Selçuk beğ erkenden kalkmıştı, hatta neredeyse hiç uyumamıştı.
Günün aydınlanmasına daha çok vakit vardı. Pusatlarını kuşandı ve atına atladığı gibi doğruca kutlu sulardan Seyhun Irmağı’na (Sırderya) doğru dörtnala atını sürdü.
Bunluydu, kafasından onlarca düşünce geçiyordu.
Irmağa varınca atından atladı. Önce pusatlarını çıkardı, sonra üstünü çıkardı ve bir ağacın kenarına koydu.
Suya atladı. Selçuk beğ sabahları çeşitli talimler yapardı yıllardır.
Yüzmeyi seviyor ve bu çeşit talimi sık sık yapıyordu.
Oğuz bahadırlarına da bu talimlerden yaptırıyor, hatta elleri bağlı olarak Irmağı karşıdan karşıya geçebilen bahadırları dahi vardı.
Bu hünerler hep kişiyi güçlü kılacak hünerlerdi, gün gelir bir uğraş vakti lazım olurdu.
Oğuzlar herdaim hazır olmalıydı.
Kutlu sulardan Seyhun Irmağı’na hudut olduğu için Selçuk beğ Yengikent’i bir ayrı seviyordu.
İşte uyuyamadığı gece bile çok kısa bir sürede Irmağ’a gelebiliyor ve hem yüreğini hem bedenini serinletiyordu.
Yüzmeye doyduktan sonra göğe baktı, vakit geldi dedi kendi kendine. Sudan çıktı üstünü başını kurulayıp giyindi.
Sonra sabah namazı için abdest alıp namazını kıldı.
Şimdi üstünde hiç bun kalmamıştı. Namaz yaman bir şeydi, kişiyi iyi ediyordu.
Obaya döndüğünde hava aydınlanmıştı.
Selçuk beğ ok yapılan işhaneye uğrayacaktı.
Vardığında yüzü güldü Selçuk beğin.
Oğuzlar işlerine sıkı sıkıya sarılmış, çalışmaktan etrafı bile görmüyorlardı. Nihayet Başbuğlarının geldiğini farkeden çalışan Oğuzlar bir an ona baktılar, başlar hafifçe selam verir gibi eğildi.
Selçuk beğ sağ yumruğunu yüreğine götürdü ve sonra devam edin der gibi işaret yaptı.
Herkes işine devam ediyordu.
Selçuk beğ büyük tahta kasaların olduğu yere doğru ilerledi bakındı.
Bu tahta kasalar yapımı tamamlanmış çeşitli oklar ile doluydu.
İçinden elhamdülillah dedi. Akın için şimdiden tüm tugaya yetecek kadar ok hazırdı bile. Fazla oyalanmadan eline geçirdiği ilk oku aldı ve inceledi, omzundan yayı çekti ve oku yerleştirdi, yayı gerdi oku havaya doğru birkaç kez gezler gibi denedi. Beğenmişti.


Otağına doğru yola koyuldu, karnı acıkmıştı.
Sabah lokmasını evlatları ile birlikte yedi, büyük oğlu Mikail Alp ile konuşuyordu.
Mikail Alp dedesi Dukak beğ’in gençliğine benziyordu, Selçuk beğ yeni bahadır olan oğlu ile iftihar ediyordu.
Onu bir yol denemek istedi. Ey oğul, senin benle akına gelmeni istesem gelirmisin? Buyruk senindir Atam dedi Mikail Alp.
Peki ya Onbaşın Günbudun izin vermezse yine gelirmisin?
Mikail Alp bir an bocaladı, düşündü.
Onbaşı Günbudun izin vermezse gelemem Atam dedi.
Çünkü ben onun komutasındayım. Selçuk beğ oğlunun cevabını beğenmişti, oğlunu karşısına doğru çekti ve gözlerine uzun uzun baktı. Oğul bir Oğuz bahadır olduktan sonra atasından çok buyruğunda olduğu komutanına bağlıdır dedi. Onbaşı Günbudun’a daima sadık ol, emir komutadan çıkma dedi. Alnından öptü oğlunu. Selçuk beğ’in oğluna vermek istediği armağan vardı, bu bir kılıçtı. Kendi kılıcına benzer şekilde hem diğer Oğuz kılıçlarından daha hafif hem de hafif burmaydı.
Mikail Alp çok mutlu olmuştu, sevinçten gözleri parladı. Selçuk beğ şuan emretse, Mikail Alp değil haçlı Gürcü Krallığı’na, büyük Bizans İmparatorluğuna dahi yek kılıç tek başına saldırırdı. Mikail Alp iki senedir bahadırlığa hazırdı fakat atasının artık uygunsun diyeceği günü sabırla beklemişti. İşte o kutlu vakit gelmişti nihayet. Mikail Alp atası Selçuk beğ gibi islam olanlardandı, Korkut Ata ona çeşitli dualar öğretmiş, namazı da öğretmişti. Mikail Alp yaman bir Oğuz evladı idi, onda hem dedesi Dukak beğ’in hem de atası Selçuk beğ’in halleri ziyadesiyle barınıyordu.
Mikail Alp Atasının elini öptü müsade istedi, çünkü Onbaşı Günbudun kendi bahadırlarının hepsinin işhanelerden birinin yanındaki meydanda toplanmasını istemişti. Selçuk beğ bu kılıcı Oğuz Budun emrinde, Türk Budun emrinde Hakk için kullanasın dedi. Allah yar ve yardımcın olsun oğul.
Mikail Alp sözleşilen yere varmıştı. Etraf epey kalabalıktı, oba canlıydı heryer cıvıl cıvıldı adeta.
Sevimli sevimli güleç yüzüyle etrafa bakınıyordu genç bahadır. Atasından aldığı armağan kılıç ile kendisini daha güçlü hissediyordu.
Nihayet Onbaşı Günbudun göründü, Mikail Alp Onbaşıyı görünce başını saygıdan hafif eğmiş, o yaklaşınca da yere diz vurup sağ yumruğunu göğsüne götürmüştü. Onbaşı Günbudun Mikail Alp’i çok seviyor, belki de kendi kuramadığı yuvanın mutluluğunu, evlat sevgisini onda duyuyor gibiydi.
Diğer bahadırlar da gelmişti. Onbaşı Günbudun’un yeni bahadırlarının içinde en büyüğü Kül Erkin’di. Kül Erkin 15 yaşındaydı. Babası Onbaşı Günbudun’un da katıldığı son meçhul Anadolu seferinde Uçmağ’a varanlar arasında idi. İki parmağı kırık olmasa esasen o da aynı sefere babası ile katılmış olacaktı. Kül Erkin yaman bir güreşçiydi. 15 yaşına rağmen boyu uzun, omuzları geniş, elaya çalan gözleri vakur ve kararlı bakıyordu. Bilekleri çok güçlüydü, güreşte hep rakiplerini oyalayıp yorup sonra son oyun olarak tek dalıp rakiplerini yenmeyi biliyordu.
En genç bahadır Mikail Alp ve onun akranı olan İl Tutmuş’tu. İkisi de daha 10 yaşına basmamışlardı ve yeni bahadır olmuşlardı. Onbaşı Günbudun onların sadece komutanı değil, aynı zamanda öğretmenleriydi, Oğuz’larda bu gelenek ile bahadırlar erkenden pişer ve güngörmüş Oğuz beğ’i olurlardı. Onbaşı Günbudun at bin buyruğu verdi ve genç bahadırlar bütün çeviklikleri ile bir sıçrayışta işte atlarının üstündelerdi. Onbaşı Günbudun’un neşesi yerindeydi, işte elinde koca bir Ordu vardı. Onları en iyi şekilde yetiştirecek, Oğuz Budun’a layık birer bahadır edecekti.
Önce kutlu sulardan Seyhun Irmağı’nı geçecekler oradan da ormana girecek av talimi yapacaklardı....
........
....
Selçuk beğ oba yakınındaki cenk meydanı adını verdikleri bahadır talim yerindeydi. Tümenbaşı Doğu Han ile konuşuyordu. Doğu Han Selçuk beğin buyruğundaki en güvendiği komutanıydı.
Doğu Han’ın cenk hususunda düşüncesini daima önemserdi.
Gürcü Krallığı’na yapacakları akın hakkında konuşuyorlardı.
Selçuk beğ Gürcü Krallığı’nın 25 tümen kadar asker çıkarabileceğini, ordularının toplam 250 bin kişi kadar olduğunu söylüyordu.
Bizans batıda ve Kırım’da Peçenekler’le uğraştığı için, Anadolu denilen topraklar çoğunlukla Gürcülerin muhafazasındaydı. Haçlı Gürcüler alınan istihbaratlara göre 4 bölgeye dağılmıştı. Kafkaslar’ın Kuzey Doğusunda Hazar’a bakan tarafta 15 Tümen çeşitli mevkilere konuşlanmıştı. Bu 15 Tümen’lik 150 bin asker doğudan gelecek genel itibarı ile Türk Boyları’ba karşı savunma gücüydü.
5 Tümenleri ise Kuzey batı hattında Peçenek’ler ve zaman zaman Hazar’ların hudut ihlali yapan düzensiz kuvvetlerine karşı savunma yapmak için konuşlanmıştı. Tiflis kalesinde 2 Tümen kadar Kral’ın yanında askeri vardı. Geriye kalan 3 Tümen ise kutlu sulardan Hazar Gölü’nün güneyinden gelebilecek tehlikeler için farklı farklı yerlere konuşlanmışlardı. İşte bu yakın zamanda Oğuz kuvvetlerinin pusuya düştüğü olaylar bu Güneydeki 3 haçlı Gürcü Tümen’inin pusularıydı. Saldırıyı kuzeyden yapmanın imkanı yoktu, bu öncelikle Hazar’larla savaşmak gerektirirdi, hem kuzeyde çok daha kalabalık haçlı Gürcü kuvvetleri vardı. Bu akın kutlu sulardan Hazar Gölü’nün güneyinden yapılacaktı.
Tahran-Kazvin-Zencan güzergahını izleyecekler sonra kuzeye sapmadan Urmiye Gölü’ne kadar uzanacaklardı. Zira bu suretle Urmiye Gölü ile kutlu sulardan Hazar Gölü arasında kalan geniş topraklarda muhtemelen konuşlanmış olan kuvvetlerle önden karşılaşmayacaklardı. Urmiye-Hazar arasında kalan Tebriz-Erdebil hattında en az 1 Tümen haçlı Gürcü olmalıydı, hem güneyde islam kuvvetlerinden hem de olası doğudan Türk Boylarından saldırının geleceği en olası yer bu güzergahtı.
Selçuk beğ ise Zencan’dan sonra Urmiye Gölü’ne kadar kuzeye sapmadan gidecek, Urmiye Gölü’nün batısından dolaşacaktı. Bu çeşit bir saldırıda kuzeyde Tiflis’teki Merkez’i kuvvetlerden yardım isteyebilmeleri önlenmiş olacaktı. Selçuk beğ’in istihbaratına göre bu plana göre karşılarına çıkacak haçlı Gürcü kuvvetleri en az 1 Tümen en fazla ikinci bir Tümenin yarısı kadar bir kuvvet olan 1 Tugay. Daha yakın zamanda yaşanan çatışma da bunu destekliyordu, orada da 1 Tugay asker vardı 5 bin kişilik, hem belki o Tugay belki de yeniden düzenlenmemiş bile olabilirdi.
Selçuk beğ’in niyeti karşısına çıkacak olan esaslı 1 haçlı Gürcü Tümenini tamamen imha etmekti, bu başkent saraylarında ve hatta Bizans sarayına kadar duyulacak ve gerekli korkuyu yaratacaktı. Bu akın ile hem haçlı Gürcü’lerden intikam alınmış olur, hem onlardan saldırı gelmeyeceği 1 yıl için garanti olurdu.
Selçuk beğin arası dağılmış olan Pers imparatorluğu’nun artık kabileleri ve küçük emirlikleri ile gayet iyiydi. Bu Pers’ler arasından çeşitli alimler yetişmiş, ilimde çok ileri gitmişlerdi. Birçoğu islam olan bu ilim adamları ve alimler, yıkılmış olan Pers imparatorluğunu işte bu ilim dallarıyla, sanat ve edebiyatlarıyla manevi olarak ayakta tutuyorlardı. Denilebilirki, Pers’ler artık ordusu askeri olmayan, fakat bunun haricinde herşeyi olan bir imparatorluk olarak duruyorlar.
Persler ile dostluk kurmak Oğuz’a çok şey kazandıracaktı. Oğuz’lar ilimde irfanda kimi sanatlarda çok şey öğrenebilirdi Sasani artığı Pers artığı bu kişioğullarından.
Tümenbaşı Doğu Han bunları dinledikten sonra Başbuğ’u Selçuk beğ’e sordu, kaç bahadırla akın etmeyi düşündüğünü. Selçuk beğ tam tekmil bir süvari Tugay’ı dedi, yani 5 bin kişi ile. Komutan olarak kimi düşündüğünü sordu. Selçuk beğ bizzat ben olacağım diyince, Doğu Han bu düşünceye katılmadığını söyledi. Selçuk beğ sakince dinliyor ve buyruğundaki Tümenbaşı’na anlatması için fırsat veriyordu. Doğu Han 5 bin kişilik süvari tugayı ile gerekirse 5 Tümen’lik 50 bin kişilik haçlı Gürcüler'ini meydan savaşında yarıp geçebileceklerini, fakat bunun hem tehlikeli, hem de kesin sonuç aldırmayacağını, kayıpların çok olacağını söyledi.
Kesin sonuç almak için, hele de Selçuk beğ’in bizzat komuta edeceği bir akında daha ihtiyatlı olmak gerektiğini söyledi. Selçuk beğ biraz düşündü, Tümenbaşı’nın hakkı vardı. Burada amaç haçlı Gürcüler'in 1 Tümenini yok edip onlara gözdağı verip öç almak, ileriki yıllara düşünülen fetihlere de hazırlıktan başka birşey değildi. Tümenbaşı’na sordu senin düşüncene göre nasıl hareket etmeli?
Tümenbaşı Doğu Han tam tekmil bir Tümenle yani 10 bin bahadırla gitmeli diyordu. Selçuk beğ gülümsedi. 1 Tümenle gittikten sonra Tiflis’i de kuşatırız, 1 tümen çok dedi. Doğu Han o halde ganimet almak için dahi olsa daha fazla kuvvetle gidilirse Yınal Yabgu’nun bu ganimetlerden alacağı pay ile sevineceğini, birdahaki akın için bahadır da verebileceğinden bahsedince, Selçuk beğ’in usuna bu düşünce yattı. Yabgu bu sefer olmasa da, sonraki bir sefere bahadır verebilirdi. Tümenbaşı’na 5 bin kişilik okçu süvari birliği ile 2 bin kişilik mızraklı kalkanlı savunma süvari birliği hazırlanmasını buyurdu. 2 gün sonraya hazır olmalarını, gelip teftiş edeceğini söyledi. Herşey yolunda olursa 3. gün sefere çıkacaklardı....
........
.....
....
Akşam olmadan Onbaşı Günbudun genç bahadırları ile avdan dönmüştü.
Mikail Alp yaman bir okçu olduğunu göstermiş, 2 tane geyik avlamıştı. Birini Onbaşı Günbudun’a armağan etti, diğerini de dedesi Oba beğ’i Dukak beğ’e armağan edecekti.
Kendisi elinde kala kala 4 tane sülün ile otağına dönecekti. Onbaşı Günbudun otağında kimsesi olmadığı için, kendi avladığı ve Mikail Alp’ten aldığı tüm avları yetim ve öksüz Oğuz evlatlarının otağına verecekti. Kendisi bu akşam için 1 tane kaz ayırmıştı, o bana 2 gün yeter dedi içinden. Oğuz Budun’u doyurmak kendi karnını doyurmak kadar önemliydi, Oğuz’lar yaman kişioğullarıydı, birlik ve dirlikleri muhteşemdi.
Dukak beğ torunu Mikail Alp’ın verdiği armağana çok sevinmiş, ertesi gün için bu armağan geyik ile birlikte, 12 kurban adağı kestireceğini ve obaya ziyafet vereceğini söyledi. Bu ziyafet hem torunu Mikail Alp için, hem akına gidecek olan Kınık Obası için verilecekti. Mikail Alp sevinçle dedesi Dukak beğ’e sarıldı, elini öpüp hızlıca oradan ayrıldı, otağına doğru yola çıktı....
Oğuz Budun akına giderken de şölen kurar bayram ederdi.

Türk Türe’si yürüyordu, Köktanrı Budundan hoşnuttu....
( Selçukluların Doğuşu - 6. Bölüm başlıklı yazı Alp.Aldatmaz tarafından 4.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu