Bundan on üç sene önce bir edebiyat sitesine üye oldum ve başladım çoğunluğu mizah ya da tarihi konular olan yazılar yazmaya. ( Bu site değildi. )
Mizah yazılarım ve şiirlerim de yazdığım tarihi konular da çok beğeniliyor. Hatta öyle ki başka arkadaşların yazdıkları ayda bir günün yazısı seçilirken benim yazdıklarım haftada bir günün yazısı oluyor.
Evet, genelde tarih yazıyorum ama ilk yazdıklarım öyle kimsenin ölmüş anama küfretmesine sebep olacak türden yazılar değil. Suya da sabuna da fazla dokunmayan yazılar... Mesela 32 bölüm Patrona Halil İsyanı ve sonrasını yazmışım. Mesela yine 28 bölüm Ermeni meselesini yazmışım. 6 Bölüm Sultan İbrahim ( Deli İbrahim ) dönemini yazmışım. Bu arada bir bölümlük yazılarım da var ve yazılarıma en küçük bir eleştiri yapan yok. Aşağı yukarı herkes ‘’ Bize gerçek tarihi anlatan hocamıza sonsuz teşekkürler.’’ Türünde yorumlar yazıyor. Hatta ve hatta ‘’ Hocam her yazdığınızın çıktısını alıyorum. Sayenizde evimde bir tarih arşivi oluştu.’’ Diyenler var. Velhasılıkelam hindi gibi kabarıyorum. Keyiften ağzım kulaklarımda.
Bu durum bir müddet böyle devam etti. Sonra başladım yakın tarihi yazmaya.
İlk şiddetli tepkiler Menemen olayına geldi. Çünkü ben 1930’daki o katliamın failleri için ‘’ Basit bir kaç esrarkeş bunlar.’’ Demiştim. ( Tabii ki resmi kayıtlara göre ) Meğer öyle değilmiş (!) ellerindeki iki tabanca ile Cumhuriyeti ve Atatürk Devrimlerini ortadan kaldırmaya güçleri yetecek kadar tehlikeli kişilermiş(!) Velhasılıkelam sadece altı kişinin, sadece iki tabancayla devrim yapamayacağını bir türlü anlatamadım bazılarına. Ama daha kötüsü artık hakkımda yavaş yavaş ‘’ Ulan bu da yobaz çıktı. ‘’ kanaatinin uyandığının farkındaydım. Ne demekti Menemen olayının katilleri için ‘’ Basit esrarkeşler.’’ Demek? Niçin doğru düzgün ‘’ Şeriat isteyen yeşil yılanlar.’’ Demiyordum?
Daha sonra Çanakkale Savaşlarını yazdım ve dedim ki: ‘’ Evet, Yarbay Mustafa Kemal’in Çanakkale savaşlarında oldukça önemli başarıları olmuştur ama o cephede bir sürü başka komutan da vardır ve Çanakkale zaferinde onların da payı vardır. ‘’
Anaaa. Resmen hapı yuttum. Bu sefer hem sağdan hem soldan gelmeye başladı yumruklar. Sağdan gelen yumrukların sahipleri ‘’Mustafa Kemal’in Çanakkale’de kazandığı tek bir zafer yok.’’ Diyorlar, soldan gelen yumrukların sahipleri ise ‘’ Çanakkale’de Mustafa Kemal’den başka zafer kazanan yok. Tüm zaferi tek başına o kazandı.’’ Diyorlardı ve sağlı sollu küfrediyorlardı.
Hele de - hiç sevmediğim halde - Enver Paşa ile ilgili olarak ‘’ Madem ki Sarıkamış faciasının faturası - Genel Kurmayın başında olması sebebiyle- Enver Paşa’nın omuzlarına yükleniyor o halde Çanakkale Zaferi de Enver Paşa’nın zaferi olmalıdır zira Çanakkale Zaferinde de Genel Kurmayın başında o vardı.’’ Dedim, sövülmedik ne ölmüş anam kaldı ne de hayattaki bacım.
Ama asıl kırılmayı İskilipli Atıf Hoca’yı yazınca yaşadım.
‘’İskilipli Atıf Hocanın idam edilmesi tam bir hukuk katliamıdır. Zira suçlandığı ‘’ Teali-i İslam Cemiyeti üyesi olmak ve Mahmut Paşa’nın katlinde rolü olmak suçlamalarından 1923 ve 1924 Tarihlerinde çıkan af ile affedilmiştir. Bir insan affedildiği suçtan geriye dönük olarak yargılanamaz. Adamı açık açık - cezası en fazla iki ay hapis- olan şapka kanununa muhalefet ettiği için, diğer isyancılara bir göz dağı vermek amacıyla kurban seçtiler ve astılar.’’ Dedim işte o noktada tam anlamıyla ayvayı yedim.
Hani demiştim ya ‘’ Hocam ! Yazdığınız her şeyin çıktısını alıp arşivliyorum.’’ Diyen bir vatandaş vardı diye... İşte o aynen şunu yazdı özelden.
‘’ Yav hocam yazdıkların doğru ama herkes yazsın sen yazma. Sen niçin yobazların ellerini güçlendiriyorsun? İskilipliyi asmışlarsa asmışlar. Pek de iyi etmişler. Asanların elleri dert görmesin.’’
Böylece yazdıklarımın doğru ve haklı olmasının bir kıymeti harbiyesi olmadığını da öğrenmiş oldum. Vatandaş sizden doğruları duymayı istemiyor. O güne kadar papağan misali ezberlediklerinin sizin tarafınızdan teyid edilmesini istiyor. Yazdıklarınızın doğru olduğunu bilse bile ezberinin bozulmasından rahatsız oluyor ve rahatlıkla size ‘’ Herkes yazsın ama sen yazma’’ Diyebiliyor. Hem de bunu fikri hür(!) vicdanı hür(!) irfanı hür(!) bir vatandaş olarak söylüyor.
Peki bu durum toplumun sadece çağdaş demokratik, laik, cumhuriyetçi, Kemalist ve tüm bu özellikeri bünyelerinde barındırdıkları için(!) otomatikman aydın olan kesiminde mi böyle ?
Olur mu hiç efendim? Dindar, milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakar kesimde de böyle.
Daha bir iki ay önceydi. Çanakkale Savaşları ile ilgili yazdığım bir yazıya yorum yapan bir vatandaşa ‘’ Osmanlı Genel kurmayı öyle her önüne gelene ve hiç bir başarı göstermediği halde rütbe dağıtan bir makam değildir. Mustafa Kemal Çanakkale’de çok üstün başarılar göstermemiş olsaydı bir sene içinde, üstelik de en büyük muhalifi ( hatta düşman sayılırlar ) Enver Paşa tarafından yarbaylıktan albaylığa, albaylıktan generalliğe yükseltilir miydi?’’ yazdım.
Sonra işte bu dindar, milliyetçi, mukaddesatçı, muhafazakar kesimden bir arkadaşla aramızda şöyle bir muhabbet oldu:
-Hoca hayırdır ne bu Mustafa Kemal güzellemesi?
-Anlamadım. Gerçekleri yazmayalım mı bir tarihçi olarak?
-O’nun lehine yazan bir sürü tarihçi bozuntusu varken sana mı düştü o adamın lehine yazmak? Bırak onlar yazsın sen yazma.
Evet değerli okurlar. Bizde maalesef durum bu. Büyük bir çoğunluk gerçeği duymak, gerçeği görmek değil daha önce bir şekilde ezberlemiş olduklarının teyidini istiyor. Yazdıklarınızın doğru olması neredeyse hiç kimsenin umurunda değil.
Sonuç olarak bu kafa değişmediği müddetçe millet olarak bir arpa boyu yol almamız mümkün değildir.
(
Herkes Yazsa Da Sen Yazma başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
18.08.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.