Kabristan
Elindeki çepin ile kabrin üzerini
düzeltmeğe başladı.Kabrin sağını solunu topluyor,bazı otları temizliyor ve
kazıyordu.Kazı esnasında topaç haline gelmiş olan toprakları da elleri ile
ufalıyor , kabrin üzerini düzeltiyordu.Ilık bir sonbahar gününün öğleden
sonrasında terlemişti.Elindeki çepini bir kenara bıraktı,elini beline koyarak
şöyle bir doğruldu. Uzun zaman eğilerek çalışması sonucu beli biraz ağrımıştı.
Terleyen yüzünü cebinden çıkardığı mendil ile sildi.Her iki elinide yarım
yumruk haline getirdi ve ellerini beline koydu.şöyle geriye doğru doğruldu ve
yüzünü buruşturup,ağzını büzerek derin bir “oooof!” çekti...Yorulmuştu.
“Merhaba abi hoş geldin” .Başını
çevirdi.Kabristan bekçisi idi. “Hoş bulduk,nasılsın?” dedi. Adam “sağol abi
iyiyim” dedi.Konuşurlarken az ilerideki taze mezara gözü takıldı adamın.Birden
heyecanlandı. “Kim bu?” dedi.Mezarlık bekçisi ise “Abi hani bir bayan vardı ya
senin gibi her hafta buraya ziyarete gelirdi hani,işte o kadın.Dün getirdiler.”
dedi bekçi.Adam bir an başından aşağı kaynar sular döküldüğünü sandı.Başı döndü
gözleri karardı,tutunacak bir yer aradı,sendeledi. Bu durumun farkına varan
kabristan bekçisi adamın koluna girdi ve az ileride ziyaretçilerin dinlenmesi
için mezarlar arasına yol kenarlarına konan banka götürdü.Oturmasına yardım
etti.Adam hala kendinde değildi. “Şu suyu iç abi” dedi bekçi. Adam hiç bir şey
söylemeden sudan birkaç yudum içti.Hala tam olarak kendinde değildi. Bir zaman
sonra dalgın dalgın ; “iyiyim,iyiyim” sözleri çıktı. “Biraz oturursam
geçer”dedi.Adam oturduğu banka iyice yaslandı ve gözlerini yeni kazılmış mezara
dalgın dalgın dikerek uzaklara çooook uzaklara gitti...
Kışın haftada bir gün Cumartesi'leri
,yazın ise haftada enaz iki kere kabristana gider , yakınlarının mezarlarını ziyaret
eder,onların mezarlarını düzenler,çiçeklerini sulardı.Mezarlık görevlileri
artık enaz her hafta bir kere gelen bu adamı iyice tanımışlar onunla arkadaş
olmuşlardı.Bazen her zaman geldiği ziyaret günlerinde gelemez ya bir sonraki
gün yada bir önceki gün gelirdi.Ama bu zamana kadar gelmediği hiç olmamıştı..
Yine böyle bir Sonbahar'da bir
Cumartesi günü öğle namazından sonra arabasına atlayıp kabristana gitmişti.Arabasını park yerine
park ettikten sonra içeri girerken mezarlık bekçisi;
“Hoş geldin abi nasılsın?” dedi.Adam hafif güldü
“sağol sen nasılsın?” dedi. Bekçi “bir şey lazımmı abi,çepin gibi ,iskemle gibi?.”
Adam “yok teşekkür ederim” dedi.İbriklerin yanına gitti iki adet sağlam plastik
ibriklerden aldı. Mezarlar arasında çeşmeler vardı. Biraz bekçi ile sohbet
edeyim diye düşündü. Az ilerideki çeşmelere doğru yürüdü.İki çeşmeyi açıp iki
ibriği doldurmaya başladı. Aynı zamanda da bekçi ilede laflıyordu.”Doldu abi”
dedi bekçi. Adam çeşmeleri kapattı “gideyim,dolaştıktan sonra laflarız” dedi.
“Olur abi” dedi bekçi. Adam o güzel sonbahar gününde ağaçlardan yerlere dökülen
renk renk yaprakların üstüne basa basa kabirlerin arasında ilerlemeye
başladı.Yerlere düşen o renk renk kuruyan yapraklara her basışında çıkan o
muhteşem hışırtı sesleri çok hoşuna gidiyordu.
Kabrin yanına geldiğinde mezarın
üzerini elleri ile düzeltti. Önce mezar taşlarını iyice elleri ile yıkadı,sildi
ve mezarın üzerine su dökmeye başladı ki, İşte tam bu sırada az ileride bir
mezarın ayak ucuna oturmuş elindeki kuran’ı okuyan,aynı zamanda da göz
yaşlarına hakim olmaya çalışan bir bayana gözü takıldı.Fark ettirmeden adam hem
mezarını suluyor,hemde az ilerideki kadını gözetliyordu.Kadının bulunduğu mezar
daha yeniydi,bir kaç günlüktü. “Eğer eski olsaydı bunu görürdüm” diye içinden
geçirdi adam.
Bir müddet mezarın başında kaldıktan sonra adam
mezarın başından tam ayrılacaktı ki, kadının yanlamasına başında bulunduğu
mezarın yanına düştüğünü gördü.Bekçide geldi ve kadını kaldırdılar.Kadının hala
gözleri yaşlı idi ve boş gözlerle etrafına bakınıyordu. “Su getir” dedi adam
bekçiye. Bekçi koştu bir bardak su getirdi.Adam kadını aldı az ilerideki
bank’ın üzerine oturtturdu. Suyu içmesi için kadına verdi.Kadın bir kaç yudum
sudan içti “iyiyim” dedi.Banka dayandı,başını iki elinin arasına aldı,baş
örtüsünü, üstünü başını düzeltti. Boş gözlerle etrafına bakınıyordu.Adam şimdi
“Nasılsınız?” dedi. Kadın “İyiyim” dedi ,kısık bir sesle. ”Hanımefendi” dedi
adam. “Biraz oturun dinlenirseniz kendinize gelirsiniz” dedi.
Adam kadına şöyle bir baktı 45-50 yaşlarında
hayatın tüm acıları sanki bu bayanın yüzünde toplanmıştı.Sonbahar’ın o hafif
serin ve kabristanın o muhteşem sessizliği içinde kadın bir müddet daha
oturdu,kalkmak istediğinde tekrar sendeledi .Adam,”Acele etmeyin, lütfen
dinlenin” dedi .Kadın başını adama çevirdi ve sesizce boş gözlerle baktı,iki
eliyle baş örtüsünü tekrar düzeltmeye çalışırken, “Merak etmeyin bir şeyim yok
geçer” dedi.Adam da “Acele etmeyin ,lütfen” dedi.
Bir zaman sonra kadın tamamen kendine
geldiğinden emin olunca adam bu mezarın kimin olduğun sordu .Kadın başını
mahzun ve üzüntülü bir şekilde başını hafifce mezara doğru çevirirken
yanaklarından aşağıya süzülen göz yaşlarına hakim olamıyordu. Adamla bekçi
telaşlandılar adam, “Galiba sormakla hata ettim,derdinizi tazeledim” dedi.Kadın
yaşlı gözlerindeki yaşların görülmesine aldırış etmeden,sanki çok derinlerden
gelen bir sesle;”Siz üzülmeyin anlatmak istiyorum ,belki biraz açılır,
rahatlarım” dedi.
Adamla bekçi kadının tam karşısındaki
banka oturdular.Kadın çantasını açtı, çıkardığı mendille gözlerindeki yaşları
sildi. Tekrar başını hafifçe mezara doğru çevirdi,derin bir nefes aldı ve
anlatmaya başladı:
“Burada yatan benim oğlum. Babamız uzun zaman
önce vefat etti. Hayata oğlumdan başka hiç kimsem yoktu.Halimiz vaktimiz iyi
idi. Askerliğini yapmak için komando olarak doğuya gitti. Bir kaç ay sonra bir
çatışmada öldüğü haberi geldi.İşte benim sahip olduğum o tek varlıkta şu
ileride mezarda yatıyor .Evladım orada yatıyor. Artık tek başımayım” dedi.Derin
bir iç geçirdikten sonra dalgın ve boş gözlerle başını oğlunun mezarına cevirdi
yavaş bir sesle “İnşallah onu fazla bekletmem” dedi. Tekrar gözlerinden
yanaklarına doğru yaşlar boşalmaya başladı.Mendille silmeye çalışıyordu.Artık
kendine hakim olamıyor,hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.Kadını sakinleştirdik Bir
müddet daha oturduktan sonra bir taksi çağırmamızı istedi ve gelen taksiye
binerek uzaklaşırken taksinin içinde hala ağladığı fark ediliyordu.
Bu olaydan sonra bir kaç defa daha,ziyaret
ettiğimiz mezarlar yakın olduğundan merhabalaştık.
Hanımla sohbet etmeye başladık.Artık birbirimize
acılarımızdan dolayı yakınlaşmıştık.Sanki kırk yıllık dost
oluvermiştik.Acılarımız bizi çok iyi iki arkadaş yapmıştı.O geldiğin de ben
yoksam o beni arar,selam ve haber bırakır;ben geldiğimde o yoksa ben onu
arar,selam ve haber bırakır olmuştuk.Birbirimizin mezarlarını diğerimiz yokken
çiçekleri sular ve bakımını yapardık.
Mezarlık bekçisi eliyle adamı sarstı “Abi çok daldın galiba?” dedi.Adamda yavaş yavaş yere dalgın dalgın bakan gözlerini kaldırıp,sanki çok uzaklardan ve derinden gelen bir sesle; “Hatırlıyormusun bu kadını ilk gördüğümüzde mezarın başında bayılmıştı da bu banka taşımıştık hatırladın mı ha hatırladın mı?” dedi. Bekçi “Hatırlamazmıyım abi” dedi.Her ikiside sessiz kaldı ve adam sendeleyerek ayağa kalktı “Bir fatiha okuyayım” dedi ve mezarın başına doğru gitti.Mezarın başında fatiha okuyan adamın ağzından dualar,gözlerinden de etraftan saklamaya bile gerek görmediği yaşlar dökülüyordu.
Mezarlık bekçisi baktı,baktı,başını hafifce; “Hay Allah!” der gibi
salladı ve kulübesine doğru yürümeye başladı.
Kulübesine doğru yürürken onun da
gözünden saklamaya bile gerek görmediği yaşlar akıyordu...
Kamil ERBİL