Muhammed Aleyhisselatü Vesselam Olacaktı Efendimiz

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
Serinin on sekizinci babı

Hakk’a yönelen alınlarda nurdur efendimiz
kederle ağlayan bir gözde yaş
sevgiyi şefkat şefkat
saygıyı hürmet hürmet çoğaltır efendimiz
maviliklerin kabaran bulutlarına yükleyerek 
enginlere gönderir yegan yegan sevgileri 
inanç özlü kainatı sindirir sözlerine 
sarındırır ruhlarını insanların
yankısını paylaştırmak üzere sevincin

her gecenin ardında açan yeni bir sabahtır efendimiz
mustarip yollardan güneşe uzatır ellerini
bütün sözler susarken kutsal bir göreve başlar
hep yeniden 
her kelimeyle yeniden öğrenilir
ilkbaharlar üzerine bir medeniyet kurulur hep
ırakları yakın getirir efendimiz

içimizde yaşar 
hepimizin içinde yeniden başlar hep
nerede hasretler ve özlemler sona eriyorsa 
orada mutlak efendimiz var
bütün çiçekler onun yalnız ve çileli toprağında açar 
bir harfine kırk yıl köle olmakla çıkılır zamanın yücesine 
uyanılmaz uykulara varmadan 
kucağından rahmet yüklü zembiller dökülür hep

ve herhalde o ferdi ferit insandan olacaktı
ve insanlar içindeydi o ferdi ferit
muhammed aleyhisselatü vesselam olacaktı efendimiz
şimdiye kadar hiçbir tarih
efendimiz gibi bir ferdi göstermedi
ve gösteremeyecekti de

ahlak-ı hasenenin en yüksek derecesiydi efendimiz
vird-i zebanı kur'an-ın mucizül-beyanıydı o
elbette ferd-i mümtazdı efendimiz
bu alemin hem çekirdeği
hem de meyvesiydi efendimiz

*
bir pazartesi gecesi idi
nur dağı derin ve manalı  
bir sessizliğe bürünmüştü
o civarda her şeyde 
onunla birlikte sessiz ve sakindi
konuşulacakları kim bilir dinlemek
söylenenleri adeta duyabilmek 
eşsiz mazhariyetine ermek için

gecenin yarısı geçmiş 
zaman seher vaktine ayak basmıştı
bülbüllerin ötmeye başladığı 
güllerin bütün güzellikleriyle 
etrafa koku tebessümleri dağıttıkları 
Allah'ı zikredenlerin coşup 
sonsuz hazza eriştikleri 
müstesna vakit

vahiy meleği cebrail (a.s.) 
en güzel bir insan suretine bürünmüştü 
mis gibi kokularla 
çevre buram buram kokmaktaydı
havf ve reca
heyecan ve sükünet tecellileri 
iç içe idi

cebrail (a.s.), son derece sevinçli 
son resul ile 
peygamberler Peygamberi ile muhatap olacak
habibullah ünvanını imanı
ibadeti, tefekkürü 
ve mücahedesiyle hak edecek olan 
sultan-ı levlak ile konuşacak 
onunla yüz yüze gelecekti

beklenen an gelmişti
vahiy meleği cebrail (a.s.) 
bu ıssız ve karanlık gecede
güzel bir insan suretinde, 
etrafa ışıl ışıl nurlar saçarak 
göz kamaştırıcı bir aydınlıkla 
kainatın efendisine göründü

tatlı fakat gür bir seda ile hitap etti
oku…
alemlerin efendisini hayret ve korku sardı
yüreği ürperiyordu
ben okuma bilmem diye cevap verdi
hazret-i cebrail 
kendilerini kucakladı 
ve sıkıp bıraktıktan sonra
tekrar..oku… diye seslendi
fahr-i kainat aynı cevabı verdi
ben okuma bilmem…

hazret-i cebrail, ikinci kere 
alemlerin efendisini kucakladı 
sıkıp bıraktıktan sonra seslendi
oku…
bu sefer fahr-i kainat
ben okuma bilmem
söyle ne okuyayım…

bunun üzerine melek
Allah'tan aldığı 
resülüne teslim etmeye geldiği 
alak suresinin ilk ayetlerini okudu
başından sonuna kadar 

Yaratan Rabbinin ismiyle oku
O Rabbin ki
insanı bir kan pıhtısından yarattı
oku. 
Rabbin sonsuz kerem sahibidir 
O, insana kalemle yazmayı öğretendir…

heyecan ve haşyetin son haddinde 
alemlerin efendisi bizzat konuştuğu lisanla 
nazil olan ayetleri 
kelimesi kelimesine tekrar etti
artık, inen ayetler 
Allah resulünün hem diline 
hem kalbine yerleşmişti

o andaki vazifesi 
sona eren hazret-i cebrail
kayboldu birden bire 

ilahi vahye muhatap olmanın verdiği 
heyecan, haşyetle 
titreyen Allah resulü 
mağaradan çıktı 
mekke'ye doğru hareket etti
yolda birçok garipliklerle karşılaştı

dağ, taş ve ağaçlar
esselamü aleyke ya resulallah diyerek 
onu selamlıyor 
yüksek vazifesinden dolayı 
tebrik ediyorlardı

evine varan efendimiz 
karşılaştığı hadisenin azameti haşyeti karşısında 
konuşamaz hale gelmişti adeta
kendisini merak içinde karşılayan vefakar zevcesi 
hatice-i kübra'ya 
beni örtünüz
beni örtünüz diyebildi

sadık zevce bu emri alınca
yüzündeki başkalığı sezmesine rağmen
hiçbir şey sorma cesaretini gösteremeden 
alemlerin efendisini şefkat ve hürmetle 
yatağına yatırdı 
üstünü örttü

hira'da yalnızlık arayan fahr-i alem 
şimdi de evinde düşünceleriyle baş başa idi
bir müddet sonra 
bir nebze olsun 
rahat ve sükunete kavuştukları belli idi

hatice-i kübra'ya başından geçenleri 
olduğu gibi anlattı 
ve ekledi
korkuyorum ey hatice
bana bir zararın gelmesinden korkuyorum

bir peygambere 
hem de en şerefli peygambere 
ilk zevce olacak kadar yüksek bir kabiliyet 
anlayış ve basirete sahip Hz. Hatice
her halinden son derece emniyet duyduğu beyi 
kainatın efendisinin 
itminan arzusunu şu sözlerle teyit etti

hiçbir korku ve endişe duymana sebep yok 
hiç üzülme 
Allah senin gibi bir kulunu 
hiçbir zaman utandırmaz

ben biliyorum ki
sen sözün doğrusunu söylersin
emanete riayet edersin
akrabalarına yakın alaka gösterirsin
komşularına nazik ve müşfik davranırsın
fakirlere yardım elini uzatırsın
gariplere evinin kapısını açıp 
onları misafir edersin
uğradıkları felaket ve musibetlerde 
halka yardım edersin

ey amcamın oğlu
sebat et
vallahi…ben senin 
bu ümmetin peygamberi olacağını ümit ederim

bütün bu olup bitenler elbette manasız değildi 
ve bir şeyler ifade ediyorlardı 
sorup soruşturup, öğrenmek ise 
hz. hatice'ye düşüyordu
kime gidebilirdi 
bu işlerden kim anlayabilirdi 
kime itimat edebilirdi 

hazret-i hatice, uzun uzadıya düşündü 
sonunda danışacağı adamı tespit etti
amcası oğlu varaka bin nevfel
o oldukça yaşlanmış saf bir hıristiyandı
gözleri görmez olmuştu 
ama gönlü aydınlıktı
tevrat ve incil'i okumuş
onlardan pek çok şeyler öğrenmişti

hazret-i hatice vakit kaybetmeden 
peygamber efendimizle amcası oğluna gitti
varaka, önce resul-i ekrem efendimizi dinledi
o, başından geçenleri anlattıkça 
renkten renge giriyordu varaka
efendimiz sözlerine son verince 
varaka haykırdı

kuddus… kuddus
bu gördüğün melek
yüce Allah'ın masa peygambere gönderdiği 
ruhu'l-kudüs'tü
namus-u ekber'di
sen ise bu ümmetin peygamberisin

ah
ne olurdu
yeni dine halkı çağırdığın günlerde
ben de genç olaydım
kavmin seni yurdundan çıkaracaklarında
teşke sağ olsaydım

bu ifadeler 
hem Allah resulünü
hem de hazret-i hatice'yi 
bir derece rahatlattı 
efendimizin anlamadığı bir şey vardı
kavmi onu niçin yurdundan çıkaracaktı 
bu sualine varaka cevap verdi

evet…seni buradan çıkaracaklar
senin gibi vahiy tebliğ etmiş bir kimse yoktur ki 
düşmanlığa uğramamış olsun
eğer, senin davet gününe yetişirsem
bütün gücümle sana yardım ederim
varaka bin nevfel gerçeği konuşuyordu
gizlenmesi kabil olmayan
bütün açıklığıyla ortaya konması gereken gerçeği

bundan sonra resul-i zişan efendimiz
hazret-i hatice ile birlikte
varakanın yanından ayrıldılar

beşeri aklımızla hikmetini tam kavrayamadığımız 
peygamber efendimizin tekrar büyük bir sıkıntı 
üzüntü duyduğu fark ediliyordu
öyle ki
adet dünya kendisine dar gelmekteydi 
bu dar dünyadan kurtulmak istemekteydi

cebrail (a.s.) teselli için bu esnada
birkaç sefer kendilerine görünmüştü
Allah resulü tam kırk gün 
karşı karşıya kaldı bu üzüntü ile 
dünya darü'l-hikmet olması sebebiyle 
onda her şey şüphesiz hikmetle 
cereyan etmekteydi 

aklımızın küçücük terazisiyle biz
bazen bu gibi hadiselerin 
sebep ve hikmetlerini yakalarız
bazen de yakalamamız mümkün olmaz
sebep ve hikmetini bilmeyişimiz 
elbette hadiselerin hikmetsiz cereyan ettiklerine 
hiç bir zaman delil olmaz

hele peygamberlik gibi 
her şeyi hikmet kalemiyle programlanmış 
bir vazifenin içine 
elbette hikmetsizliğin girmesine 
imkan ve ihtimal yoktu
bu yüzden
vahyin bir ara kesilmesi 
şüphesiz birçok sebebe binaen cereyan etmişti
biz hikmetlerin künhüne vakıf değiliz

Allah resulü ilk vahiy karşısında 
fazla telaş duymuş 
ruhu adeta vahyin ağırlığıyla sarsılmıştı
ruhunun ve sair latifelerinin biraz sükun bulması 
daha sonra gelecek vahye hazırlanması için 
bu hadise vuku bulmuş olabilir

ruh-u ahmed'in (a.s.m.) 
ıztırap ve elemlere dayanmaya şimdiden alıştırılması
vahye daha fazla iştiyak duymasını temin etmekte olabilir 

kırk günlük bir aradan sonra 
efendimize vahiy tekrar gelmeye başladı
bizzat kendileri şöyle anlatmışlardı

bir gün giderken, aniden
gökyüzünde bir ses işittim
başımı kaldırıp baktığımda 
hira'da bana gelen meleği 
yerle gök arasında 
bir kürsü üzerinde oturmuş gördüm
ürpererek yere çöktüm

evime dönüp
beni örtünüz…
beni örtünüz … dedim
bunun üzerine Yüce Allah şu ayeti indirdi

ey elbisesine bürünen
kalk ve insanları Allah'ın azabından sakındır
Rabbini büyük tanı
elbiseni temiz tut
azaba sebep olacak günahlardan uzak dur.

vahy tekrar gelmeye başlayınca 
resul-i kibriya efendimizin ruhundaki sıkıntılar dindi
iç alemi huzur ve sükuna erdi
Cenab-ı Hak, serapa ahlaki güzelliklerle 
süslemiş olduğu Hazret-i Muhammed'i (a.s.m.) 
peygamberlik vazifesiyle vazifelendirmekle
onu insan nev'i içinde 
en mümtaz 
en seçkin mevkie çıkarmış oluyordu

Cenab-ı Hakk'ın esmasında 
bir ismi azam olduğu gibi
sanatlarında da bir ferdi ekmel bulunur
kainata dağıtılmış kemalatı o fertte cem edip 
kendine medarı nazar eder

Cenab-ı Hakk
umum kainatta cari olan her nevide 
bir ferdi mümtaz halk edip
o nevin medarı fahri  
ve medarı kemali yapar
işte o ferdi ekmel
işte o fahri kainat 
resul-i kibriya efendimizdi

redfer
( Muhammed Aleyhisselatü Vesselam Olacaktı Efendimiz başlıklı yazı redfer tarafından 15.10.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu