Fıtratına yenik
İpini koparmış beynamaz bir zamanın bohçasında
Yağan kar mıydı yoksa tel tel dökülen ak saçlar mı
Kaç kez sordum aldanışın avlusundaki kırık taşlara
Mavinin ihtişamına küskün
grilerin kimliğini
Sustukça sustu kör hece,
Oysa ki ölünün önsözü idi doğum depreşen her gece
Kah beyitsiz kah noktasız kah kalıpsız
İçinde kafiyesiz bin bir şiirle kabaran
Bir kör düğümdü ömür
İlmek ilmek ipliğin
kulağına fısıldanan
Alınyazılı ama altyazısız akıp giden sahneler misali
İflah olmaz kabukların yaraya teslimiyetinde
Miadını dolduruyordu
içimizdeki mahpusların
Her bir zerrede
Çalgısı zahir çengisi batın
Geçmişin izdihamından ateş devşirir küller
Dikenine razı güllerin bahçesinde
Teslimiyetin rahlesine tüner vefalı bülbüller
Son nefeste şaklar hiçliğin kırbacı
Yenilmişliğin yankısından sızar üç beş damla
Ağırdan alır vurdumduymazlığın ağası
Ve infilaka beş kala
biter son hamle
.
.
.