Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 31.08.2024
Okunma Sayısı : 203
Yorum Sayısı : 12


Söze  nasıl  ve  nereden  başlayacağımı    bilemiyorum.

En  iyisi  altmış  bir  sene  önceden  başlayayım. 

Yıl 1963. 

Erzincan'da  yaşıyorum ve  henüz  dokuz  yaşındayım. 

Evimizde  yaşayan  şahıslardan  biri  de   birinci  üvey  annemin  babası  Kıyam  Çavuş. 

Kıyam  Çavuş  sık  sık  bizlere  Sakarya  Savaşında,  Büyük   Taarruzda  Yonan'ı  nasıl  dize  getirdiklerini  anlatıyor.  

Evet,  pek  çok  akranı  gibi  o  da  Yunan  değil  Yonan  diyor.  

Yaşanılan  sıkıntıları anlatıyor  ve  bizlere  çok  kızıyor  yediğimiz  önümüzde,  yemediğimiz  arkamızda  olduğu  halde hiç  bir  şeyi  beğenmediğimiz  için.

Söylüyoruz  ona  '' Dede ! Amerika'nın  sütü  çok  pis  kokuyor.  Sen  de  olsan  içemezsin  vallahi.'' 

Kıyam  Çavuş aldırmıyor. ''  Siz  sütü  beğenmiyorsunuz,  biz açlıktan  çarıklarımızın  ipini  kemirirdik ''Diyor.

Çarık  mı?  İpini  kemirmek  mi?  Midemiz  ağzımıza  geliyor ama  asıl  midemizi  ağzımıza  getiren  şey  Kıyam  Çavuş soba  başında,  teneke  leğende  yıkanırken  gözlerimizin  önüne  seriliyor.

Daha  önce  söylediği  için  biliyoruz  artık.  Karnına  önden  girip  arkadan  çıkan  Yunan  süngüsünün  iziymiş  bu. 

Allah  kahretsin  bu  kadar  iğrenç  bir  yara  izi  olur  mu  yahu. Midem  ağzıma  geliyor  o  banyo  ederken. 

Baldırındaki  ve  kaşındaki süngü  izleri  neyse  de karnından  girip  sırtından çıkan  süngünün  bıraktığı iz bakılacak  gibi  değil. Rezalet  bir  şey...

Neyse.. Kıyam  çavuşla  uzun  süre  yaşamadık  zaten. 

1966  Yılında  İstanbul'daydık  ve 1969 Yılında  ise  Beykoz'dan  Bakırköy'e  taşınmıştık:

Tam  karşımızdaki  Ahşap  konak  bozuntusunda sadece  iki kişi yaşıyordu:  Durmuş  Dede  ve  karısı  Ayşe  Teyze. 

Ta  o  zamanlardan  tarihe  çok  meraklı  olduğum  için Durmuş  Dede  anlatır,  ben  dinlerdim, Sakarya'da,  Dumlupınar'da  Yonan  gavurunu  nasıl  tepelediklerini... Her  tarafı  Yunan'dan  aldığı  yara  izi  doluydu  Durmuş Amca'nın. 

O  da  Yonan  derdi. 

Sonra  üniversite  yıllarında mahallemizin  muhtarı  Yusuf  Nurel'in  yanında  çalışmaya  başladım  muhtar  katibi  olarak. O da  eski  bir  Kuvay-i Milliyeciydi. Daha  on  altı  yaşındayken  Bursa- Keles'te  Rum  çeteleriyle  yaptıkları  mücadeleleri,  ardından  Sakarya'yı,  Büyük  Taarruzu  anlatırdı  sık  sık. Onun  da  kaşının  üstünde  bir süngü  yarası  vardı. Göremediğimiz  yerlerinde  de  var olduğunu  söylerdi. Ha  unutmadan:  Bana Fakültede  okuduğum  yıllarda  Osmanlıca  metinleri  okumada  çok  yardımı  oldu. 

Bu  arada  Muhtar  azalarımızdan  Fehmi  Amca  ile  tanıştım. Mustafa  Kemal  Atatürk'ün  en  yakın  arkadaşlarından  Fethi  Okyar'ın damadıydı  Fehmi  Amca (  ya  da  bize  öyle  söylerdi  kim  bilir. ) 

Son  tanıdığım  gaziyi  Afyon-  Sandıklı'da  tanıdım. Kemikleri  sayılacak  kadar  zayıf  bir pîr-i faniydi  ve  yüz  yaşının  üzerinde olduğu  söylenirdi. Çok  konuşmazdı.  Konuştuğunda  o  da  '' Yonan'ı  denize döktük. ''  Derdi  hep. Sakarya'dan,  Büyük  Taarruzdan  kalma  yaralarının  izlerini  gösterirdi .

*****

Televizyonlarımızda Muhteşem  Yüzyıl  Dizisi  başlayana  kadar bizim  milletin  hiiç mi  hiç  umurunda  değildi  Tarih. 

Muhteşem  Yüzyıl  dizisiyle  ilgi  başladı. Sonra Diriliş  dizisi  ile  bu  ilgi  had  safhaya  ulaştı. Sonra  Tv kanallarında  Tarihin  Arka  Odasıydı, ön  balkonuydu,  misafir  odasıydı, yok  efendim  gündemin  ötesiydi,  berisiydi  derken  millet  baktı  ki  tarih satmak  bayağı  güzel  iş,  başladı  herkes  tarih  satmaya. 

Tabii  ki   ülkede  tarih  satan  bu  kadar  fazla  olunca  33  sene Tarih  Öğretmenliği  yapmış  olan  bendeniz  arada  kaynayıp  gittim.

Evet,  bizim  millet  artık  her  şey  biliyor. 

Mesela  efendim :

 Yazımda  sizlere tanıttığım  o Sakarya  Savaşı  gazileri  var  ya,  hepsi  palavraymış (!)  

Yaaa.  Öyle  ağzınız  bir  karış  açık  kaldınız  değil  mi? 

Pardon.  Ne  diye  ağzınız  açık kalsın  ki?  Siz  bunu  zaten  biliyordunuz(!)  Hatta  dahasını  da  biliyordunuz(!)

Sakarya  diye  bir  savaş  olmadığını  da  biliyordunuz(!)  Birileri  anlatmıştı  sizlere...

Dahasını  da  anlatmış  ve  demişti  ki:  ''Sakarya  Savaşı  ve  Büyük  Taarruz  denilen  şey  aslında  Mustafa  Kemal  ile  İngiliz  Generali  Townshend  arasında  tertiplenen  bir tiyatrodur.'' 

Yok  yok  böyle  bir  tiyatroya  neden  gerek  duymuş  bir  İngiliz  General  ile  bir  Türk  General,  bunun  sebeplerini  yazıp  kendim  dahil  kimsenin  sigortasını  attırmak,  kalp  krizi  geçirmesine  sebep  olmak  istemem  ama  tarihi bu  kadar  çok  bilen (!)  böyle  allameler(!)  varken ben artık  tarih  yazmasam  mı  acaba? 

Düşünebiliyor  musunuz  meğer  bizim  Kıyam  Çavuş  da,  Durmuş  Dede  de  Hacı  Yusuf Amca  da bir  tiyatro  uğruna onca  yara  taşımışlar  vücutlarında. Fehmi  Amca  da  Sandıklılı gazi  de  aynı  tiyatronun  bir  parçası  olup hep  palavra  atmışlar.  

Ne  diyeyim:  Allah  sizi  bildiği  gibi  yapsın. Tarihin  içine  sı.arak  bir  milletin  hafızasını  b.k ettiğiniz  için  o b.kun  içinden  hiç  çıkamayın  e mi? 

''15  Temmuz  bir  Tiyatrodur.'' Diyenlerle  aynı  çizgiye  geldiğiniz  ve  onların  eline  bir  koz  verdiğiniz  için de... Neyse,  ağzımı  daha  fazla  bozmayayım.  Canınız  cehenneme.. 

***** 

Eeee  bu  kadar  şiddetli  ve  hiddetli  bir  yazının başlıktaki  '' Osmanlı  Padişahı  Beşinci  Bayezıd ''  ile  ne  ilgisi  var?

Anlatayım  efendim  Ama  önce  Beşinci  Bayezıd'ın  hikayesini  anlatayım. 

Dün ( 29.08.2024) bir  tv  kanalının  yarışma  programını  izliyorum.  

Soru: Niğbolu  Zaferinden  sonra Abbasi  Halifesi  tarafından  ''Sultan-ı  İklim-i  Rûm '' Unvanı  verilen  padişah  kimdir?

Yarışma  kelime  ya da   tamlama  ,  atasözü,  deyim  vs.  bulma  yarışması.

İlk  satırda  anahtar  harf  yok.  İkinci  satırın  ilk  harfi B

Yarışmacı  '' Yıldırım Bayezıd''  dedi.  

Ben  doğru  cevap  diye  düşünsem de  sistem  dıııtttt  dedi. Yani Cevap sistemdeki  cevap  değil. 

Diğer yarışmacı  butona  bastı  ve  cevap  verdi:

-  İkinci  Bayezıd

Sistem  dııttt  etti  bir  kere  daha.

Üçüncü  yarışmacı  atıldı: 

- Üçüncü  Bayezıd.

Sistem  bir  kez  daha  dıııtt  etti.

Dördüncü  yarışmacı  topa  girdi:

-Dördüncü  Bayezıd.

Birinci  yarışmacı  bir  kez  daha  dokundu  butona.

-Beşinci  Bayezıd. 

Sunucu  baktı  iş  karışıyor,  araya  girdi.

-Yukarı  doğru  değil  de  aşağı  doğru  insek?

- Dördüncü  yarışmacı  butona  bastı  ve   doğru  cevabı  nihayet  verdi:

- Birinci  Bayezıd.
 
Daha  dün  Tv 360'da  yaşanan  bu  olayla  yazımın  ne  alakası  var?

İki  türlü  alakası  var:

1- ''Sakarya  Savaşı  yok.  Bu  bir  tiyatrodur ''  diyenlerin  engin  bilgisiyle  Osmanlı'nın  Bayezıt  adlı  padişahları 10'a  kadar  çıkarsa  hiç  şaşırmayın  ve  sakın  ola  itiraz  etmeyin.  On  derlerse  kesin  ondur (!) 

2- Sakarya  Savaşı  bir  tiyatrodan  ibarettir '' Diyenleri  mal  mal  dinleyip  alkışlayanlar  var  ya   onlara '' Osmanlı'da  beş  tane  Bayezıd  adlı  padişah  tahta  oturdu. ''  deyin  kesin  inanırlar.  

( Osmanlı Padişahı Beşinci Bayezıd başlıklı yazı Sami Biber tarafından 31.08.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu