Osmanlı Devletinin 19. Padişahı IV. Mehmet, zamanın papası X. Clemens’in gönderdiği mektubu dikkatle dinledikten sonra bir kez de bizzat kendisi okudu. Okurken kaşının üzerindeki derin yara izi yıllar sonra yine sızlamaya başlamıştı. Çünkü bu mektup onda yıllar öncesine ait asla hatırlamak istemediği bir hatırayı canlandırmıştı.
Öfkeyle bağırdı: ‘’ Kızlar Ağasının piçini başımıza bela etmek istiyor Papa deyyusu.’’
Papanın mektubunda ne yazıyordu peki?
Kısaca bir Osmanlı Şehzadesi olan Osman’ın ellerinde olduğu ancak onun artık bir Müslüman değil bir Hıristiyan olduğu ve Rahip Dominic Saint Thomas adıyla tüm Avrupa’da saygı gördüğünden bahsedildiği gibi Rahip Dominic Saint Thomas’ın bir sultan oğlu olması sebebiyle taht üzerindeki haklarının kendisine verilmesi ya da ona karşılık resmen Papalığa haraç ödenmesi, aksi takdirde bu şehzadenin öldürüleceği bildiriliyordu.
Oldum olası padişahlığı hiç sevmemiş ve bu sebeple hayatının çok büyük bir bölümünü Topkapı Sarayı yerine Edirne Sarayında geçirmiş, devlet işleri yerine Edirne ormanlarında avlanmayı tercih etmiş, bu yüzden ‘’Avcı’’ lakabıyla anılan IV. Mehmet, kaşı üzerindeki sızlayan yaraya eliyle bir kez daha dokunduktan sonra bir kağıt ve divit alarak bizzat kendisi yazdı: ‘’ Elinizde tuttuğunuz ve adına Dominic Saint Thomas dediğiniz kefereyi ister asın ister kesin zerre kadar umurumda değildir. Osmanlı tahtının varisi olabilecek ne Dominic Saint Thomas ne de Osman adlı bir şehzade tanıyoruz.’’
Sonra nişancıya döndü: ‘’ Al bunu düzenle ve Papa olacak deyyusa cevap olarak gönderin.’’
Evet... Padişah IV. Mehmet, her ne kadar cevabi mektubunda ‘’ Osman adlı bir şehzade tanımıyoruz.’’ Dese de - Hayal meyal da olsa - Osman’ı hatırlamıştı yıllar sonra. Kaşının üzerindeki yara onun yüzünden olduğu gibi Osman öz be öz kardeşi olmasa da süt kardeşiydi. Dahası, babası İbrahim ölmeden önce Osman’ı veliaht şehzade ilan etmek istemişti ama gerek Annesi Hatice Turhan Sultan gerek büyükannesi Kösem Sultan ‘’ Aklını başına al İbrahim! Kızlar Ağasının piçinden şehzade olur mu hiç? ‘’ Diye itiraz etmişlerdi.
Gerçekten de tüm saray halkının bile ‘’ Kızlar Ağasının Piçi ‘’ dedikleri bir çocuğun veliaht şehzade ilan edilmesi hiç normal olmazdı. Osmanlı tarihinde benzeri görülmüş bir olay değildi. Lakin Sultan İbrahim de normal değildi. Her an her şeyi yapabilirdi. Bir piçe olan sevgisi yüzünden kendi öz oğlunu kaldırıp havuza atan ve kaşından yaralanmasına sebep olan bir ruh hastasından her şey beklenebilirdi. İşin daha da ilginci IV. Mehmet’in dedesinin getirdiği ‘’Ekber ve Erşed’’ sistemine yani en yaşlı ve en akıllı şehzadenin padişah olması kanununa göre eğer İbrahim, Osman’ı Veliaht Şehzade ilan etseydi IV. Mehmet’ten sadece dört ay büyük olan bu babası bellisiz piç, Osmanlı Devleti’nin padişahı olacaktı.
1640 Yılında Osmanlı tahtına oturan Sultan İbrahim, şehzadeliği döneminde çocuk sahibi değildi. Padişah olduğunda ise onun ölümü halinde tahta geçebilecek Osmanlı soyundan herhangi bir kimse yoktu. O sebeple ya İbrahim bir erkek çocuk sahibi olacak ya da Osmanlı soyu kuruyacaktı. Lakin bir sıkıntı daha vardı: İbrahim, kadın milletinden pek hoşlanmıyordu. Bu arada yanlış anlaşılmasın eşcinsel filan değildi. Sadece cinsellik onun ilgi alanının dışındaydı ilk zamanlarında. İşte o sebeple Kızlar Ağası Sümbül Ağa çarşı-pazar dolaşarak en ilgisiz insanın bile dikkatini çekecek kızlar arayıp bunları Kösem Sultan’ın huzuruna çıkarıyordu. Lakin Kösem’in beğendiği hiç bir kıza İbrahim dönüp bakmıyordu bile ve bu durum yaklaşık bir sene sürdü.
Derken bir gün Sümbül Ağa, Kösem Sultan’ın huzuruna çok büyük paralar verip satın aldığı bir kız getirdi. Bu kız o kadar güzeldi ki bırakın herhangi bir erkeği, bir ölüyü bile diriltirdi güzelliği ile. Nitekim bir hadım olmasına rağmen Sümbül Ağa da bu kıza aşık olmuş o sebeple mutlaka hareme alarak en azından her gün yüzünü görmek istemişti.
Kösem Sultan, huzuruna getirilen Zafire adlı bu Gürcü kızını tepeden tırnağa süzdükten sonra içinden ‘’ Aman Allah’ım! Bu ne güzellik böyle? Böyle bir güzellik de bizim İbrahim’i canlandırmazsa gitti gider Osmanlı soyu.’’ Dedi. İbrahim’in bu kızı gördüğü anda azgın boğalara dönüşeceğinden adı gibi emindi. Hemen emretti:
-Alın götürün bunu, güzel bir muayeneden geçirin bakalım.
Haremde bu işler ile ilgili olarak görevlendirilmiş kalfalar, Zafire’yi tepeden tırnağa muayene ettiler. Kızda bir kusur hariç hiç bir kusur yoktu ama o bir kusur tüm güzelliklerini silip süpürüyordu. Evet... Zafire Hamileydi.
Kösem Sultan küplere bindi. Sümbül Ağaya fırça üstüne fırça attı hamile bir kızı saraya getirdiği için. ‘’ Bu kızı hemen saraydan at ve yerine en az bunun kadar güzel bir kız bul yoksa kellen gider.’’ Dedi.
Sümbül Ağa, Kösem Sultan’ın birinci emrini yerine getirmedi. Büyük bir sevgi duyduğu Zafire’yi koskoca haremde nasılsa gözlerden ırak idare ettirir ve yaşatırdı. Öte taraftan Kızlar Ağaları hele de bu dönemlerde oldukça güçlüydüler. Kösem Sultan dahi olsa hiç kimse onları karşılarına almak istemezdi. Ama ikinci emri hemen yerine getirdi. En az Zafire kadar güzel bir kız bulup Kösem Sultan’ın huzuruna çıkardı.
Kösem Sultan daha sonra ‘’ Hatice Turhan ‘’ adını verdiği bu Ukraynalı güzeli de oldukça beğenmişti. Zafire kadar olmasa da bu kız da çok çok güzeldi. Bundan sonrası artık biraz Cinci Hoca’nın macunlarına biraz da İbrahim’in gayretlerine kalıyordu.
1642 Yılına gelindiğinde Zafire, Harem’de bir erkek evlat dünyaya getirdi. Sümbül Ağa, haremde dünyaya gelen bu bebeğin sağ kulağına ezan sol kulağına kamet okuduktan sonra fısıldadı’’Osman- Osman- Osman ‘’
(
Osmanlı Şehzadesi Rahip Dominic Saint Thomas—1. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
11.12.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.