-Ey fakirler, sınanıyorsunuz!..
Büyük bir imtihandan geçtiğinizi düşününüz ve yoksulluğunuza isyan etmeyiniz.
Evet, imtihan ediliyoruz!..
Mesela işsiz kalma korkusuyla…
İmtihan edenler, bu korkuyla bizi ne kadar teslim alabileceklerine dair her gün
bir sabır zorlaması deniyor.
Ne kadar kuralsız, ne kadar ucuza
çalışabileceğimizi test edip duruyorlar.
Ve yine her zaman ki gibi, bizler her halimize
şükrediyoruz.
Şükür ve sabır iki imtihan
başlığıdır.
Şükürden de sabırdan da kazanılıyor ya da kaybediliyor.
Niceleri dün zengindi, bugün sefildir.
Dün sadakayla yaşayıp ,bugün sadaka dağıtanlar da vardır.
Enteresan bir dünyada yaşıyoruz.
Hiçbir şey daimi değildir.
Mülk Allah‘ın mülkü… İnsan Allah‘ın kulu… Allah ebedî, insan fani…
Elindekinin, cebindekinin bekçisinden başka nedir insan?..
Fakirin de zenginin de midesine giren bir dilim ekmektir.
Tamahı büyük, midesi küçük insan…
Emeli uzun, ömrü kısa insan…
O insan, eli kolu salınsa tek başına dünyaya hâkim olmak ister.
Onu elde etse, yine bir kenara çekilemez.
Ömür bitiyor, istek bitmiyor.
Karın doyuyor göz doymuyor.
İstekler hırsa dönüşüyor; hırsla kalkan da ne ölçü biliyor, ne ölçek.
Bizim içinde bulunduğumuz, âlem kuruldu kurulalı yürüyen bir düzen var.
Karunlar, Nemrutlar, açlar-açıklar görmüş bir düzen.
Yaşayanlarla ölenlerin beraber kullandıkları toprağın düzeni…
Düzeni kuran Allah, bilerek ve dileyerek kurmuş.
Fakir de gerekli zengin de.
Hiçbir şey yersiz ve gereksiz değil.
Olsa olsa en iyi böyle olurdu.
Tam bir hikmetle kurulu bir çarkta dönüp duruyoruz.
Payına düşeni beğenenle beğenmeyen aynı akıbeti paylaşıyor.
Toprağın üstünü bölüşemeyenler, onun altında sessiz sedasız aynı geleceği
bekliyorlar.
Kadın yün eğirir, kocası da pazarda satar, parasıyla eve yiyecek alır, böyle
geçinip giderlermiş.
Bir gün iplikçi, yine iplikleri satıp, eve götürmek için bir
şeyler almaya giderken, birinin bir başkasını fena halde dövdüğünü görür.
Koşup yanlarına gelir ve sebebini sorar.
Döven adam, (Bunun bana borcu var, fakir olduğu için ödeyemiyor, ben de
dövüyorum) der. (Bu fakirin borcu ne kadarsa ben vereyim, cebimdeki bütün
parayı al!) der. Alacaklı, paraları alır, (Yetmez, ama idare eder) diyerek dövdüğü
fakiri bırakır.
İplikçi, parasız eve dönüp, hanımına olayı
anlatır.
Hanımı da, (Hayırlısı olsun, bir Müslümanı kurtarmakla iyi yapmışsın, biz de
sabrederiz) der.
Ertesi gün iplikçi yine pazara çıkar, ama iplik satamaz.
Akşam olur, çaresiz evine dönerken elinde
büyük bir balıkla giden birini görür.
O kişi, (Ben balıkçıyım, bugün balık satamadım. Hanım da benden yün iplik
istemişti, sende var galiba?) diye
sorunca, iplikçi (Evet, var) der.
Balıkla iplikleri takas ederler.
İplikçi eve gelince hanımına, (Bugün para kazanamadık, ama karnımızı doyuracak
bir balık aldım. Pişir de yiyelim) der.
Kadıncağız balığı temizlerken içinden büyük büyük altınlar çıktığını görünce, çok
sevinirler.
Balığı pişirip yerler.
Artık zengin olduk derken, balıkçı gelir, (Hanım razı olmadı, ben alışverişten
vazgeçtim. İpliklerini al, balığımı ver!)
der.
İplikçi, (Tamam, ama biz balığı pişirip yedik, onu veremem. Balığın içinden altın
çıktı, onları vereyim) der. O da (Altınları ver!) der. İplikçi, getirip altınları verir.
Altınları alan balıkçı, (Ben Hızır’ım, borcu yüzünden dövülen fakire yaptığın
iyilikten dolayı, Allahü Teâlâ seni çok sevdi. Seni böyle imtihana tâbi tuttu.
Hem fakirlik, hem zenginlik imtihanını kazandın. Altınlar senindir, al bunları!) diye
müjde verir.
Demek ki veren, her zaman kazanıyor.
Zenginlerin tuzu kuru olmasına rağmen ,fakirleri gözetmezler onlara yardım
etmek istemezler.
Hangi lüks evde otursam ,arabamın markası biraz daha iyi olsun derdi vardır.
"Tuzu kuru" deyince- aklıma geldi:)
Eski dönemde, yalıtım sistemleri henüz gelişmemişken insanlar 2-3 katkı
binalarda yaşarlardı. Üst kattaki evlerin fiyatı da alt kattakilerden daha pahalı
olurdu. Yalıtım yeterli olmadığından dolayı alt kattakiler nem sorunu ile karşı
karşıya kalırlardı. Üst katta yaşayan insanlar ise bu sorunu yaşamazdı.
Bu nedenle üst katta oturanlara "tuzu kuru" yakıştırması yapılmıştır.
Yani söz konusu deyim esasında, ortamda yaşayan insanların nemden ve
rutubetten uzak olduğunu ifade etmek için kullanılmıştır.
Zaman içerisinde de günümüzdeki anlamına bürünmüştür.
İşte böyle ,tuzu kuru zenginin biri, bir gün şunu demişti;
"Ben nasıl kazandıysam ,fakirlerde kazansın".
Konu nereden nereye geldi "okuduğunuz için teşekkür ederim":)
Semra EROĞLU Şiirleri sevdiren kadın
15/08/2023