Dilden Kalbe

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen
Hayat hikayesinin 69.bölümü
*

öz söze eşitlensin
özden gelsin söz
sözde kalmasın hiçbir kelime
kalbin dili olsun ses 
kalbe değmeyen dile değmesin
kalbin safından öne adım atmasın 
hiçbir kelam.

birde
‘siz ey iman edenler
neden yapmadığınızı söylersiniz…’
uyarısını.

birde
‘siz ey iman edenler, 
neden kalbinizden geçmeyeni 
dilinizden geçirirsiniz…’
ikazını 
iyi anlamalı 

o zaman 
dille seslendirilen
kalbin sessizliğinde demlenmiş olsun
gönlün değirmeninde öğütülmeyen
öğüt diye dile düşmesin
bedeli ödenmeyen söz
iddia diye ortaya atılmasın

susamış, 
hem de dudakları çatlayasıya susamış 
birini düşünelim
onun su diye bağırışı kalpten gelir
hasretin sesidir o avaz
bedeli ödenmiştir 
su diye fısıldamaz susayan
suyu çağırır
suya doğru haykırır
suya doğru akar

ifadesi kırık da olsa 
makbuldür bu hece
susayanın ihtiyacıdır,iştiyakıdır
aşkıdır su

su var …
su var…
bu tek hecede 
bir ömürlük bir reverans saklıdır
tek nefeslik seste 
devasa bir varoluş sancısı kıvranır

kişi sevdiğiyle beraberdir cümlesi 
sadece Allah’la sözleşti diye elçi
ne kadar sevse de
eli yetişmiyor 
çare olamıyor
suyu eriştiremiyor dudaklarına

sevenlerinin de onun susuzluğuna 
su yetiştiremediklerini görüyor
sadece Allah’a verdiği söz geçerli
O’na gösterebildiği bir sırla ayağa kalkıyor 
kalıbıyla değil
kalbiyle var olmayı öğreniyor 
sevdiklerini ona sevdirenin 
Allah olduğunu öğreniyor

mutat sevme akitleri sona eriyor 
sadece Allah’ı seviyor
O’nu sevmenin bedelini 
sevdiklerinin ve sevenlerinin çaresizliğiyle ödüyor
sevdiklerinden vazgeçerek ispat ediyor
sahihleşiyor sevmeler
Allah’ım Seni seviyorum demeleri
dilinden kalbine doğru iniyor

kimselere gösteremediği
göstermek de istemediği bir sözleşme bu 
sessiz bir sırdaşlık 
elçiyi göklerin üzerine çıkaran 
onurlu bir ittifak
yeryüzünün tüm parçalanmışlığını onaran 
haysiyetli bir senetleşme
çileli bir akit
bir o kadar da izzetli…

başkalarından koptuğu her defasında 
O’nu yanında buluyor 
alışık olduğu beraberlikleri bozduğu her anında, 
O’nun yanında olduğunu görüyor 
gözün görmesiyle değil, 
gönlün görmesiyle görüyor 
bu ince gerçeği

çilesi çekilen, 
bedeli ödenen bir beraberlik bu
başka herkesten uzaklaşıp
O’na yaklaşıyor elçi
başka herkes çekiliyor etrafından

sahiden, Allah sevdiğiyle berabermiş
bu defa elçi
O’na kanıyor
O’nunla doyuyor 
O’na kalıyor sadece
O’nunla kalıyor yalnızca
O’nda kalıyor öylece

evvel baharlarımıza 
sarı yapraklarla dökülüyor artık 
kaybettiğimiz renkleri 
aramak ve bulmak kalıyor bizlere
arayacağız yitiğimizi
yedi kat yerin altında da olsa 

avluda bir kara çelenk. 
taziyeler mihrapta 
ağlamalıyız 
bugün hayaller  uğurladık uzaklara
muammaları çözmek
karanlıkları aydınlatmak için
bir mücadele ki nesiller adına
millet adına ve medeniyet adına

yücelere adanmış her bir kutsal
kutsal dışı her düşünce 
piramitler boyu her şuursuz debeleniş
amansız bir sancı
öyle bir dünya ki 
sonsuz çile

bir bedende iki yürek
bir nazenin
bir gökçek
bir güvercinde iki kanat
beyaz ve berrak...
bir şarkı ki buselik makamında 
hicezkar her nefes
cevher ve öz
çelik ve su

ıslak bir süzülüş tebessüm dolu dudaklardan
kıyamda bir ayet
kaidede bir tahiyyat
bir arkası yarın ki selam
küçük büyüğe, geçen durana 
süvari piyadeye, piyade oturana, az çoğa 
veren dil
alan dilden üstündür
kutlu elçiye verilen her  bir selam 

en kara akşamlarda 
bahtımıza en parlak doğan yıldızdır o 
yüreklerde şen sahnelerin perdesini 
açan da
kapayan da  

mutlu ise elbet mutludur gönüller
o mübarek selamla 
karları toprak eden 
yeşili yaprak edende 
hem sevgili  
hem sultandır o
canım efendimiz 
sevdiğimiz devletlu sultanımızdır o

*
resul-i ekrem 
uhud'a ordusuyla giderken 
bir azılı münafık onu bostanından geçirmek istememiş 
ya  muhammed… sen bir peygambersen şayet
bostanımı çiğneyip geçmek sana helal olmaz… demiş 
yerden bir avuç toprak alarak ilave etmişti
vallahi, bu toprağın 
başkalarını rahatsız etmeyeceğini bilseydim 
onu sana atardım

azılı münafığın bu küstahça hareketine 
sabredemeyen bir kaç müslüman
onu öldürmek istedilerse de efendimiz
bırakınız onu 
o, bir kördür
kalbi kör
kalp gözü kördür.

tebük harbi esnasında 
bir konaklama anında 
peygamber efendimizin devesi kaybolur
bütün aramalara rağmen bulunmaz
münafıklar derhal harekete geçerek
eğer, muhammed gerçekten bir peygamber olsaydı
devesinin nerede olduğunu bilirdi

bu sözlerini duyan efendimiz
evet, vallahi, ben ancak 
Allah'ın bana bildirdiğini bilebilirim
şimdi devenin nerede olduğunu bana gösterdi
deve filanca vadide, 
yuları bir ağaca takılı vaziyettedir 
gidip arayın 
resul-i kibriya’nın dediği vadide 
tarif ettiği şekilde deve bulunur

münafıklar zümresinin 
muzır faaliyetlerinden biri de
en kritik anlarda, 
müslümanları terk etmeleridir 
böylece onları 
sayıca zaif ve güçsüz durumda bırakmak 
morallerine menfi yönde tesir etmekti

uhud harbi esnasında 
baş münafık abdullah bin übey'in reisliğinde 
islam ordusunu terk eden bu münafıklar 
üç yüz kadar idiler 
islam ordusunun üçte biri kadar

bu hareketleriyle
düşmana karşı müslümanların sayılarını azalttıkları gibi
mücahitlerin moralleri üzerinde de tesir etmişlerdi 
bunun üzerine müslümanlardan bazılarında 
harbe karşı bir gevşeme hasıl olmuştu
hatta, geri dönmeye bile niyetlenmişlerdi
resul-i ekrem’in dirayeti 
Cenab-ı hakk'ın da inayetinin eseri olarak 
bu kararlarından sonradan vazgeçmişlerdi

aynı şekilde
hendek harbinin en kritik anında münafıklar
bize izin ver, evlerimize gidelim
evlerimiz müdafaasızdır.diyerek 
peygamberimiz (s.a.v.)'e müracaat etmişlerdi

o sırada sa'd bin muaz hazretleri 
peygamber efendimizin huzuruna gelerek
ya resulallah bunlara izin verme 
vallahi biz ne zaman bir musibete uğrasak
sıkışık bir durumla karşı karşıya kalsak 
onlar hep böyle yaparlar 

tebük seferinde de aynı şeyi yapmışlardı
sefer için hazırlıklar yapıldığı sırada
onlardan bir cemaat
bu sıcakta sakın cihada çıkmayın diye 
müslümanların morallerini bozmaya çalıştıkları gibi 
efendimize de müracaat ederek 
sefere katılmamak için izin istediler 
seksen kadarına izin verildi

kur'an-ı kerim onların bu durumlarından 
şöyle bahseder
‘resulullaha karşı gelerek seferden geri kalanlar 
evlerinde oturdukları için sevindiler
Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat etmek ise 
onların hoşlarına gitmedi de, 
bu sıcakta cihada çıkmayın . dediler

sen,cehennem ateşi daha sıcaktır de.
keşke anlayabilselerdi 
bırak biraz gülsünler
sonra çok ağlayacaklar
bu onların kendi kazandıklarının cezasıdır.’

aynı seferde abdullah bin übey,
münafıklar ve yahudi müttefikleriyle birlikte 
islam ordusuna katılıp 
seniyyetü'l-veda tepesine kadar gelip 
orada karargâh kurduğu halde, 
sonradan islâm ordusuyla gitmekten vazgeçti 
beraberindekilerle medine'ye döndü

kendisine tabi olan münafıklar
 yahudi müttefikleriyle döndüğü yetmiyormuş gibi
mücahitlerin de cihat aşkını 
aklınca gevşetmek için şöyle konuşuyordu

muhammed güç durumda,
şiddetli sıcaklarda 
çok uzak diyarlarda 
beni asfarlarla 
bizanslılar  savaşacak 
herhalde muhammed
bizanslılarla çarpışmayı oyuncak sanıyor
vallahi, onun ashabını, bir sabah, 
ikişer ikişer iplere bağlanmış olarak 
görür gibiyim sanki

bu yıkıcı, 
müslümanları arasına fesat tohumu atıcı
müslümanları ve resul-i ekremi küçümseyici 
muzır davranışlara rağmen 
efendimiz bunlara
müşrik ve yahudilere karşı 
takındığı tavırdan farklı bir muamele
farklı bir siyaset takip etmişti

çoğu zaman 
abdullah bin übey'i toplantılara çağırmış 
onunla istişare etmiş
onlara karşı muamelesi 
hemen hemen her zaman 
af ve müsamaha çerçevesinde olmuştu

beni müstalık gazasında
reisleri abdullah bin übey
resulullah ve müslümanları kastederek 
hakaretvari konuşunca 
buna dayanamayan  hz. ömer
ya  resulallah müsaade buyur da 
ibni übey'in boynunu vurayım.

resulullahın cevabı şu olmuştu
hayır olmaz ya ömer 
işin iç yüzünü bilmeyen halk
muhammed ashabını öldürüyor diye 
konuşmaya başladıkları zaman 
hal nice olur

öldürülmesini emredecek olursam 
onu öldürürler
ancak  çok geçmeden medine 
onun yüzünden 
pek çok sarsıntılara uğrar

yine beni müstalık seferi esnasında 
übey'in oğlu samimi müslüman hz. abdullah
efendimizin  huzuruna gelip
ya resulallah, babamı öldüreceğini haber aldım
eğer bu işi gerçekten yapacaksan
bırak onu ben öldüreyim 
efendimizin (a.s.m.) 
hayır, ona karşı yumuşak davranınız
aramızda olduğu müddetçe 
ona iyi arkadaşlık ederiz

resul-i ekrem 
ölümüne kadar übey’e  son derece müsamahalı 
ve kadirşinas davrandı
hatta ölümü anında bile
ona iyilik etmekten geri durmadı
gömleğini kefen olarak sarılmak üzere verdi 
başta hz. ömer olmak üzere 
bir kısım sahabilerin itirazlarına rağmen 
cenaze namazını da bizzat kıldırdı

resul-i kibriya 
hem abdullah bin übey'e 
hem de sair münafıklara karşı takip ettiği 
bu af, müsamaha ve iyilik yapma siyasetinin neticesi
bine yakın münafık, 
hulus-u kalple 
gerçek müslümanlar safına geçmişti.

mescid-i dırar'ın yıktırılması acı bir misaldir
onlar, bu mescidi aslında 
içinde ibadet etmek için deği
islam cemaatının aleyhinde bazı fikirlerin geliştirilmesi
bazı planların serbestçe kurulması için inşa etmişlerdi
resul-i ekrem bu gayelerini bildiğinden
derhal yıktırılmasını emretmiş
emir, anında yerine getirilmişti

bir seferinde, 
münafıklardan bir grubun 
aralarında toplanıp gizlice konuştuklarını gören efendimiz
hemen yanlarına varıp
siz, şu şu maksatla bir araya geldiniz
şunları söylediniz
kalkın Allah'tan af dileyin
ben de sizin için af diliyorum.demişti

kur'an-ı kerim onların bu durumlarını da 
bize haber verir
onları gördüğünde cüsseleri hoşuna gider
konuştuklarında sözlerine kulak verirsin
onlar elbise giydirilmiş kütükler gibidir
her gürültüyü aleyhlerine sanırlar

redfer

( Dilden Kalbe başlıklı yazı redfer tarafından 29.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu