‘’Ben ucuz bir romandım. Hayır, kötü
bir edebiyatın bile bir gerçekliği vardır: Can sıkıcı gerçeklikleri bile benden
gerçekti.
Ben yoktum; hatta ben yokum, olmadım
diyemeyecek bir yerdeydim; kelimeler bile yan yana gelerek beni tanımlamak
istemezlerdi.
Ne olurdu benim de kelimelerim
olsaydı; bana ait bir cümle, bir düşünce olsaydı.
Binlerce yıldır söylenen milyonlarca
sözden hiç olmazsa biri, beni içine alsaydı!’’(Alıntı)
Düşlerim metruk.
Metruk ve nazenin göğün temennisi bir
iklimim ben içimde derlediğim duygulardan nemalanan şiirlerle ve yazılarla
örülü hayatım.
Yüreğimi ihya ve de ihbar ediyorum ki
canım daha çok yanmalı ve tahakküm altında geçen ömrüme rağmen hür irademle
yazıyorum ben şiirlerimi ve yazılarımı.
Kapkaça uğramış bir hayatım ve
çalınmış hayallerimin ardından uzun bir süre kendime gelemedim ve kendime
geldiğimde artık her şey için çok geçti ve içimde ansızın hâsıl olan bir dürtü:
Pekişen hasretim ama kendime.
İnsan sevgim ve dönüşümlü birileri
benden nefret edebilirken ve ansızın ruhuma düşen tohum:
Ben de nefret etmeliydim kendimden.
Ve ettim de.
O gün bu gündür kendimi ve
gerçeklerimi ve gerekçelerimi arıyorum ve nihayetinde de buldum. Neyi mi?
Kendimle şakalaşmayı becerdiğim
günlere duyduğum özlemle kendime olan düşkünlüğüm ve kendime olan uzaklığım ve
işte hulasası duyguların bense kibirli bir el yazısından çok fazlasıyım en çok
da alın yazımla istişare ediyorum gün ve gece ve uzlaşsam da uzlaşmasam da
kendimle sihirli bir d/okunuşla kendimi düz beyaz sayfaya seriyorum ve ruhumun
üstünden silindir gibi geçsin diye de kalem coşkuyla ve umutla yazıyorum.
Dur durak bilmeden yaşadım ben.
Üstüne üstük yanlış duraklarda indim.
Ve durakladım nereden baksanız onar
yıllık periyotlarla hayli şeyi de savsakladım ve kâh kendime yenildim kâh
hayata ve defalarca düştüm de yere ama bir şekilde yerimden defalarca kalkıp
başım dik kaldığım yerden devam ettim hayata.
Bir geçişi olmaz mı o periyotların ve
verdiğim uzun aralıklı esler.
Bir sus payı söylem bildim ben
sessizliğimi.
Bana bildiren biri vardı.
Benim de bildiklerimi O’na söylediğim
ve de içimden geçenler ve duygu familyasında balta girmemiş ruhumun her
zerresinden çaldım ben kendimden çalınmış hayallerimin üstün bardak bardak şiir
içtim ve yeni baştan hayaller kurdum.
Kurumlanmıyorum.
Kırklıyorum belki acılarımı.
Sırıtmıyorum.
Sızmıyorum.
Sırtımı sıvazlayanlar pek yok.
Yüreğimi çalanlar bir var bir yok.
Bense kimsenin yüreğinin peşine
düşmedim varsa yoksa içimde saklı o mevsim ve yüzlerce sayfadan oluşan nesir.
Nasırlaşmış yüreklerin yakınından
dahi geçmem üstelik onlar her ne kadar hatırşinas ve sevgi dolu olduklarını
söyleseler de inanmam.
Gerçi hep de inandım insanlara ve her
yüreği sağdıcım bildim solumsa doldu ve taştı.
Taşkın m/eziyetleri var insanların
bir arpa boyu yol almadığıma inandığım.
Belki de kendini arpa ambarında sanan
tavuk gibi gagaladığım ve işte içimdeki o resmigeçit.
Duygular familyasından uzandığım bir
sürü iklim ve istifli duygu.
Bense bir ömür duygularımın
röntgenini çektim öncesinde resmini çekmiş olsam da detaylara haiz değildim ve
işte yazmaya başladığım ilk gün itibari ile köşeli kocaman bir parantez açtım
her güne her gece.
İçim tıkış tıkış.
Dışımsa buruşuk.
Ortayı bulamadığım bir hayat.
Ortaladığım bir açı belki de
sözcüklerimin acı çektiği ve işte ne zamanki onları bir bir hizaya sokayım her
biri nasıl da mutlanıyor bense içimdeki çocukla halay çekiyorum sözcüklerden
bazen harman dalı oynuyoruz artık aklınıza ne gelirse.
Çalgı.
Çengi.
Çirkin olan hiçbir şey yok ruhumda ve
yüzümde ve dışımda da.
İsmim aydınlık alnım da bazen çamur
bulanıyor bir yerlerden bazense taşlar atılıyor kafama bense ekmek uzatıp
onlara benzemediğimi bizzat gösteriyorum ve yere attıkları ekmeği bir koşu alıp
üç defa öpüp de başıma koyduğum doğrudur elbet Allah’tan af dilediğim onlar
adına.
Çıkan af yasalarından nasiplenen pek
çok katil ve hırsız var ve de vatan haini.
Ama Allah’ın Adalet Terazisi hep
doğruyu tartıyor ve hüzünlü yüreğimi bilen yine O gerçi asla beddua etmiyorum
canımı yakanların ardından ama ahımı duyuyor Yaratan ve mazlum yüreğime rahmet
yağdırıyor bazense gökten nur yağarmışçasına gözlerimi dikiyorum gök kubbeye ve
Rabbimin ne kadar yakınımda olduğunu hissediyorum.
Ateş olmayan yerden de duman çıkıyor
ve içime bir kıvılcım düşüyor derken bir tane daha ve adak adıyorum her gece ve
atağa geçiyor ruhum yeter ki batağa düşmeyeyim ve iftiraya uğramayayım diye dua
ediyorum…
Hiç olmadığım kadar mutlu ve özgürüm
artık.
Hiç olmadığım kadar da seviyorum
kendimi.
Sırdaş iklimlerden birine derken bir
diğerine sekiyorum ve çocuk kalbimle alkış tutuyorum yıldızlara.
Nemalandığım pek çok kehanet var
mesela mutluluğun ve cennetin içimde saklı olduğu gerçeği…
Bakınız; kehanet dedim ama gerçek
olduğunu da öğrendim artık sonunda ve mutluluğun bir rivayet olmadığına da
artık kanaat getirdim.
Bazen sessiz.
Bazen cebbar.
Bazen inanılmaz dağınık.
Bazense derli toplu.
Neyin neye denk düştüğünü bir şekilde
tahayyül ediyorum ve işte kaderimle ve kederimle el sıkıştığımın da ispatıdır
yazdıklarım ve yazacaklarım çünkü ben bir kâhinim bazen benim bile kendimi şaşırttığım…
Sahi, gülümsemeyi benim gibi hak eden
biri daha var mıdır ve de çalınmış hayallerimin ardından yenilerini hayal
ettiğim…
Biraz sonra uyanacağım bu rüyanın bir
rüya olduğunu da sakın söylemeyin bana.
Yazarın
Önceki Yazısı