Ruh Ve Nefis
Sen mi iyisin,
ben mi iyiyim?..
Nefsimizle olan bu mücadelemiz hiç bitmiyor...
Zaten, bu dünyadan göçene kadar da bitmeyecektir.
Hakikaten de, büyük bir savaş bu aslında "nefisle" olan savaş.
Hz. Peygamber efendimizin "en büyük cihat, insanın nefsiyle
olan cihattır" sözü.
Cihat’ın gerçekten bir sınırı yok, bir limiti yok ,çok zorlu
bir savaş, ama akıbeti hoş bir savaş.
Çünkü ümitli bir savaş, kazanabileceğimiz bir savaş ,yani kaybedebileceğimiz
bir şey yok.
Yeter ki bizler azimli, kararlı, ısrarlı olalım bu savaşta.
Akıbetimiz, başarma şansımız, kazanma şansımız çok güzel, güzel
olan tarafı da bu, hayatta hiçbir şey kolay değil ki.
En zor olan, nefisle olan mücadele, nasıl kolay olsun değil
mi?..
Hem bu hayat için, hem ahiret hayatımız için ,nimetlerle
dolu aslında o nefsi mücadelemiz, lakin bazen de can sıkıcı olabiliyor.
Onun için insan, kolay pes ediyor, bu nefis mücadelesini kazanmak
için pes etmemek gerekiyor, çok ısrarlı olmak gerekiyor.
Nefis deyince ,insanların tam kavrayamadığına da tanık oluyorum.
Nefsi iyi algılayabilmek için sanırım "insan nedir?." Den
başlamak gerekiyor.
İnsan nedir?.. Nasıl yaratılmıştır ?.. Beden, ruh ve nefis üçlüsü
olarak ele alırsak, çok daha rahat zihnimizde oturacak.
Çağlar boyu ,bütün kadim inanışlarda hep şu sorulur.
Ben kimim?.. Nasıl yaratıldım?.. Bu dünyadaki işim ne?.. Görevim
ne, hizmetim ne?..
Biz Rabbimizi bilmek için bu dünyadayız ,ahde vefa etmek için
bu dünyadayız.
En asli iki görevimiz var Rabbimizi bilmek ,ahde vefa etmek.
Ahde vefa nedir?. Denilecek olursa Rabbimizin büyük bir yaratıcı
kendimizin de bir kul olduğunu bilmek ,bu bilinçle biz bu dünyaya geldik.
Biz öteki dünyada "La ilahe illallah" dedik.
Peki bu dünyaya neden geldik?.. "Muhammed' en Resulullah" dedik.
Başarabilirsek Muhammed' en Resulullah, bu dünyaya gelişimiz de
hasıl olmuş olur.
Sonuç itibariyle insan, yeryüzündeki en kutsal varlıktır.
Kuran-ı Kerim de "eşrefi mahlukat" diye Cenabı Allah teneffüs etmiştir.
Yani ,yaratılmışlar cümlesi içindeki en eşrefi mahluk, neden?.. Çünkü ,sadece insan Cenabı Hakkın sıfatları üzere ve Cenabı Hakkın halifesi
olmak üzere yaratılmıştır.
Halife ,herhangi birini temsil etme hakkını elinde bulunduran
demektir lügat manası ile.
İnsan Cenabı Hakkı yeryüzünde temsil etmek göreviyle görevlendirilmiştir.
Bu minimal üzere dizayn edilerek Allah’ın o namütenahi sıfatları
üzerine yaratılmıştır.
Sıfatları üzere yaratılmıştır ama, az evvel
bahsettiğimiz gibi insan akıl, nefis, ruhtan müteşekkil topraktan yaratılmıştır.
"Nefis" bu dünyaya aittir, "ruhumuz" öteki dünyaya aittir.
İnsan ruhani bir varlıktır, o nedenle Cenabı Allah "Ben
insanın sırrıyım, insan da benim sırrım" diye buyurmuştur.
Düşünün ki, insan Cenabı Allah’ın hakikat sırrını içinde
taşıyan bir varlıktır, bizim böyle bir ulvi tarafımız var.
Hatta, müsaade ederseniz, insanın farklı bir boyutundan da
bahsetmek isterim.
Şimdi Cenabı Hak, insanın yüceliğini ortaya koymak için.
"Ben insanın sırrıyım, insan da benim sırrım" demiştir.
Hz. Ali efendimiz "sen kendini küçük bir varlık mı zannediyorsun sen Aleme Ekber sin" demiştir, yani en büyük alim.
İnsan, madde
varlığıyla küçüktür, ama manevi varlığıyla da Aleme Ekberdir.
Hz. Mevlana'da- mesnevi şerifte şöyle buyuruyor.
"İnsan ,mana manevi
olarak arştan bile üstündür, ben insanı insandaki bu hakikati kıyamete kadar
hiç durmadan anlatsam, yine de anlatmakla bitiremem. Eğer ki ,ben insanın
hakikatinden bahsedecek olursam, bende yanarım bütün alem de yanar".
Çünkü
insanın hakikatinden bahsetmek Cenabı Hakkın zatından bahsetmek gibidir.
Dolayısıyla Cenabı Hak' da yasaklamıştır .
"Zatıma tefekkür
etmeyiniz, sıfatlarım üzerinden tefekkür edip, sıfatlarım üzerinden hayata
geçirmeye çalışınız" buyuruyor.
Yakın zamanın manevi büyüklerimizden Hz. İkbal şöyle
buyurmuştur. "Allah’ı inkar eden kafir, kendini de inkar eden kafirin de kafiridir".
Gerçekten çok önemli bir tespit.
Kafir nedir?. Hakikati görmeyen ,bir türlü idrak edemeyen görmek
istemeye kabullenemeyendir.
Biz kafir deyince Müslümanın dışında bir toplum olanları
algılıyoruz bu yanlıştır.
Kim ki Rabbinin farkında değil ,o kafirdir, hakikati görmek
istemeyene hakikati gizleyene kafir denir.
Arapların bir bölümü çiftçiye kafir der, neden der, çiftçi
tohumu alıyor toprağın içine gizliyor, gizlediği için kafir deniliyor.
Arapça bir
terimdir kafir ,o yüzden kafir deniliyor.
İnsan da kendindeki
hakikati ,beden toprağındaki gizli olanı farkında olup ortaya çıkaramayınca
kafir oluyor.
İnsan aklı ile yeryüzündeki en ulvi varlık, ama insanda
dualite var.
İnsan nefis, ruh ve akıldan yaratılmıştır, akıl burada zembil
gibidir.
Bir tarafta ruh, bir tarafta nefis, akıl ortadadır, akıl
denge kuracak kurmak zorunda ,çünkü ruhumuz manadan haberdar o manayı bilir.
Manevi yönümüzden sorumlu "nefis" dünyaya aittir, dünyevi
tarafımızdan sorumludur.
Yani nefis aslında gereksiz bir şey değil.
Bazen, sürekli bir
nefis mücadelesiyle, nefis terbiyesiyle uğraşırız ama insanın aklına şöylede bir
soru gelebilir.
"Ya Rabbi, bu kadar bizi niye uğraştırıyorsun ki ,niye bunu
verdin ömrümüz yetmez bizim bunu terbiye
etmeye" gibi.
Hayır öyle değil işte, o da gerekli, çünkü bizim yarımız bu
dünyada yarımız öteki dünyada.
E tabi ki de bu dünyanın da işleri var, bu dünyanın da
düşünülmesi gerekenleri var ,yönlendirilmesi gerekenler var, bu dünyada
yaşıyoruz biz.
Peygamber efendimiz "hiç ölmeyecek gibi bu dünyaya, yarın
ölecekmişsin gibi öteki dünyaya çalış" buyurdu.
Yani ,nefis olmasaydı, bu dünya dururdu, bu dünyada yaşamak
için nefis gerekli, öteki dünyamızı da bilmek için ruh gerekli, zaten canlılığı verende ruh.
Nefis bu dünyaya ait olduğu için çok güçlüdür.
Hani bir Anadolu sözü var" her horoz kendi çöplüğünde ağa
gibidir" derler ya. Ruh öteki taraftan gelmiştir, burada gariptir, kimsesizdir.
Edep ise ruhumuza aittir, edepsizlik, küstahlık ,nankörlük vefasızlık
da nefsimize aittir.
Nefis bu dünyada hükümran olduğu için, bu dünyadan sorumlu
olduğu için, çok güçlüdür, nefisi egemenliğe altına alması kolaydır.
Nasıl kolaydır?.. İşte, aklın bunu bir dengede tutması lazım.
Hz. Mevlana’nın bir beyti var "nefse tabi olan akla ,akıl deme akrep de yılan
de".
Akıl bir denge kurmak için var, ama oda nefsin istek ve
arzularının oyunlarına geliyor. Bütün ağırlığı o tarafa veriyor, ruh orada çok
zayıf ve güçsüz kalıyor ve insan bu sefer ne oluyor.
Ruhunu unutan, nefsine aklıyla birlikte tabi olan bir kul
haline geliyor.
Bütün olumsuzluklar nefisin içindedir, nefis insandaki kötü
ahlakın bedenindeki kötü karakterlerin barındığı yerdir.
Ruh, insan bedeninde
güzel karakterlerin barındığı yerdir.
Nefis cehennem tabiatlıdır, içinde kin, öfke, haset, hırs,
kıskançlık af edememe bir insanın ruhuna zarar verebilecek ne varsa hepsi nefis
çatısı altında toplanmıştır.
Her şey zıttı ile kaim ,o zaman bunun tam zıttı olan da, ruh
tarafında toplanmıştır.
Ruh, insandaki güzel hasletlerin toplandığı bir makamdır.
Peygamber efendimizin bir hadisi şerifi var diyor ki.
"Allah melekleri yarattı ,onlara sadece akıl verdi, hayvanları
yarattı, onlara sadece şehvet verdi ,insanı yarattı ,insana hem şehvet verdi hem de
akıl verdi, kimin aklı şehvetinden üstünse o meleklerden üstündür, kimin
şehveti aklından daha üstünse oda hayvanlardan daha aşağıdır".
Peygamber efendimizin bu hadisi şerifine dayanarak
diyebiliriz ki.
Akıl nefise tabi olduğu mühletçe ,hayvandan da aşağı bir mertebeye
düşüyor.
İnsan üç kere doğar, birincisi hayvani doğumdur, yeryüzündeki
bütün hayvanların doğumu gibidir insanında doğumu.
İkincisi ,bir gönülden doğmaktır, asıl doğum budur, üçüncüsü öteki aleme doğmaktır.
İnsan nasıl doğarsa öyle yaşar, nasıl yaşarsa öyle yaşlanır,
nasıl yaşlanırsa öyle göçer gider dünyadan.
İnsan eğer ki bir gönülden doğmadıysa, hayvani doğumuyla
doğup o doğumla da bu dünyada yaşayıp öteki aleme göçtüyse, hayvani
sıfatlarıyla birlikte öteki alemde doğacak.
Fakat insan burada bir nefis terbiyesi yapma şansına sahip.
Hz. Mevlana buyuruyor ki "terbiye edilmemiş nefis yabani at
gibidir".
Nefis, hep binicisini sırtından atar, onu terbiye edip ehlileştirirseniz onun sırtında rahat ,rahat gidersiniz.
Nefis öyle kuvvetli ki, ne ruhu ciddiye alıyor, ne aklı
ciddiye alıyor, eline bayrağı almış önden gidiyor.
Akılda onun peşinden gidiyor, buna da ne diyoruz?.. "Nefsine uymuş gidiyor" diyoruz.
Nefsi ,kontrol altına en kolay biçimde nasıl alabiliriz?..
Bunun
en kolay yolu nedir?..
Peygamber efendimiz bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor.
"Cenabı Allah evvela aklı yarattı. Aklı yarattı ve huzuruna davet etti akıl, yüce Rabbimizin huzuruna
geldi ve Cenabı Allah akla soruyor "sen kimsin Ben kimim"?. Akıl "ya Rabbi sen yüce
bir yaratıcısın bende aciz zavallı senin yarattığın bir kulum" diyor. Ve Cenabı Hak "gidebilirsin huzurumdan senden daha aziz bir
şey yaratmadım" diyor. Ondan sonra Cenabı Hak nefisi yaratıyor, nefisi yarattıktan
sonra, nefisi de huzuruna davet ediyor, nefise de akla soruduğu aynı soruyu
soruyor. "Sen kimsin Ben kimim?". Nefis daha ilk günden "sen sensin ben
de benim" diyor.
/İşte o yüzden ben ,ben ,ben derken düşünmek lazım./
Nefis "sen sensin ,ben de benim" deyince bunu ateşlere atıyor
ve nefis binlerce yıl cehennemde yanıyor. Nefis tekrar Cenabı Hakkın huzuruna geliyor Cenabı Hak
soruyor "sen kimsin Ben kimim?". O kadar ateşler içinde yanmış yine de diyor ki ,"sen sensin ben de benim" birkaç defa
bunu Cenabı Allah tekrarlıyor ve hepsinde nefis "sen sensin bende
benim" diyor. O zaman Cenabı Allah açlığa terk ediyor nefisi bir mühlet ,açlık içinde kalan nefis tekrar Cenabı Allah’ın huzuruna çıkıyor Cenabı Hak
soruyor "sen kimsen Ben kimim?". Nefis "sen yüce bir yaratıcısın ben de senin aciz
bir kulunum" diyor.
Denir ki ,daha dünya yaratıldığı ilk günden itibaren insanlara oruç farz oldu. Çünkü nefisi kontrol etmenin en iyi yolu az yemek yiyeceğini
dikkat etmektir.
Nefis ,binlerce yıl cehennemde kaldı ama fayda etmedi, nefis
cehennem tabiatlıdır ateşten yaratılmıştır. Açlığa terkedildi, kendi zayıflığını anladı.
Herkesin içine bir ızdırap bir acı ateş düşer.
Bu nedir, insanın aklını başına getirmesi gereken bir
haldir.
Bizde kendi payımıza düşeni algılayalım ,başımıza gelen belalar
aslında birer elçidir.
Nefisimizi kontrol etmek için gelmiştir, haddimizi bildirmek
için gelmiştir.
Bayılanı ayıltmak için, uyuyanı uyandırmak için gelmiştir.
Nefisi dizginlemenin en iyi yolu az yemektir, oruç
tutmaktır.
Az ye oruç tut dedik ama ,oruç deyince gece sahura kalkıp
oruç tutmak demek değildir.
Oruç ,cümle azalarımızla oruç tutmak, gözün de orucu var,
kulağında orucu var. Elinde orucu var, ayağın da orucu var, aklın, zikrin, zekanın
da bir orucu var.
Yani bütün bedenimizle, bütün duygu ve düşüncelerimizle
oruca dikkat edebilmektir.
Sadece günün belli saatinde aç kalmak, evet doğrudur tabi ki
oruç odur. Ama, biz onu dahi yapamazsak, uzuvlarımızın orucunu nasıl yapacağız.
Gözün orucu nedir, harama kötüye yanlışa bakmamak, baktığında
güzel görmek, baktığında ibretle bakmak, gözü çirkin bakarak kirletmemek.
Kulak her şeyi duymayacak gibi...
Ruh uhrevi şeylerle beslenir, ruh dinginlik ister.
Selam ile dua ile, sağlıcakla kalın.
Semra EROĞLU Şiirleri sevdiren kadın
21/06/2023
(
Ruh Ve Nefis başlıklı yazı
Semra EROĞLU tarafından
21.06.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.