslamayı bu
arada da Mevlana’yı
yerden yere çalarken
Yunus Emre ve
Hacı Bektaş-ı Veli’yi
göklere çıkarmayı pek
severler. Hatta bu beyinsizlere
göre Mevlana Celaleddin-i Rûmî,
Nasrettin Hoca’nın katilidir.
Nasrettin Hoca da
aslında meşhur Türk
büyüğü Nasireddin Tusî’dir ( Bazen
Ahi Evran da
olur.)
Bu kadarla da
kalmazlar. Mevlana
Celaleddin-i Rûmî ile
Şems-i Tebrizî arasında
eşcinsel bir ilişki
olduğunu da iddia
ederler.
Neden peki? Dünyanın
dört bir yanından değişik din
ve inançlara sahip
milyonlarca insanın ‘’ Gel
‘’ çağrısı üzerine
koşa koşa türbesini,
dergahını ziyarete gittiği
Mevlana hakkında neden bizim
ülkemizde bir kesim
böyle palavralar, iğrenç
dedikodular, yalanlar üretir?
Bunun tek sebebi
vardır: Çünkü Mevlana senelerce
Türkiye’de, Anadolu’nun bağrında
yaşamıştır ama tek
kelime Türkçe bilmez (
Bu doğrudur. Bizim rahmetli Hocamız
Prof. Dr.Şehabettin Tekindağ
da doğrular bu
bilgiyi. )
Mevlana madem ki ekmeğini yediği
topraklardaki insanların dilini
bilmez o halde mutlaka cani
ruhludur(!) Nasrettin Hoca’yı
öldürmüştür(!) ve dahi
Şems ile eşcinsel ilişkileri
de mevcuttur(!)
Evet..Bizim toplantıda da bir
bestekar aldı sözü
ele, başladı Mevlana’ya saydırmaya.
Adam hiç nefes
almadan konuştuğu için ‘’Üstad bir
dakika. İki kelime de biz konuşalım’’
demenin imkanı yok.
Üstad kendisi soruyor
kendisi cevaplıyor: ‘’
İki erkek bir
dergahın bir odasına
kapanıp kırk gün
o odadan çıkmazlarsa
orada ne yapmışlardır
sizce?’’ Diye soruyor. Millet saf
saf bakıyor ve
düşünüyor ‘’ Ulan hakket
iki erkek kırk gün
bir odada baş
başa kalırlarsa ne
yaparlar acaba?’’ İçimizden
bazıları ( ben dahil ) ‘’ Sohbet
muhabbet eder bazı
konuları tartışırlar. İbadet ederler, zikir yaparlar, sema yaparlar.’’
Diyeceğiz ama üstad
söz hakkı tanımıyor. Kendisi cevaplıyor
sorusunu: ‘’ Tabii ki erkek
erkeğe seks yaparlar.’’
Yani iki
erkeğin hem de
bir dergahta, başbaşa kırk
gün sohbet edebileceklerine, ibadet edeceklerine asla ve asla ihtimal
veremeyen bir beyin, aynı
iki erkeğin kırk
gün boyunca gece
gündüz erkek erkeğe
seks yapabileceğine inanıyor. İnanmakla da
kalmıyor başka insanların
da buna inanmasını
sağlamaya çalışıyor.
Tüm bunların yukarıda
da belirttiğim gibi
bir tek sebebi
var: Şartlanmışlık...
Mevlana madem ki
Türkçe bilmiyor o
halde ondan aklınıza
gelebilecek ya da
gelemeyecek her türlü
pislik beklenebilir(!) O sebeple
de ellerinde bir
kanıtın olmasına gerek
yoktur. İftira atarken ya da
bir kişi ile ilgili bir
zanda bulunurken bir
nebze olsun vicdanlarında
bir sızlama olmaz.
Evet... İnsanların olaylara, yazılanlara, söylenenlere, okuduklarına yaptıkları
yorumlarında peşin şartlanmışlığın çok
önemli bir yeri
vardır.
*****
İki derviş bir müddet yol
aldıktan sonra bir
dere kenarına gelirler.
Yola devam etmek
için derenin karşısına geçmek
zorundadırlar. İşte tam bu
sırada yanlarına yalnız
bir kadın yaklaşır.
Dereden korkmaktadır. Dervişlere yalvarır
‘’Ne olur bana
yardım edin de karşıya
geçeyim.’’
Dervişlerden diyelim ki
adı Ahmet olan
‘’Atla sırtıma bacı! ‘’ der
ve kadını sırtına alıp
karşıya geçirir. Kadın onlardan uzaklaşınca
adı Mehmet olan diğer
derviş sitem eder
arkadaşına ‘’ Sen nasıl olur da na
mahrem bir kadını sırtına alırsın? Bu
nasıl bir dervişliktir?
Bu nasıl bir ehl-i
tarikat olmaktır?’’ Ahmet
cevap verir: ‘’
Ben o kadını
derenin karşısına geçirdikten
sonra sırtımdan indirdim
ama görüyorum ki
sen hâlâ sırtında
taşıyorsun.’’
Evet... Bazı insanlar da
sırtlarındaki kadını ( tabii ki
mecazi anlamda ) bir
türlü indiremedikleri için
yorumlarında sırtlarındaki kadının
etkisinin olması kaçınılmazdır. Oysa o
kadını sırtlarından bir
indirebilseler her şeyi daha
net ve açık
görmeleri dolayısıyla da
yorumlarını daha insaf
ve vicdanlı bir
şekilde yapmaları mümkündür
ama şurası da
muhakkaktır ki bazı insanlar
derviş Ahmet gibi
sırtındaki kadını dereyi
geçer geçmez indirir
bazıları ise Mehmet gibi
bir ömür boyu
taşır durur.
****
Bir şeyler yazarsınız,
bakarsınız ki birileri
altına bir şeyler
yazmış... Evet...’’ Bir şeyler
‘’ diyorum da
‘’Yorum’’ demiyorum dikkat
ederseniz. Çünkü Kerbela
Katliamını anlattığım bir
yazı dizisinde tam da
Hz. Hüseyin’in katlini anlattığım
bölüme yazılmış olan
‘’ Zevkle, haz alarak okudum’’
şeklinde bir yorum, yorum
olamaz. Türkiye’de dini
inancı ne olursa
olsun hiç bir
insan, Hz. Hüseyin’in katlinden
zevk almaz, haz almaz.
‘’Eee adam yazmış
ama.’’ Doğrudur, adam
yazmış. Aynı gün
yazılmış olan tüm
yazılara ve şiirlere
aynı şeyi yazmış ( daha
doğrusu kopyalayıp yapıştırmış)
Yani hiç bir
yazıyı okumamış. Hiç bir
şeyi okumadığı halde neden
yorum yapmak zarureti hissetmiş
peki? Çünkü bu olayı
bir ticaret gibi
görüyor. ‘’Ben senin yazdıklarını
okudum sen de
benim yazdıklarımı oku.
Ben sana yorum
yazdım sen de
bana yorum yaz.’’
Olay bundan ibarettir. Yazdığı ( daha
doğrusu kopyalayıp her
yazıya yapıştırdığı ) şeyin
yorum olduğuna emin
olduğu için de başkalarından yorum
almayı kendisine bir hak
olarak görür.
*****
Bir şeyler yazarsınız.
Yazdıklarınız daha iyi anlaşılsın diye
de konuyla ilgili
resimler fotoğraflar yayınlarsınız. İşte
hapı yuttuğunuz olaylardan
biri de budur.
Vatandaş yazı filan
okumaz ama bizim
memleketin tabiriyle ‘’
Hala hatırın kalmasın’’ bâbından bir
şeyler yazması gerekmektedir. [ Böyle bir gerekliliği
de anlamam aslında. Bir
insan, hiç okumadığı bir yazıya
neden ille de
yorum yapmak mecburiyetinde hisseder
ki kendisini? ]
Şimdi diyelim ki
Peygamberimiz (S.A.S.) hakkında
bir şiir ya
da yazı yazmışsınız.
Yazının başlığı da
‘’ Güllerin Efendisi’’
olsun. Yazıya bir adet
gül fotoğrafı eklemişsiniz.
Altındaki yorum aynen
şöyle: ‘’ Hocam
çok haklısınız. Güllerin
efendisi Yediveren gülüdür. O gül bir
senede yedi defa
açar.’’
Laf olsun torba
dolsun. Alakaya dikiz...
*******
Diyelim ki bir kişi
yazdığınız yazıyı (
şiir ya da
düz yazı ) gerçekten
de okumuş ama
yine de yazdığı yorumun
sizin yazınızla uzak
yakın bir alakası
yok. Haliyle canınız sıkılır.
Moraliniz bozulur ‘’
Yahu ben onu mu anlatmak
istiyorum? Sendeki mantık
nasıl bir mantıktır
ki bunu böyle
yorumladın?’’ Diye üzülürsünüz. Hele de
yorumu yapan sevdiğiniz, değer verdiğiniz
biriyse daha da
üzülürsünüz. Bence üzülmeyin çünkü
her insanın algısı
farklıdır. Bunu bir
örnekle açıklayayım.
İki lise
öğrencisi oturmuş Edebiyat dersi
çalışıyorlar ve konuları
da Yunus Emre’nin
bir şiiri... ‘’Şair, bu şiirde
ne demek istemiş?’’
Başlıyorlar bir kıtayı
okumaya:
Beni bende demen
Bende değilim
Bir ben vardır bende
Benden içeri
Liseliler kendi aralarında ‘’ Şair
bu kıtada şöyle
demek istemiş. Hayır
böyle demek istemiş ‘’
diye tartışırken yanlarında
oturup kendi derslerine
çalışan dokuz yaşlarındaki
kardeş atılmış.
-Yahu bunu anlamayacak
ne var? Şair
burada ‘’ Bir ben vardır
bende benden içeri’’ Diyerek hamile
olduğunu anlatmak istemiş.
Evet değerli okurlar.
İnanın bana o
dokuz yaşındaki çocuk yine
de oldukça masum
ve vicdanlı bir
yorum yapmıştır.
Bugün çok iyi
biliyorum ki pek
çoğumuz Poul Rubbens’in
‘’ Cimon ve Pero adlı
muhteşem tablosunun karşısında
olsak yorumlar şöyle
olacaktır:
* ‘’ Vay namussuz şerefsiz
moruk. Nasıl da
yapışmış genç bir
kızın memelerine.’’
* ‘’Vay beee bu
kadar güzel bir
kız, bula bula
bu moruğu mu bulmuş?’’
*’’Üffff kızdaki memelere
bak abi.’’
*’’Ulan edepsiz herif ! ( o
ben oluyorum ) Sen utanmıyor
musun böyle müstehcen
bir resmi yayınlamaya?
Senin oğlun- kızın yok
mu?’’
* ‘’ İşiniz gücünüz
belden aşağı anasını
satayım. Sizin gibilerin kafası
başka şeye çalışmaz
zaten’’
Daha bir
sürü tabloyla hiç alakası
olmayan saçma sapan
yorum ( yorum denebilirse
tabii ki ) hatta itham ve
daha da ileri giderek hakaret...
Oysa tabloda anlatılmak
istenen şey: Rus
Çarı tarafından hapse atılan
ve aç bırakılma
cezası verilen Cimon adlı
bir tüccarın - her
nasılsa çardan babasını
ziyaret izni alan- kızı
tarafından – hayatta kalsın diye-
emzirilmesidir. Çok kısa
olarak özetleyecek olursak
ressam bu tabloda
baba sevgisi ve
fedakarlık konusunu işlemiştir. Ama bizler
gözlerimizi tablodaki kızın
memelerine dikersek o
yaşlı adamın yüzündeki
açlığı, acıyı ve minnet
ifadesini hiç bir
zaman göremeyiz.
O sebeple:
Nasıl bakarsanız o’sunuz..
Ne okursanız o’sunuz..
Ne anlarsanız o’sunuz..
Bakış açımız bizi anlatır, baktığımız şey değil.
NOT: Cimon ve
Pero tablosunu merak
edenler Google’a ‘’Cimon ve
Pero’’ yazıp tıkladıklarında tabloyu
göreceklerdir.
(
Yorumla-ma-2 başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
11.09.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.