OLUR MU BÖYLE OLUR MU KARDEŞ KARDEŞİ VURUR MU-4. BÖLÜM- O GÜN BU GÜNDÜR BU MİLLET BİRBİRİNE İNANMIYOR.
Tahkikat Komisyonu, tamamı Demokrat Parti Milletvekillerinden oluşan 15 Kişilik bir meclis komisyonuydu.
Bu komisyonun kurulma amaçları da şöylece açıklanmıştı: ( Mümkün olduğu kadar özetleyerek yazıyorum. 19.4.1960 tarihli, 10484 sayılı Resmi Gazete’ den.)
Cumhuriyet Halk Partisinin, 1. Meşru iktidarı, alelumum Devlet vazifelilerini, Türk kadınlarını, dost ve müttefiklerimizi en iğrenç isnatlarla kötüleme usulleri de dahil olmak üzere, çeşitli gayrımeşru ve kanun dışı yollarla halkı kanunları ihlale, kanuni tedbirlere karşı mukavemete teşvik ve tahrik etmek,
2. Kendi partililerini silahlandırarak iktidar partisi mensupları üzerinde baskı kurmak, böylece kanlı kardeş kavgalarına zemin hazırlamak,
3- Orduyu siyasete bulaştırmaya teşebbüs etmek. Böylece ordu mensuplarını ve asayiş kuvvetlerini vazifelerini ifadan alıkoymak,
4- Halkı '' Bizim Radyo'' adını verdikleri bir Komünist radyoyu dinlemeye zorlamak. Bu radyo vasıtasıyla halka kötü fikirler aşılamaya çalışmak,
5- kanun dışı faaliyetlerini kamu oyuna haklı göstermek için vatandaşları kandıran olumsuz propagandalar yapmak,
6- Yukarıda sayılan faaliyetleri tesirli kılabilmek için hücre tipi gizli teşkilatlar kurmak,
.........''yukarıdan beri tafsilatı ile arz edilen ahvalin önlenmesi ni gayrimümkün kılmakta olan sebeplerin mahiyetini tetkik ederek( araştırarak) elde edeceği neticeleri Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek üzere” Tahkikat Komisyonu kurulacaktır.''
Evet, CHP'yi peşin peşin suçlu ilan eden Tahkikat Komisyonu bu amaçlarla kuruluyordu ama dananın kuyruğu 28 Nisan 1960'da Resmi gazetede yayınlanıp yürürlüğe giren ''TBMM Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Selahiyetleri Hakkında 7468 Sayılı Kanun'' sebebiyle koptu.
Bu kanun, komisyona şu yetkileri veriyordu:
1- Tahkikatın selameti açısından her türlü neşriyatın yasaklanabilmesi
2- Neşir yasağına uyulmazsa süreli ya da süresiz yayının basımı ve dağıtılmasının yasaklanması
3- Gerekli hallerde yayınların basıldığı matbaaların kapatılması
4- Gerekli görülürse her türlü evrak ve belgeye el konulması
5- Siyasi mahiyet arzeden toplantı, hareket, gösteri ve emsali faaliyetler hakkında tedbir ve karar alma yetkisi
6-Tahkikatın selametle intacı için lüzumlu göreceği bilcümle tedbir ve kararları ittihaz etmeye ve Hükümetin bütün vasıtalarından istifade eyleme yetkisi.
Tahkikat Komisyonu, Dünya üzerinde hiç bir muhalefetin kabul edebileceği bir şey değildi çünkü bu komisyon tam anlamıyla İttihat ve Terakki mantığı taşıyordu: '' Suçlunun idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine. ''
Böyle bir kanunun çıkacağı 18 Nisan 1960'dan itibaren bekleniyordu o sebeple on gün sonra 28 Nisan'da kanun çıkınca başta bir kısım üniversite gençliği olmak üzere ve özellikle İstanbul ve Ankara'da protestolar başladı.
Evet, kanunun resmi gazetede yayınlandığı gün özellikle İstanbul ve Ankara ayaktaydı.
İstanbul Üniversitesi bahçesi içinde başlayan eylem kısa sürede Bayezıt Meydanına taştı. Bu eylemler sırasında da Turan Emeksiz adlı öğrenci polis tarafından seksen bir ( Rakamla 81 ) kurşunla öldürüldü (!) [ Oysa kim tarafından öldürüldüğü bilinmiyordu ve tek kurşunla öldürülmüştü.]
Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz böylece ilk Hürriyet Şehidi (!) okurken hemen ertesi gün yani 29 Nisan 1960'da Sultanahmet Meydanında yapılan gösterilerde Nedim Özpolat adındaki İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi öldürülmüştü. Daha doğrusu kendi kendini öldürmüştü. Hareket halindeki bir tankın üstüne çıkan Nedim Özpolat, dengesini kaybederek düşmüş ve tankın paletleri altında ezilerek feci şekilde polis tarafından kurşunlanarak (!) öldürülmüştü.
Ok yaydan çıkmıştı resmen. Hükumet 29 Nisan 1960'da İstanbul ve Ankara'da Örfî İdare ( Sıkıyönetim) ilan etti ama kimsenin sıkı yönetimi salladığı da yoktu işin doğrusu.
İşte o günlerde üniversite öğrencileri ve o günlerin aydınları, sanatçıları arasında bir parola sloganlaşmıştı: 555K.
555K, Beşinci ayın beşinde saat beşte Kızılay'da anlamına geliyordu. Yani 5 Mayıs 1960'da saat beşte Ankara-Kızılay'da toplanıp hükumeti ve icraatlarını protesto edeceklerdi.
5 Mayıs 1960'da gerçekten de Kızılay'da Yüzbinler toplandı gazetelerin haberlerine göre. ( Aslında yıllar sonra bizzat CHP'nin bir dönem Genel Başkanlığını yapmış Altan Öymen'e göre 200 kişi kadardı bu topluluk ama sayıları artmıştı daha sonra. )
Yanında Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve TBMM Başkanı Refik Koraltan olduğu halde Havaalanından dönen Adnan Menderes, arabayı durdurup Güvenpark önlerinde yürüyen grubun karşısına geçti ve '' Ne istiyorsunuz? '' Diye sordu.
Gruptan bir genç Adnan Menderes'in yakasına yapıştı ve '' Hürriyet İstiyoruz. '' Dedi.
Adnan Menderes '' Bir Başbakanın yakasına sarılıyorsunuz, bundan âlâ hürriyet olur mu?'' Diye cevap verdi.
O genç nedense hep Deniz Baykal olarak anlatıldı oysa o değildi. Adnan Menderes'in yakasına sarılan genç o eylemin içinde yer alan şair Cemal Süreya'ya göre Vedat Dalokay'dı.
5 Mayıs 1960 Adnan Menderes'in uyanmasına sebep olmamıştı maalesef. Oysa sık sık uyarılıyordu '' Bugün arkanda görülen ordu çok yakında sana darbe yapacak hatta seni öldürecek.'' Diye
5 Mayıs 1960, Adnan Menderes'i uyandırmadı da 21Mayıs Uyandırdı mı?
Evet, 21 Mayıs 1960'da 200 Kadar subay ve 200 Kadar harp Okulu öğrencisi Ankara'da bir gösteri yürüyüşü yaparlar ve hükumetten isteklerini dile getirirler.
Hükumetin derhal istifa etmesi ve bir an önce yeni seçimlerin yapılması ( İsmet Paşa'da sık sık bu isteklerde bulunmaktadır ve hatta 27 Mayıs ihtilalinden sonra ''Hükumet seçim kararı alsaydı bu ihtilal olmazdı.'' Demiştir. )
Tüm işaretler bir askeri darbenin yapılacağını gösterdiği halde ve 24-25 Mayıs 1960'da Harp Okulu artık resmen darbe karargahı haline gelmişken Adnan Menderes hâlâ bu asker mi darbe yapacak, bu asker mi beni öldürecek?'' Diyordu.
Haklıydı (!) Asker 27 Mayıs 1960'da Konya'ya gitmek üzere Eskişehir'den hareket ettiğinde arabasını Eskişehir-Kütahya yolunda durdurdu ama hiç bir asker ona kurşun sıkmadı. Sadece ellerine kelepçe vurdular ve Eskişehir Sıkıyönetim komutanı Bedri Kireçtepe tüm vatandaşlara bir tebligat yayınladı:
'' Adnan Menderes, beraberinde 12 Uçak dolusu altınla yurt dışına kaçarken yakalandılar ''
İşte o günden sonra bu ülkede bir daha iktidar yanlıları muhalefet yanlılarının ''Allah Birdir '' demelerini bile şüpheyle karşılayıp hiç bir dediklerine inanmamaya başladıkları gibi aynı şekilde muhalefet kanadı da İktidar yanlılarının hiç bir dediğine inanmamayı gelenek haline getirdiler. Bir de 4 Haziran 1960'da ''Cesetler, yem makinalarında kıyılıp toz haline getirilmiş.'' Haberi vardı. İşte bu iki haberden sonra bu ülke vatandaşları birbirlerine inanmıyorlar, güvenmiyorlar. İktidar yanlıları muhalefet yanlılarının, muhalefet yanlıları da iktidar yanlıların her türlü kötülüğü yapacağına inanıyor.
Biter mi hiç? Devam ediyoruz.
(
O Gün Bu Gündür Bu Millet Birbirine İnanmıyor. başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
6/2/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.