Söze nasıl ve nereden başlayacağımı bilemiyorum.
En iyisi altmış bir sene önceden başlayayım.
Yıl 1963.
Erzincan'da yaşıyorum ve henüz dokuz yaşındayım.
Evimizde yaşayan şahıslardan biri de birinci üvey annemin babası Kıyam Çavuş.
Kıyam Çavuş sık sık bizlere Sakarya Savaşında, Büyük Taarruzda Yonan'ı nasıl dize getirdiklerini anlatıyor.
Evet, pek çok akranı gibi o da Yunan değil Yonan diyor.
Yaşanılan sıkıntıları anlatıyor ve bizlere çok kızıyor yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda olduğu halde hiç bir şeyi beğenmediğimiz için.
Söylüyoruz ona '' Dede ! Amerika'nın sütü çok pis kokuyor. Sen de olsan içemezsin vallahi.''
Kıyam Çavuş aldırmıyor. '' Siz sütü beğenmiyorsunuz, biz açlıktan çarıklarımızın ipini kemirirdik ''Diyor.
Çarık mı? İpini kemirmek mi? Midemiz ağzımıza geliyor ama asıl midemizi ağzımıza getiren şey Kıyam Çavuş soba başında, teneke leğende yıkanırken gözlerimizin önüne seriliyor.
Daha önce söylediği için biliyoruz artık. Karnına önden girip arkadan çıkan Yunan süngüsünün iziymiş bu.
Allah kahretsin bu kadar iğrenç bir yara izi olur mu yahu. Midem ağzıma geliyor o banyo ederken.
Baldırındaki ve kaşındaki süngü izleri neyse de karnından girip sırtından çıkan süngünün bıraktığı iz bakılacak gibi değil. Rezalet bir şey...
Neyse.. Kıyam çavuşla uzun süre yaşamadık zaten.
1966 Yılında İstanbul'daydık ve 1969 Yılında ise Beykoz'dan Bakırköy'e taşınmıştık:
Tam karşımızdaki Ahşap konak bozuntusunda sadece iki kişi yaşıyordu: Durmuş Dede ve karısı Ayşe Teyze.
Ta o zamanlardan tarihe çok meraklı olduğum için Durmuş Dede anlatır, ben dinlerdim, Sakarya'da, Dumlupınar'da Yonan gavurunu nasıl tepelediklerini... Her tarafı Yunan'dan aldığı yara izi doluydu Durmuş Amca'nın.
O da Yonan derdi.
Sonra üniversite yıllarında mahallemizin muhtarı Yusuf Nurel'in yanında çalışmaya başladım muhtar katibi olarak. O da eski bir Kuvay-i Milliyeciydi. Daha on altı yaşındayken Bursa- Keles'te Rum çeteleriyle yaptıkları mücadeleleri, ardından Sakarya'yı, Büyük Taarruzu anlatırdı sık sık. Onun da kaşının üstünde bir süngü yarası vardı. Göremediğimiz yerlerinde de var olduğunu söylerdi. Ha unutmadan: Bana Fakültede okuduğum yıllarda Osmanlıca metinleri okumada çok yardımı oldu.
Bu arada Muhtar azalarımızdan Fehmi Amca ile tanıştım. Mustafa Kemal Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından Fethi Okyar'ın damadıydı Fehmi Amca ( ya da bize öyle söylerdi kim bilir. )
Son tanıdığım gaziyi Afyon- Sandıklı'da tanıdım. Kemikleri sayılacak kadar zayıf bir pîr-i faniydi ve yüz yaşının üzerinde olduğu söylenirdi. Çok konuşmazdı. Konuştuğunda o da '' Yonan'ı denize döktük. '' Derdi hep. Sakarya'dan, Büyük Taarruzdan kalma yaralarının izlerini gösterirdi .
*****
Televizyonlarımızda Muhteşem Yüzyıl Dizisi başlayana kadar bizim milletin hiiç mi hiç umurunda değildi Tarih.
Muhteşem Yüzyıl dizisiyle ilgi başladı. Sonra Diriliş dizisi ile bu ilgi had safhaya ulaştı. Sonra Tv kanallarında Tarihin Arka Odasıydı, ön balkonuydu, misafir odasıydı, yok efendim gündemin ötesiydi, berisiydi derken millet baktı ki tarih satmak bayağı güzel iş, başladı herkes tarih satmaya.
Tabii ki ülkede tarih satan bu kadar fazla olunca 33 sene Tarih Öğretmenliği yapmış olan bendeniz arada kaynayıp gittim.
Evet, bizim millet artık her şey biliyor.
Mesela efendim :
Yazımda sizlere tanıttığım o Sakarya Savaşı gazileri var ya, hepsi palavraymış (!)
Yaaa. Öyle ağzınız bir karış açık kaldınız değil mi?
Pardon. Ne diye ağzınız açık kalsın ki? Siz bunu zaten biliyordunuz(!) Hatta dahasını da biliyordunuz(!)
Sakarya diye bir savaş olmadığını da biliyordunuz(!) Birileri anlatmıştı sizlere...
Dahasını da anlatmış ve demişti ki: ''Sakarya Savaşı ve Büyük Taarruz denilen şey aslında Mustafa Kemal ile İngiliz Generali Townshend arasında tertiplenen bir tiyatrodur.''
Yok yok böyle bir tiyatroya neden gerek duymuş bir İngiliz General ile bir Türk General, bunun sebeplerini yazıp kendim dahil kimsenin sigortasını attırmak, kalp krizi geçirmesine sebep olmak istemem ama tarihi bu kadar çok bilen (!) böyle allameler(!) varken ben artık tarih yazmasam mı acaba?
Düşünebiliyor musunuz meğer bizim Kıyam Çavuş da, Durmuş Dede de Hacı Yusuf Amca da bir tiyatro uğruna onca yara taşımışlar vücutlarında. Fehmi Amca da Sandıklılı gazi de aynı tiyatronun bir parçası olup hep palavra atmışlar.
Ne diyeyim: Allah sizi bildiği gibi yapsın. Tarihin içine sı.arak bir milletin hafızasını b.k ettiğiniz için o b.kun içinden hiç çıkamayın e mi?
''15 Temmuz bir Tiyatrodur.'' Diyenlerle aynı çizgiye geldiğiniz ve onların eline bir koz verdiğiniz için de... Neyse, ağzımı daha fazla bozmayayım. Canınız cehenneme..
*****
Eeee bu kadar şiddetli ve hiddetli bir yazının başlıktaki '' Osmanlı Padişahı Beşinci Bayezıd '' ile ne ilgisi var?
Anlatayım efendim Ama önce Beşinci Bayezıd'ın hikayesini anlatayım.
Dün ( 29.08.2024) bir tv kanalının yarışma programını izliyorum.
Soru: Niğbolu Zaferinden sonra Abbasi Halifesi tarafından ''Sultan-ı İklim-i Rûm '' Unvanı verilen padişah kimdir?
Yarışma kelime ya da tamlama , atasözü, deyim vs. bulma yarışması.
İlk satırda anahtar harf yok. İkinci satırın ilk harfi B
Yarışmacı '' Yıldırım Bayezıd'' dedi.
Ben doğru cevap diye düşünsem de sistem dıııtttt dedi. Yani Cevap sistemdeki cevap değil.
Diğer yarışmacı butona bastı ve cevap verdi:
- İkinci Bayezıd
Sistem dııttt etti bir kere daha.
Üçüncü yarışmacı atıldı:
- Üçüncü Bayezıd.
Sistem bir kez daha dıııtt etti.
Dördüncü yarışmacı topa girdi:
-Dördüncü Bayezıd.
Birinci yarışmacı bir kez daha dokundu butona.
-Beşinci Bayezıd.
Sunucu baktı iş karışıyor, araya girdi.
-Yukarı doğru değil de aşağı doğru insek?
- Dördüncü yarışmacı butona bastı ve doğru cevabı nihayet verdi:
- Birinci Bayezıd.
Daha dün Tv 360'da yaşanan bu olayla yazımın ne alakası var?
İki türlü alakası var:
1- ''Sakarya Savaşı yok. Bu bir tiyatrodur '' diyenlerin engin bilgisiyle Osmanlı'nın Bayezıt adlı padişahları 10'a kadar çıkarsa hiç şaşırmayın ve sakın ola itiraz etmeyin. On derlerse kesin ondur (!)
2- Sakarya Savaşı bir tiyatrodan ibarettir '' Diyenleri mal mal dinleyip alkışlayanlar var ya onlara '' Osmanlı'da beş tane Bayezıd adlı padişah tahta oturdu. '' deyin kesin inanırlar.