Hangi düş’ e mahal verendin,
sır dolu aynasında renksiz ve özensiz
solukların
baş tacı edildiği mevsimin nazarında
ve senin o yetim künyen
asla ve asla insanlara yetemeyen
d/okunuşunda aşkın
başkalaşan şaşkın bakışların nasıl
ki;
mutluluğun bir rivayet olduğunu
boca ediyordu gözlerime ve yerle
yeksan olmuş
şen gülüşlerimin peçesinde saklı iken
o pencere yetmedi; duvağında göğün
uçuşan gölgeler durağında ömrün
hani asla varamayacağın mutluluk
yakasında,
sehven linç edilmiş bir azize
ve mihrabı yerinde vazgeçişlerin
silgin ve solgun rahlenden firar
edecekmişçesine ruhun
ve işte d/eşilesi bir kor bir köz bir
nida
belki de sönen ateşe nazire eden
yüreğinin ferinde saklı iken hidayet ve
konuşlu olduğun
asalet sen ki:
deminde öfkenin ve sen ki;
diyemediklerin
en çok da hatırşinas kabrinde
kalbinin
ve işte dünde kalan ağırladığın
sevinçlerin
ağırlığınca altın
azadesi gümüşün
ve bakır gülüşünün çeperinde saklı
iken
maneviyat bir düş daha mı
sonlanacaktı
nazarında kaderin
ve sen ki:
boy ölçüştüğün kederin esef yüklü müdavimi
bazen solgun kazayağında sözcüklerin
bir devekuşu gibi
başını kumdan saatine soktuğun
ve anbean azalan zaman
belki de azıtandır kalbinde
fesatlıkla zulme tapan
yanardağ misali zalimin sönmeyen
öfkesi
gel gör ki:
Hakkın Terazisinde asla yanlış ölçmeyen
sevginin
ve inancın gramında dahi saklı iken
hidayet
ve parsellenmiş hayallerin
caka satan nefsine asla paye vermeden
arşınladığın evrenin kuytusunda dahi
saklı kalamadığın
ve işte sarmalında hidayet denen
ayracın
en çok da imleç iken şakıyan bir kuş
en çok ünlenmiş bir koğuş:
faka bastığın ve volta attığın o dik
ve de nazenin yokuş
kaç bayt ise artık arda kalan
kaç renkse hüznü boyayan
ve kelaynak kuşlarından da yok iken
farkın
ve alacasında yaşamın kıtladığın her
şeker
katladığın her duygu sen ki
şerh düşülesi bir uydu misali
uyuya kaldığın hazanın çehresinde
dahi
doğabilecekken güneşi ve umudu
kasvetini boğduğun kadar elbet vakti
geldiğinde
huzura kavuşacak o ruhunu
teslim etmekten bir saniye dahi
sakınmadığın ve geri kaçamadığın
kadar
nidasında şüheda mazinin
narin bir sevince mahal veren her
rengin
o pusu dağıttığı kadar da davetini
geri çeviremediğin
o bitimsiz ve de son uyku nasıl ki
parsellenmiş acılar durağında
bekleye dursun da sen beklentisiz
sevdiğin yaşadığın
evrenden ayrı kalamadığın kadar da
İlahi Sevginden
ve işte açılacak O Hakkın Kapısı
yeter ki erkenden taziyelerini sun
dünyanın şarkısına
bir nakarat da sen ekle vuku bulacak
cihana vedanda
kısmadan da gözlerini bak gök kubbeye
ve teslim olduğun kadar kadere,
yüce Rabbine,
kıracaksın elbet sen de bu kısır
döngüyü
ve kısır yalan sevgilerin değil
bazen mecazi aşkların
bazen sonsuzluğun da çağrısıyla
telaşın
ve umudunla tutamağın iken yazılası
son ferman
belki bir akit
belki bir ağıt
belki de ağırdan aldığın mutluluğa
çeyrek kala
sonlansa da hayat
bunca acıya inat,
sevgiyle d/okunmanın verdiği huzurda
rastladığın kadar içindeki İlahi Aşka
ve tüm yıldızlara
sanma ki ettiğindir son veda…