Yazın o kavurucu sıcağında arabamla giderken radyoda
çalan şarkılara eşlik ediyordum,yada etmeye çalışıyordum.
Şehre girmeden çevre yolunu takiben şehir dışındaki
hastanenin oto parkına arabamı park ettim. Eşim sırtımı şöyle bir yokladı ve
“çok terlemişsin üstündekileri çıkar yoksa hasta olacaksın” dedi. Böyle
durumlarda eşim her zaman arabamda bir çanta içinde birkaç adet iç fanilası ile
külot , tişört veya gömlek bulundururdu. Arabamın yanında etraftakilerin
bakışlarına aldırış etmeden fanila mı ve tişörtümü değiştirip hastanenin
ziyaretçi giriş kapısına yöneldim. Hem pazar hemde ziyaret günü olduğundan
kalabalıktı. Burada diğer hastaneler
gibi ziyaret belirli saatlerde değildi. Kurallara uymak kaydıyla hasta
yakınları her zaman ziyarete gelebiliyorlardı.
Giriş kapısının yanında beklerken
içimden bir ses”Hadi gir ziyaret et” diyorsa da dedi başka bir ses de “boş ver
dön git” diyordu. “Hadi girelim” dedi eşim. “Gel şu ağacın altına oturalım da
biraz soluklanalım” dedim. “Bırak şimdi soluklanmayı hadi girelim”
Kapıdaki kalabalık arasında eşimle birlikte
hastaneye girip hasta koğuşlarının olduğu katlara çıkmak üzere asansörlere
doğru yürümeye başladık.
Biz iki kız bir oğlan orta halli memur ailesinin
çocuklarıydık. Kardeşler olarak birbirimizi sever ve kollardık. Küçük kız
kardeşim öğretmen oldu öğretmenle evlendi. Ben devlet dairesinde memur olarak
görev yapıyordum. Ortanca kız kardeşimiz ise bir bankanın muhasebe müdür
yardımcısı oldu ve bankanın müdürüyle evlendi.
Eniştemiz iki oğlan kardeşti ve hali vakti oldukça
iyi idi. Eniştenin memleketinde epeyi arazileri vardı.Bunların yanında da başka
gayrimenkulleri de vardı. Yani eniştemiz çok varlıklı biriydi.
Enişte sessiz sakin konuşmaktan ziyade dinlemeyi
seven efendi biriydi.
Bir erkek çocuk ile bir kızları oldu. Bizim kız
zaman içinde belirgin olarak değişmeye başladı. Gerçi çocukluğumuzda da bazı
şeylere burun kıvırır,kapris yapardı . Zor beğenen biriydi. Çocuklarının ikisi
de Üniversiteyi bitirdiler. Bu arada bizim kız kardeş çok değişmişti. Neredeyse
onu ziyaret etmek için bizden kim olursa olsun sanki randevu almak gerekiyordu.
Annemiz ve babamızda ölünce kalan bir evin
paylaşılması sırasında çıkarttığı hiç yoktan bir bahanelerle kopmak üzere olan
ipleri iyice kopardı.Gerçi sonunda anlaşma olmuştu ama bizim kız bana küsmüştü.
Bu arada erkek çocuk iyi bir üniversiteyi
bitirdi,yurt dışına doktorasını da yaptıktan sonra iyi bir şirkette iş buldu.
Kız ise oda üniversiteyi bitirdi ve bizim kardeşin tüm itirazlarına rağmen orta
halli bir kişi ile evlendi. Burnu havalarda olan kardeşim kızının düğününe bizi
çağırmadı. Zaman zaman duyduklarıma göre kız kardeşimin kızının kocası
kendisinin başından beri hor görüldüğü gerekçesi ile kardeşime başlarda gizli
ama sonraları açıktan tavır almaya başlamış.
Bir müddet sonra enişte rahmetli oldu. Onun
cenazesine dahi çağrılmadık. Neden sonra eniştemin vefat ettiğini
başkalarından öğrendim.
Bizim kız , çocukluğumuzda olmayan ama daha
sonraları nasıl edindiyse edindiği kendi katı kurallarını uygulamaya devam
edince çocuklarda yavaş yavaş kopmaya başlamışlar. Bir müddet kardeşim
çocuklarına mirastan mahrum ederim baskısıyla tehdit etmişse de herhalde çocuklar
sonraları paraya da önem vermemeye başlamışlar.
O burnu büyük,küçük dağları ben yarattım, benim
param var ben istediğimi yaparım düşüncesi yerini yavaş yavaş yerini ben ne
yaptım pişmanlığına terk etmeye başlamıştı.
Ev işlerine yardımcı bir bayanla işler ne kadar
sağlıklı yürürse bir zaman öyle gitmiş. Zaman içinde hastalanmış. O sevilmeyen
damadı tarafından doktor doktor dolaştırılmış . Artık kısa bir ömrünün kaldığı
gerçeğini sonunda öğrenmiş.
Daha önce havalarda dolaşan kardeşimin ayakları
yere basmaya başlamış ama bir bakmış etrafında ne küçük kız kardeşim nede ben
varım. Sadece oğlu ile o sevmediği damadı ve kızı var.
Hastane koğuşlarında yattığı o bitmez tükenmez
bilmez çok uzun gecelerde özel koğuşunda gözlerini tavana dikip geçmişi acı acı
hatırlayarak yaptıklarının tüm bunlara değip değmediğini sorgular olmuş.Hayatta
olan abisi ile kardeşini arayacak ama arama cesaretini bir türlü kendinde
bulamıyormuş. Damadı kardeşimden habersiz bir gece hem beni hemde küçük kız
kardeşimi arayıp durumu anlatıyor. Kayınvalidesinin bizleri arayacağını ama
daha önce yaptıklarından utandığından bizleri arama cesaretini kendinde
bulamadığını söyledi.
Bende ilk eşimin vefatından sonra yeniden
evlenmiştim. Bu hanımım da kardeşimle iyi niyetle diyaloğa girmeye çalışmışsa da
kardeşimin telefon konuşmalarında iyi niyetli görünmesine rağmen hiç bir iyi
adım atmamıştı. Zaten kardeşim oğlumun düğününe ve benim ilk eşimin vefatına da
gelmemişti. Hatta bir bayramda “ Sen büyükte olsan kardeşini ziyarete gidelim”
diye onun evine gitmiştikde evde yoktular geri döndük. Bir gün küçük kardeşim
bizi ziyarete geldiğinde eşim öteki kardeşim içinde bazı hediyeler koymuştu ama
tam kapıdan çıkarken telefonla küçük kardeşimi arayan diğer kardeşim” eğer
abimlerin bana yolladıklarını alır ve bana getirirsen seninle de ilişkimi
keserim” diye tehdit etmesine rağmen küçük kardeşim”olsun ben götüreyim belki
ikna ederim” demişti,ama yinede almamış.
Sahip olduğu zenginlikle sonradan edindiği
huylar, ayaklarının altındaki kumları o farkında olmadan yavaş yavaş onu zaman
içinde tam bir yalnızlık içine çekmişti.İşte bir zamanlar kendinde var olan
mevki ve daha çok para için etrafına kırıcı olan kardeşim şimdi hastanede gün
sayıyordu.
Asansörle ineceğimiz kata geldiğimizde Onkoloji
servisinin bekleme salonunda yeğenimi gördüm. Yeğenimi son gördüğümde Orta
okulu yeni birmiş Liseye başlayacaktı. O tanıdı beni. Yanındaki kişide eşiymiş.
Oturduk başladı ağlamaya. Annesinin beni çağırdığından haberleri yokmuş. Ama
yalnız kaldığında gözleri dolu dolu olduğunda “ne var?” diye sorulduğunda “ yok
bir şey!” deyip geçiştiriyormuş. Oda yaptıklarından bin pişman ama bir türlü
bizi aramak için eli telefona gitmiyormuş.
Annesinin yaptıklarının kusuruna bakmamamızı
söylüyordu Çok kısa zamanı varmış.
Kardeşimin kaldığı özel odaya gitmek için ayağa
kalktığımızda,bana ve aileme daha önceki yaptıkları aklıma geldikçe ayaklarım
sanki geri geri gidiyordu.
Eşim “ Gidelim” dedi. Bekleme salonu
ile kardeşimin yattığı odaya kadar geçen o çok kısa sürede tüm yaşadıklarımız
bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti.
Özel odanın kapısına geldiğimizde” müsaade
ederseniz ben yalnız girmek istiyorum” dedim.Kardeşimi yaklaşık18 senedir
görmüyordum. “Sizler beni bekleme salonunda beklermisiniz?” dedim. Kardeşimin
kapısı aralıktı.Bir müddet kapının önünde durup üstüme başıma çeki düzen
verdim. Girip girmemek arasında tereddüt ederken nasıl olduysa kapıyı yavaşça
açtım. Kardeşim tam kapının karşısında pencerenin yanında yatıyordu. Kolunda
serum, ağzındaki maske ile de oksijen veriliyordu. Soluk alıp vermesinde
bellikli epey zorlanıyordu.
Kapının önünde ne kadar süre öylece kaldım
bilmiyorum. İçeri girdiğimde kardeşim kafasını hafifçe bana doğru çevirdi ve
öylece kalakaldı. İçeri çökmüş ,pişmanlık anlatan gözlerinden yaşlar akmaya
başlamıştı. Konuşamıyordu ama gözleriyle,yüz ifadesiyle sanki benden özür
diliyordu.Kolunu kıpırdatacak hali yoktu. Bir zamanlar paraya dayalı kuvvetiyle
etrafını ezip geçen o kadın şu yatakta yatan kişimiydi ? O heybetli,küçük
dağları ben yarattım edasında olan kadın gitmiş, onun yerine saçları dökülmüş
zavallı aciz bir kadın gelmişti.
Bir müddet yatağının yanında öylece dikildim.
Eskiden kalma bir iç güdüyle sarılacak olsam sanki beni elleriyle yavaşça iten
o kadın,kardeşim aklıma geliyordu.Bir müddet ne yapacağımı bilmeden öylece ona
baktım. Oda bana bakıyordu. Ne bir şey söyleyebiliyordu nede bir hareket
yapabiliyordu. Ağlamasını bile gururundan beceremeyen kardeşim nasıl olduysa
şimdi sessizce akan gözyaşılarına aldırmadan ağlıyordu. “Geçmiş olsun abla!”
kafamı çevirdiğimde hemen arkamda küçük kız kardeşim duruyordu. Oda ağlamaya
başlamıştı. Yavaşça çömelerek elini avuçlarımın içine aldım. Senelerdir hiç
görmediğim sevgi pırıltıları vardı gözlerinde. Tokalaşırken, sarılırken mikrop
kapacak diye kaçan kadın,olan son gücüyle avuçlarımın içindeki eli ile ellerimi
tutmaya çalışıyordu. Benimde gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Serum takılı
eliyle güçlükle ağzındaki oksijen maskesini çıkardı diğer elini güçlükle havaya
kaldırdı,küçük kardeşimi işaretle yanına çağırdı. Bir eli benim avucumda diğer
eli küçük kardeşimin avucunda bir müddet öylece kaldık. Nasıl olduysa oldu ben
ve küçük kız kardeşim yatakta yatan kardeşimizi sevgiyle kucaklamak istedik.
Oda bunu istiyordu ama gücü yoktu. Yatakta bir yumak olmuş ağlıyorduk. Odaya
giren hemşirenin ikazıyla neden sonra ayrıldık ve kardeşimin yatağının kenarına
oturduk. “Teyzeciğim bak kardeşlerin gelmiş” dedi hemşire hanım. Ama
kardeşimizin konuşmaya mecali yoktu. Sadece gözleriyle konuşuyordu.Eşimde odaya
geldi. “Bak buda benim eşim” dedim memnun oldum dercesine hafifçe gözlerini
kapadı açtı.
Senelerdir hasret kaldığımız kardeş sevgisine
demek bu hastane odasında son verecekmişiz. Gerçi o bizimle tek kelime
konuşamadı ama geçmişinden özür dilediği her halinden belli oluyordu.
Peki, yıllarca bir kor gibi yakan kardeş sevgisi
bu hastane odasında bitti mi ?
Bu gün kardeşimizi defnettik,eve
döndüğümüzde yeğenim bir mektup uzattı. “ Dayı bunu annem siz hastane ye
gelmeden birkaç gün önce yazdı ve ben vefat ettikten sonra abime ve kardeşime
verirsiniz diye tembih etti” dedi.
Ben bir kenara çekildim, mektubu açtığımda çok
kısa bir yazı vardı:
Sevgili abiciğim!
Beni affedebilecek misin, eğer senin üzerinde
hakkım varsa hakımı helal ediyorum, pek yüzüm yok ama sende bana hakkını helal
edermisin abiciğim ?
Kardeşin.
Ne olursa olsun aramızda ne geçerse geçsin biz
kardeştik, nasıl helal etmem.!
Kamil ERBİL