Hangi rengin demiydi söyle, ey
yalnızlık…
Hangi figanda saklı idi yitik güncen
Muaf tutulduğum kadar mutluluktan
Tasfiyesi çok mu şarttı söyle
bitimsiz biteviye hasretin…
Bir imla hatasına denk düştüm:
Aş bildim aşkı
Aşikâr Aşiyan yollarında yalnız
kaldım
Var olmanın hikmeti ile
İndinde sessizliğin
Rücu ettim bilinmeze
Sekendi yüreğim
Sarkandı yalnızlığım
Saltanatını sürdüğüm sessizliğin
Hicretinde günün
Gece gözlü sen, sevgili…
Yarenim uzak düştüğüm
Külfetin gıyabında
Aşkın hizasında
Yalanların riyasında
Tutuklu kaldığım o demli rüyalarda…
Güç bela teskin ettim kalemi:
Mağdurdum ve
Mazlum…
Mahkûmdum ve
Muhalif.
İnce bir serzeniş
Devasa sesleniş
Ben suskun kalem sessiz
Lakin yerli yerince İlahi Adalet
Kuşkusuz yiten zamanda saklı asalet
Kusur addedilen ne ise
Varlığıma binaen
Kalburüstü bir sevgiyse
Şiarım nasıl ki elem.
Sancağım elimde
El elin üstünde
Endamlı bir iklim bellediğim
Güzün;
Gürbüz sesli öykülerin
Öykündüğüm meallerin
Hazır ol da beklediğim
Hezeyan yüklü cihanın derlediği
Nice yalan yemin
Yanan kasvetin
Odunda semazen sevgimin…
Ar bildiğim
Ant içtiğim
Arşı alaya çıkan sitemin
Gölgesine bandığım kadar özlemi
Devindiğim şu minvalde
Derlediğim masallarda
Devşiren kalemde saklı nice ukde
Sırra kadem basan yalancı dostların
nezdinde
Tükenen değildi sevdam
Türeyendi umudum
Tünediğim kadar kırık dalında aşka
şakıyan
Bülbülün titrine binaen
Bir gül kadar mahzun
Bir çiçek kadar narin
Uzamında evrenin
Ansızın sökün eden nidaların
Bam telinde ağaran
Saçlarıma düşen kırağı misali
Kıt kanaat sevenlerin inadına
Aşkla şerh düştüğüm ikbalin…
Bir idam mangası olsa ne ki kalemin
Deminde
Densiz soytarı gölgelerin uzağında
Kolaçan etmediğim kadar arkamı
Yanık bir türkünün nakaratı kadar
elzem
Ezkaza serildiğim şu zeminde esen
Rüzgârın şiarı iken
Uçuşan saçlarıma konan
Kelebeklerin infiali
Zamlı tarifesinde zanların tininde
Nasıl ki meylettim bir bilinmeze.
Tevafuk eseri mucizelerin sığınağı
Kabrin ve kalemin nezdinde
Sundum talebimi
Arzı endam eden bir resim gibi
Boyadığım kadar gök kubbeyi
Kursağımda kalan bir söz gibi
Sökün eden nidaların esintisi
Şerh düştüm düşeli s/onsuzluğa
Tahakküm altında geçse bile ömür ne
ki?
Meylettiğim huzur
Serildiğim kabir
İblis ve şahidi iken kibir
Kinayelerin derdest olmuş kimliğinde
esen rüzgâr
Asılı kaldığım mescidin
Askıntı olan elemin
Ar damarı çatlamışken zalimin
Nifak sokan iblisin
Değil uzağında
Anmadığım kadar adını namerdin ve
yalanın.
Kırçıl bir kuş
Seken bin bir söz
Bir huşu ki serildiğim
Semiren umudun ve niyazın
İkbalinde kâh açan kâh solan
Bir çiçeğin kökünde saklı iken
Asaleti
Sağımda Hıdrellez solumda Hıdır
Makul olduğu kadar
Kaderin kırık kanadında şiar
Edindiğim keder misali
Kandığım ve kanadığım ne ki?
Meylettiğim bir iklime serili
Aşkın çıktığım kadar da huzuruna
Hırpani ruhum
İzafi suskunluğum
O meddücezir ki
Mehtabın efendisi
Yıldızların esintisi
Yılmadığım kadar yanılsam bile
Yanıltmadan yaşadığım ömrü
Kutsayandı mademki yüce Tanrı.
Kıssadan hisse bir şiir değil bu
sadece
Yüreğimi serdiğim kâğıdın
Beyaz alnına konan
O masum tek buse
Var olmanın da meali
Hiçliğimin kat izinde saklı
Devasa bir ateş ki
Yangının her kıvılcımı şahitti
Bitimsiz nazıma ve sevgime…