Bu yüzden arayanlar manen gelişmek için sabırlı olmalı ve
sıkıntılar karşısında güzel davranmalıdır. “Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler, sizin
başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız?
Başlarına öyle
yoksulluk ve sıkıntı geldi, öyle sarsıldılar ki,
nihayet peygamber ve
beraberindeki müminler: ‘Allah’ım yardımın ne zaman?’ demişlerdi.
Biliniz
ki Allah’ın yardımı çok yakındır.” Bakara Süre-sinde insanın, birçok konuda karşılaşacağı sıkıntı ve
musibetlerle sınanmadıktan sonra Cennete giremeyeceğini beyan edilir.
Mevlânâ’ya göre günde beş defa namaza çağrılan insan, feryat etmek
üzere davet edilir.
Yani müezzinin “Haydi felaha” demesi; ağlayışı ve
sızlanış ile feraha erin demektir.
Allah’ın (C.C.) rahmeti, kahrından ileridir.
Bu nedenle belâlara
uğrayan bir kişinin tamamen rahmetten uzak olduğunu söyleyemeyiz.
Aksine
kişinin belalara maruz kalması, rahmetin bir başka tecellisidir.
İnsan. İlahi
takdir neticesi olarak üzüntülere maruz kalırsa elindeki her şeyden, istek ve
arzularından vazgeçer. Kişi bu davranışın karşılığı olarak Yaratıcı tarafından
tekrar lütuflara nail olur, adeta yıkanıp arınmış gibi sıkıntılardan ve
dertlerden kurtulur.
Kâinatın kendisi ve barındırdığı bütün canlılarda olduğu gibi mutlu
ve mutsuz olmanın nedenleri olan iyi-kötü gibi bütün zıtlar aslında sonuç
olarak hayra hizmet etmektedir.
İlk akılda ve algıda giderek materyalist ve
nefis/perest olan çağımız insanına yanlış, hatta saçma gelen bu fikir
gerçekliğini belki yaşanmış tecrübeler ile sağlamaktadır.
Öncelikle
olumsuz olarak telakki edilen yıkılma, yapılmanın; kırılma, onarılmanın;
muratız-lık, muradın; yokluk, varlığın ön hazırlığıdır.
Diğer bütün eşler veya
zıtlar da bunlar gibidir.
“Birisi
geldi, yeri bellemeye, sürmeye başladı. Aptalın biri dayanamayıp feryat etti.
Dedi ki: Bu yeri neden yıkıyorsun... neden yarıyor dağıtıyorsun?
Adam dedi ki: A ahmak, yürü git... benimle uğraşma! Sen, yapılmayı yıkılmada bil!
Bu
yer, böyle çirkin ve yıkık bir hale gelmedikçe nasıl olur da olur da gül
bahçesi, buğday tarlası haline gelir. Düzeni alt üst olmadıkça nasıl olur da
bostanlık, ekinlik olur; mahsul ve meyve yetiştirir? Yarayı neşterle
deşmedikçe iyileşir onulur mu hiç? Ahlatın, ilaçla yıkanmadıkça hastalığın
nasıl geçer, nasıl şifa bulursun? Terzi kumaşı paramparça eder... bir kimse
çıkıp da o sanatını bilen terziye, Bu canım atlası neden bu hale getirdin...
neden kestin; ben kesik kumaşı ne yapayım der mi? Her eski yapıyı yaparlar,
yenilerlerken eski yapıyı yıkmazlar mı?
Marangoz, demirci ve kasap da
bunun gibi yıkıp yakıp harap etmezler mi?
O halileyi, beliyerek dövmek, onları
adeta telef etmek, bedenin yapılmasıdır. Buğdayı değirmende ezmeseydin
ondan ekmek yapabilir miydi.. bizim soframızı bezeyebilir miydi?”
Hulasa kaza ve kader kaleminin elinde bulunduğu, rahmeti
gazabından kat kat fazla olan Allah’ın(C.C.) yarattığı her eylem sonuç olarak
Müslüman’a yarar sağlamaktadır.
İlk nazarda olumsuz olarak telakki edilen
veya algılanan olaylar sabredip değerlendirmesini bilene maddi ve manevi
faydalar sağlamaktadır.
Bu gerçeği gören keşfi açık, manen olgun kişiler çile
çekip gözyaşı akıtmayı, arınmanın ve yükselişin vesilesi olarak görmüş ve
insanlara sabrı telkin etmişlerdir.
Semra EROĞLU Şiirleri sevdiren kadın
11/10/2023