Serbest Kürsü / Mektup

Eklenme Tarihi : 1.09.2024
Okunma Sayısı : 491
Yorum Sayısı : 23
15  Yaşında Genç Bir  Yazara Sami Dedesinden  Mektup


Başlayalım  mektuba  ama  bu  zamanın  mektubu  gibi  olmasın. Bizim  zamanımızın  yani  elli-altmış  sene  öncesinin  mektupları  gibi  olsun  değil  mi? 

Haydi o  zaman  başlayalım.

******

YÜKSEK  BİR  TÜRK  GENCİNE  TAKDİMİMDİR  !

Sevgili  Kızım  Rüya Hanımefendi !

Evvela  mahsus  selam  eyler  rengini  henüz  bilmediğim  ama  kara  olduğunu  tahmin  ettiğim  gözlerinizden  öperim. Yüce  Rabbimden  dileğim o dur  ki  sıhhat  ve  afiyettesinizdir inşallah. 

Muhterem  validenize,  muhterem  pederinize,  varsa  biraderleriniz  ve hemşireleriniz,  cümlesine  selam  eder,  cümlesini muhabbetle  kucaklarım. 

Aslında  ''  Büyüklerin  ellerinden,  küçüklerin  gözlerinden  öperim.''  Yazmam  gerekiyordu  ama  hanenizde yaşça  benden  daha  büyük herhangi  bir âsâr-ı  âtika  olduğunu  sanmıyorum. 

Bendenizi  soracak  olursanız  amansız  bir  bel  fıtığı  haricinde  Rabbimize  hamd-u  senâlar  olsun  herhangi  bir  sıhhat rahatsızlığı  yaşamamaktayım. Ha  bir  de  kulaklarım ağır  işitiyor. Refikam  hanımefendi  '' Abimin karısı  da  İnegöllüydü''  Diyor,  ben  ''  Vah  vah,  murdar  olmadan  kesiverseydiler  bari '' diye  cevap  veriyorum.  Refikam ''Abimin  karısını  mı  kesseydiler?''  Diye  sorunca  mesele  anlaşılıyor. Meğer  ben '' Abimin  karısı İnegöllüydü''  Cümlesini ''  Abimin  karısının  ineği  öldü '' anlamışım. Malum,  sağır  duymaz  uydurur. 

Bir  de  gözlerim  iyi  görmüyor. Bir  de  dişlerim  yok zaten,  protezleri  kaybedince  bayağı  bir  sorun  yaşıyorum.  Nerede  bıraktığımı  hatırlayıncaya  kadar  anamdan  emdiğim süt burnumdan  geliyor.   Ha  bir  de  unutkanlık  var.  Buz dolabının  kapağını  açıyorum  ama  ne  alacağımı  unuttuğum  için  öylece  beklerken üzerinize  afiyet  nevazil  oluyorum.

Biliyor  musunuz  Rüya Kızım?  En  son  1974 Yılında  mektup  yazmıştım diye  hatırlıyorum. O  tarihlerde  sanırım  ne  senin  annen  dünyaydı  ne  de  baban. 

Mektubumu  kime  yazmıştım  dersen: Sirkeci- Halkalı  Banliyö  treninde birdenbire  elektrikler  kesilince  telaşa  kapılan  bir  Alman  kıza  yazmıştım.

Adı  Julianna'ydı. Sapsarışın,  çilli,  sipsivri  bir  kızdı. 

Korktuğunu  anlayınca ''  Korkma!  Savaştayız. ( Kıbrıs  Savaşından  bahsediyorum )   ara sıra  elektrikler  kesilir  böyle. ''  dedim, kızcağız  ''  Oh  my  God !  War?''  dedi  ve  daha  bir  korkarak boynuma  sarıldı.

Sonra  mektup  arkadaşı  olduk.  Lakin  ben  hıyarlık  yapıp  kızın  ilk  mektubundan  sonra  ona  nasıl  deli  divane  aşık  olduğumu  yazınca selamı  sabahı  kesti. ( Aşık  maşık  olduğum  filan  yoktu. Ben Liseden  Duygu'ya  aşıktım o sene. O  sene  Fakülteye  başlayınca da Suna'ya  aşık  oldum. )    

Neyse.. Bunlar önemsiz  meseleler.  Sen  nasılsın?  Sağlığın  sıhhatin  nasıl? 

Aman  kızım !  Okul  koridorlarında  koşma.  Terli  terli  soğuk  su  içme,  dondurma  yeme. O  cips  denilen  yağ  depolarına  sakın  dokunma.  Ketçap  denen  zehiri  yanına  bile  yaklaştırma. 

Boş  zamanlarını  boş  şeylerle  geçirme.  Bol  Bol  kitap  oku.  Sana  tavsiyem : ''Cin  Ali''  serisini  mutlaka  oku.  Mesela  ben '' Cin  Ali'nin  Kara  Gözü  Kuzusu ''kitabını  hâlâ  çok  severek okurum. Bayılırım  kitap  okumaya  vesselam. 

Sanatsal  filmleri  de  kaçırma.  Bu  konuda da  sana  Kuzuların  Sessizliği,  Hannibal,  Halka  ve  Testere'yi  şiddetle  tavsiye  ederim.  ('' Şiddetle '' derken  mecazi  manada  değil,  gerçek  manada diyorum. ) ama  aksiyon  filmlerinden  hoşlanıyorsan Tom  ve  Jerry'yi tek  geçerim. 

Evet  sevgili Rüya !

Gelelim  asıl  ciddi  meselelere.

Sitemizi  Denizli  İlimizde  tanıtmaya  mütemayil teşebbüslerin  için  ziyadesiyle  memnun  oldum. Allah  emeklerini  zay  etmesin. Bir  başarı  elde edersen  ( ki  ben  inanıyorum. ) hem  sen  mutlu  olacaksın  hem  de  sitemiz. Şimdiden  çok  teşekkür  ederim.

Son  olarak bahsini ettiğin  Tarih  öğretmenine  gelelim. 

Sevgili  Kızım! 

Sen  6  Şubat  Depremini iliklerine  kadar  yaşamış  bir  insan  olarak  o  depremin  yıl dönümünde  hüzün  içindeyken  on  bir  ilimizi  adeta  haritadan  silen  bir  felaketin  yıl  dönümünde  öğretmenin  neşe  içinde...

İlk  etapta ''Unutmuş  olabilir ''  dedim  ama  baktım  sen  hatırlatmışsın. 

Evet  sen  hatırlatmışsın ama  öğretmenin (  maalesef  ki  bir  de  branştaşım  bu  kişi ) ''  Seni  anlayamıyorum '' demiş. 

Hani  karşımda  olsa da  yakasından  tutup  '' Neyi  anlayamıyorsun  ulan  davar? '' diye  sorsaydım  keşke.

Senin  sorunun  cevabı  bu  değil  elbette. Sen   ''  Niçin anlamıyor?''  Diye  sormuşsun.

Hemen  açıklayayım  kızım.

İnsanımızın  maalesef  giderek  duyarsız  olmasının,  hatta  tamamen  hissiz  olmasının üç sebebi  vardır.

1-  Siyah  kurdele  2- Ağlama  İkonu  3- İç bükey  parantezler.

Evet,  bu  üçü  hayatımıza  girdiği  günden  itibaren  toplum  olarak  ruhumuzu  yitirmeye  başladık. 

Artık  bir  ya  da  pek  çok  şehidimiz  oluyor, profil  resimlerimize  bir  siyah  kurdele  koyuyoruz  ya  da tv kanallarında  sağ  üst köşede  bir  siyah  kurdele,  yayına  aynen  devam. Vur  Patlasın  çal  oynasın:

Dün  Mesela  30  Ağustos  Zafer  Bayramımız.

Gönül  istiyor  ki binlerce  şehit  pahasına  102.  Yıl dönümünü  kutladığımız  bu zafer gününde tv  kanallarında  30  Ağustos  Zaferi  ile  ilgili  filmler  olsun. Ama  sadece  TRT 1'de  '' Tozkoparan İskender''  adında  saçmasapan  fantastik  bir  film  var. Başka  kanallarda  hiç  bir  halt  yok. Hatta  bir  kanalda kahraman(!)  ABD  askerlerinin  dünyayı  nasıl  yok olmaktan  kurtardığını (!) anlatan  bir  film  var. 

Ruhsuz  yaşıyoruz  sevgili  Rüya.

En büyük  acılarımızda  bile  en  azından  iki  kelime ''  Çok  üzgünüm '' yazmak   yerine  bir  ağlama  ikonu  ile,  bir  kaç iç  bükey  parantezle  '' Üzüntümü  dile  getirdim.  Daha  ne  yapabilirim  ki''  noktasına  gelmişiz. 

En  kötüsü  ne biliyor  musun Rüya?

Bir  kurdele,  bir ağlama  ikonu  ya  da  iç  bükey  parantezler  paylaştığımızda  vicdanen  rahatlıyoruz. Üzerimize  düşen  görevi  yerine  getirmiş  zannediyoruz kendimizi. 

Bahsettiğin  öğretmenin  de  maalesef farklı  bir  tornanın  mahsulü  değil.  O  da bir acıya  duyduğu  üzüntüyü  siyah  kurdele,  ağlama  ikonu,  iç bükey  parantez paylaşarak  ifade  ede  ede  sonunda  ruhsuzlaşanların  zümresine  ilhak  oldu demek  ki. O  sebeple  seni  anlamasını  bekleme.

Tekrar  mahsus  selam  eder  sevgiyle  gözlerinden  öperim. Allah'a  emanet  olasın.  Her  şey  gönlünce  olsun  inşallah.  

Kestane  kebap  acele  cevap....


( 15 Yaşında Genç Bir Yazara Sami Dedesinden Mektup başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.09.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu