Ulu bir renktin hasretin uzamında
büyüyen başaklar misali…
Ulanan yalnızlığın kadim savaşçısı
top tüfek kuşandığım top yekûn kendimden firar ettiğim ve tek tüfek verdiğim
mücadele her kımıltı sessizlik yüklü; her yalnızlıksa ölü nefsin ertesi
derinleşen nefesimde kayıtlı bir rüzgâr gibi ihbar ettiğim kadar aralıksız
içimde taşıdığım yası…
Münferitti heceler en çok tek hecede
hemfikir yoldaşı yalnızlığımın belki de telaşla sevdiğim ve işte dünde kalan
talaşlı yol temaşası aşkın ve kürediğim tek hece illa ki mademki dokunulmazlığı
da vardı çalan şarkıların ve çalmadığım kadar ben aşkı alıntı olmayan ruhumda
saklı tılsımı beyhude gecelerin esaretinde yüreğimden aralıksız taşan
şiirlerimin de kayıp iken na’şı…
Zanlar taşkın.
Sevginin zamlı tarifesindeki o salgın
sözcüklere tüneyen ruhum ilham perimin idamesi ve ikamesi varsa yoksa içimin
her kıyıldığında beni aralıksız bekleyen idam sehpam elbet işgüzar iklim iş
başında elbet özlem dolu avuçlarımdan kayan zamana sitem ediyorum yakalandığım
kar fırtınasında alacalı düşler örüyorum yanık kelamın infazıdır yaslı
ruhumdaki izdiham tahliye edeceğim bedenimin de ikazı başım her döndüğünde şiir
içtiğim kulaklarım her uğuldadığında vardır elbet birileri beni anan…
Emre amade yankım.
Azadesi düşlerin canhıraş benliğim telaşla
gidip döndüğüm bir koşu kendimi teslim ettiğim İlahi Adaletin kıvancında sıkı
sıkı ruhum sevginin ifasında aşka geldiğim özlem dolduğum kadar sözlendiğim
sevginin mahlası iken gizil olmayan öznem haiz olmadığım kadar mahlasın hatta
mahlasların beni uzaklardan çağırdığı…
Şık bir kelam etmeliyim ama yetmez…
Verdiğim selamın geri dönmediği kadar
bu yolun yılmaz savaşçısıyım elbet ereceğim İlahi Mekân elbet ilacım maneviyat
ve şerrine lanet okuduğum kadar iblisin bir kehanet olsa gerek yaşadığı kadar
her masum çektiği acılara da karşılık verecektir elbet Tanrı…
Azadesiyim de ömrün azık bildiğim
kederim yetinmekle iştigal bir ömür gel gör ki sevgide saygıda ifrata kaçtığım
kadar simyacı bir yolda dermanım bildiğim İlahi Aşkım ve kalemim bir isyanda
başkaldıran yeniçeriler ocağından sökün eden bir nida gibi esir düştüğüm o
sevdalı ilahi gibi askıntı olan hüzünle sözlendiğim, esrarlı imgelerin de
tuzağına düştüğüm elbet itibarım bende saklı bir o kadar ilham perimle
aralıksız dans ettiğim pabucum iken dünde kalan ve saatler vurdu mu gece
yarısını sevdalandığım sözcüklerin rüzgârında asılı kaldığım ve sürdürdüğüm
saltanatım sürgün edildiğim coğrafyalarda Tanrı imdadıma yetişen ve konacak
tanının da öncüsü iken kelamın ibaresi kalemin kayıt altına aldığı bu gizemli
hayatın güncesi…
Öznesi sair imge iken hayatın bir
aldatı olduğu gerekçesi ile…
Mazim nasıl ki alıntı mahiyetinde ve
evet, benim aşkım çalıntı bir zaferdir nasıl ki bir ömür meleklere öykündüm
mademki ve ta çocukluğumda nefsimi öldürdüğüm ve işte aşk masallarında yaşanan
tekil hanelerdeki izdiham ile muteber olduğunu bildiğim s/onsuz bir saygı ve
itibar ile yaşıyor yaşatıyorum aşkı uğurlu sayımı ise Tanrı bahşetmişken
mademki on üçtür annemin doğduğu gün içimde kalan binlerce ukdenin nezdinde
solumdaki radar ile de tararken âlemi taziyelerimi sunuyorum aşktan bihaber
gönüllerde yaşatılan ıssızlığı çizdiğim kadar çiğnediğim bir öfkeyi gömüyorum
derine ve çizmeyi aşan rüzgârın ıslığında düşmüşken bir kere sonsuz ve yansız
bir Aşka…
Uzun çok uzun bir rüzgârım ben her
b/ölündüğünde soytarı yalnızlığım ölüm rüzgârının da çağıltısı iken gözlerimde
çakan şimşekler ve tahliye ettiğim kadar aşkı tahayyül ediyorum daha da çok
seviyor olabilmeyi ve patlak gözlerinde gecenin ben aşkı soluyorum bir bir de
solarken çiçeklerim şehrin kümülatif varlığında bu sefer iki ayrı kıtaya
ayrılıyorum biri diğerine uzak diğeri s/onsuzlukla iştigal bir cürüm olsa bile
bu bitimsiz sevda şehrin surlarından aşırıyorum sözcüklerimi ve surelerle
örüyorum ben kaderimi ve istiflediğim her duygunun da hükümranlığında kâh aşk
olup doğuyorum kâh özlemi dibine kadar yaşayıp çömeliyorum bir kaside
mahiyetinde bazen bir imge ile sevişip binlerce sözcükle yâd ediyorum dünümde
başlayıp da günbegün büyüyen bir yangının ve Tanrının muhtırası ile ıslıklanan
geceyi gün belleyip gündüzü de çuvala doldurup bir hamal gibi taşıyorum ben
yüreğimi sırtımdaki küfede tünemiş her acıyı içime yatırıp bir yatır
meziyetinde eziyet addedilse de aşk izdiham yüklü bir coğrafya iken yüreğimin lahzasında
bir bir s/üzülüyor sözcüklerim ölüm öncesi şehit düşme umudu ile serildiğim
vatan topraklarında sarmalında vatan aşkının künyemde taşıdığım ismin hakkını
vermek adına yeniden öyküler yazıyorum bir başyapıt iken Aşkın külliyesinde
uçuşan yüreğim ve polenlerin nezaretinde döküyorum yapraklarımı bir bir erişmek
adına o Ulu o İlahi Mertebeye…