Kırık bir tekeri yoktu hiçbir düşümün en çok da sahici düşlerim iken tek gerçeğim elbet düşlerdim önce gerçek kıldığımsa sonra.

Bir kesit belki de kesirli bir ölçüt:

Hele ki yok mu o kesif sessizlik…

Ben bir minvaldeyim bilemediniz: birden fazla minvalde.

Köpüren denize b/akıyorum da…

Yetmiyor ama ve ç/ağlıyorum yüreğimin köpüklerinde hayallerimi yüzdürüp köpük banyosu yapıyorum sonra her birini kurulayıp kucağımda önce sallıyorum sonra uyutuyorum.

Genzimden geçen hava gibi de kutsal iken sevgim.

Ben bir çocuğum aslında asla da bir kadın olmayı ne istediğim ne başardığım söylenmesin zaten gözüm de yok gelmem gerekip de gelemediğim makamlarda rol yeteneğim de yok madem.

İçgüdülerim ve dürtülerim

Sızlamıyor hiçbir yerim nazlanmıyorum da ve etrafıma bakıyorum da yaşıtlarımı gözlemlediğimde:

Bir şeyler eksik bende ama onlara göre.

Eksik ya da fazla…

Fazla olansa taşan aklım yemin ediyorum ki bu da benim gerçeğim:

Performans gösterdiğim okullar ve sıralar ve amfiler:

İyi bir öğrenci olmaya yemin mi etmişim ne?

Ama devamı yok bende:

Çünkü gelişim sonsuzlukla iştigal doğduğumuz andan ölene değin süregelen.

Devamı yok dedim de:

Meslek hayatıma giriş yapıp da devamını getiremediğim yalanım da yok hani:

Bir gece parmak hesabı yapmıştım uykum kaçınca ama koyunları saymadım kaç işe girip kaçından istifa ettiğimi sayarken parmaklarım yetmedi.

Bu gün bonkörce kullanıyorum haklarımı ve ben 38 iş değiştirdiğime kutsal kitap üzerine yemin ederim hem de en afilisinden.

Banka sınavları ve bana sunulan o rahat koltuk ama beğenmediğim bir şeyler illa ki mevcuttu:

Hayda, bas istifayı gir başka banka sınavlarına ve sil baştan.

Demem o ki, aziz dostlar ben alabildiğine aykırı davrandım hayatta ne vardı işte?

Al maaşını sallabaşını.

Öykündüğümse en üst makamlardı ve gelişimim asla nihayetlenmedi ne dün ne bu gün.

Kendimi bildiğime de pek bir emin ta ki kalem yazmaya başlayınca gördüm eksiklerimi.

Bir insan.

Bir evlat.

Bir dost.

Hele ki Allah dostu.

Gerçi Allah dostu bildiklerim de benden ellerini çekti mi…

İnsan kime inanacağını güveneceğini bilemez hale geliyor ve benim tek ve gerçek ve asil sadece bir dostum var: elbet merhametlilerin en merhametlisi Rabbim.

Düşkünlüğüm sevgiye ve insanlara gelin görün ki her biri nasıl da firar etti.

Feda ettiğim ömrüm tüm sevdiklerime sonra ben de firar etmeye karar verdim elbet kendimden elbet bedenimden ve tam da kıyamet kopacakken ve sabah ezanı okunurken…

Gerisi bende kalsın desem de siz anladınız.

O halde devam edeyim:

Ölüm sadece kaderden gelmeli.

Ölüm sadece Allah’ın rızası ile olmalı.

Hem güçlüyüm hem de güç ve zor bir insanım neresinden tutsam hayatı elimde kalırken ve işte elimden kayıp gidenler ve tam da elimden kayıp gidecekken canım annem.

Konuyu uzatmıyorum ve şükür duygumla yazıyorum bu satırları:

Geçenlerden benden haz etmeyen biri dedi zaten:

‘’Kendini tekrarlıyorsun.’’

Ne kırık plağım belki laterna ama duygu ekseninde sonsuzluğun coşkusu ile doluyken bu sahiden de mümkün mü?

Hele ki insanın günü gününe uymazken…

Her düş’ ün bir gerçeği var mademki.

Ve her gerçek de aralıksız sorgulanmalı iken.

Ödüm filan da kopmaz hani insanlardan sadece onları kırmamak adına canhıraş yaşadığım kadar korkmam hiç birinden.

Ve bir şiirimde de dediğim gibi:

Asker adımlarında yaşıyorum ben hem yalnızlığımı hem duygularımı.

Köküm sağlam üsteli temeli babadan ve yine babadan yadigâr ve ben son zamanlarda babamı çok arıyorum ve babam ölene değin korumacı varlığı ile beni sarıp sarmaladığı kadar da uyguladığı ağır disiplin ile beni hayli yormuş olsa da…

O gidince emir-komuta zincirinde değişim…

Tamam, tamam burayı da kısa kesiyorum mademki birileri bana kısa kes dedi iyi de kısa saçı hiç sevmedim bana yakışan illa ki uzun saç bir de uzun uzadıya anlatmayı yazmayı sevdiğim kadar.

Kırbacı şahikanın.

Kırık kanadı kırlangıcın.

Ya, ben nereye aitim?

Hayatın neresindeyim?

Ve de yalnızlığın kumpası en çok hatta sadece kendimle kumar oynamayı sevdiğim kadar da kendime ettiğimin üzerine kimseyi de tanımazken.

Kendi kaleme attığım golü de saymazsınız, değil mi?

Hele ki sevdalı kalemimin ucuyla da kazdığım iken mezarım bir göç takviminde kayıtlı olmasam da biliyorum ki dünyaya kazık kakmayacağım bu yüzden telaşla dolu dolu yaşamak yazmaktır ikbalim ve idealim.

Peki, ben gerçek miyim yoksa hayal ürünü mü?

Hayalsem neden canım yanıyor peki?

Yalnızlıksa en sevdiğim en alıştığım sözcüklerse benim bu dünyaya ait olmadığım kadar kalemimin kınından bir bir çıkan çocuklarım ve evlatlarım.

Hatırşinas insanlara duyduğum özlem ve de.

Bir de sırtımdaki delikler ve saplanmış hançerler.

Ama…

Dilediğiniz kadar yaralayın benim bana yaptığım kötülüğün kenarından geçemezsiniz bu yüzden dilediğiniz kadar da vurdumduymaz olun ve sizlerin o kesif sessizliğinde nasıl da rahmete ve ilhama denk gelirim hele ki sessizlik iken verilebilecek en büyük tepki…

Yozlaşmış dünyanın çivisi çoktan çıkmışken ben inatla çivi çakmaya devam edeceğim hem de ses etmeden en azından dünün yaralarını kapatabilmek adına bağrıma taş bassam da artık ağrıma gitmiyor ne sessizliğiniz ne de yalnızlığım…

Birileri dese bile…

Kendimi tekrarlamıyorum sadece hayat ve kader ne derse onu uyguluyorum ve Kafka’ya da malum olsun hani ve bir fazla ile:

Ben sadece edebiyattan ibaret olmayı çok isterdim tıpkı Kafka gibi ama ek olarak ondan daha fazla hüznüm var bir o kadar coşkum ve gaipten gelen de bir aşk bir ateş bir sonsuzluk rüzgârı içime ters estiğim kadar da tersim fenadır ama içimde öldürdüğüm öfke haz etmediğim yalan ve yakınından bile geçmezken nefretin ve kinin ve kibrin ve son bir şey daha:

Duygusallığıma da yenik düştüğüm şu hayatta biliniz ki hassasiyetin duayeniyim ve canım yandıkça daha çok seviyorum canım acıdıkça kalemimi daha derine bastırıyorum kıyıda köşede unutulmuş bir eşya değilim ben sadece bana tanınan zamanı ve bana verilen hakların deviniminde duygularımdan ve edebiyattan ibaretim yoksa yastık altı mı yapmalıydım kalemimi ve tüm yazdıklarımı ama ben canımın yanmasından duyduğum zevk ve aldığım ilhamla yazıp yaşıyorum ve sizlere sormadan seviyorum sizleri ve daha da nicesini şükürler olsun ki sıra yeni yeni de kendime geldi ve sizler beni sevin sevmeyin ama bir müsaade edin de içimdeki yetim çocuğu koruyup kollayayım…

 


( Ya Siz Kendinizi Nasıl Bilirsiniz -3- başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.06.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu