Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 4.06.2025
Güncelleme Tarihi : 4.06.2025
Okunma Sayısı : 257
Yorum Sayısı : 7
Atatürk'e  Bile  Yapılmayan  Cenaze  Töreni
OLUR MU BÖYLE OLUR MU KARDEŞ KARDEŞİ VURUR MU-6. BÖLÜM-ATATÜRK'E BİLE YAPILMAYAN CENAZE TÖRENİ
Evet, bugün 9 Haziran 1960'da İstanbul'da başlayıp 10 Haziran 1960'da Ankara'da tamamlanan iki hürriyet şehidinin(!) naaşlarının Ankara'ya nakil törenlerinden bahsedeceğim ama şimdi film makarasını az daha ileriye saralım, sonra buraya döneceğiz yine.
1960 İhtilali gerçekten de demokratik bir ihtilaldi.
''Yahu hocam saçmalama. İhtilalin demokratiği mi olur?'' Demeyin. Aynen öyleydi. İhtilalciler kadın- erkek ayırımı yapmadılar. Demokrat Partinin kadın milletvekilleri de hapse atıldı ki içlerinde hamile bir kadın milletvekili de vardı. Hatta Türkiye'nin ilk kadın jeologu da hapisteydi ( Bunlardan bahsedeceğim ileride ) Madem ki demokrasilerde kadın- erkek eşitti al sana demokrasi, al sana eşitlik...İşte o hamile kadın milletvekilinin de bir doktor arkadaşı hapis yatıyordu aynı koğuşta. Milletvekili filan değildi ama çok büyük bir suç işlemişti doktor Saliha Balaykan. Suçu ne miydi? Anlatayım.
28 Nisan 1960 olaylarında şehit olan (!) Turan Emeksiz'e sadece bir kurşun saplandığı, bu saplanan kurşunun da direkt hedef alınarak değil , bir yerlere çarpan bir kurşunun sekmesi sonucu Turan Emeksiz'e saplandığı şeklinde vermişti otopsi raporunu. Tüm bulgular Turan Emeksiz'i bir yerlerden seken bir kurşunun öldürdüğünü söylüyordu. Oysa ondan istenen, Turan Emeksiz'e - hedef gözetilerek- seksen bir kurşun sıkıldığı yolunda bir rapordu. Saliha Balaykan ısrarla '' Ben mesleğime ihanet edip böyle bir rapor veremem '' dediği için hapisteydi ve böyle bir rapor vermemiş olması pek de bir şeyi değiştirmedi. Bugün hâlâ bazı vatandaşlarımız Turan Emeksiz'in faşist polis tarafından üzerine seksen bir kurşun sıkılarak şehit edildiğine inanırlar.
Evet, şimdi filmi kaldığımız yere alalım.
9 Haziran 1960'da mezarlarından çıkartılıp ayrı ayrı tabutlara konan Turan Emeksiz ve Nedim Öpolat'ın cesetleri, önce İstanbul Üniversitesi bahçesindeki Atatürk Heykeli önünde hazırlanan katafalka kondu.
Bayezıt Meydanını ve İstanbul Üniversitesi bahçesini hınca hınç dolduran vatandaşlar, yumruklarını sıkmış '' Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu? Marşını okurken baş provokatör ( Bu benim yorumumdur ) Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, bir sürü generalin arasından geçerek kürsüye çıktı ve göz yaşları içinde '' Daha başka ölülerimiz de vardır. Naaşlarını belki bulamayacağız. Ama onları da kardeşleri gibi Ata'nın yanında kalplerimize gömeceğiz.'' dedikten sonra cenaze korteji yola çıktı.
Kortejin önünde cenazeleri taşıyan iki ambulans, onun arkasında ''Atam! Hürriyet Şehitleri Ebediyen Seninledir '' Pankartını ve daha başka pankart ve çelenkler taşıyan Tıbbiye Öğrencileri, onların arkasında lacivert elbiseli kız izciler, generaller, öğretim görevlileri, öğrenciler, on binlerce insan yollara dökülmüştü.
Cenazeler Sultanahmet Camiine getirildi ve aynı anda çevredeki tüm camilerden selalar okunmaya başladı.
Evet, Atatürk'ün cenaze töreninden daha görkemli dememin sebebi budur. Atatürk için hiç bir camiden sela okunmamışken hürriyet şehitleri(!) için sela okundu hatta cenaze namazı bile kılındı Sultanahmet Camiinde.
Kardeşi Makbule Hanım'ın ağlayıp sızlayarak '' Ne yani abimin cenaze namazı kılınmayacak mı ?'' diye kendisini yerlere atması üzerine Atatürk'ün cenaze namazı Dolmabahçe sarayında on altı- on yedi kişinin katılımıyla kılınırken Hürriyet şehitlerinin (!) cenaze namazında on binlerce insan vardı ve üstelik kılınan cenaze namazı Atatürk'ünkü gibi tamamen Türkçe değil tüm İslam ülkelerinde nasıl kılınıyorsa öyle kılınmıştı.
Cenazeler daha sonra Sarayburnu'na getirildi ve burada Deniz Kuvvetlerinin ''Çeşme '' adlı mayın gemisine konarak Kadıköy'e götürüldü. Tüm şehirde o gün bayraklar yarıya indirilmişti.
Kadıköy'de şehitleri (!) on iki savaş gemisinden oluşan bir filo, ile havada alçak uçuş yapan savaş uçaklarımız karşıladı.
Kadıköy'de toplanmış halkın göz yaşları içinde cenazeler Haydarpaşa Tren Garına doğru taşınırken laiklik ikinci kez darbe aldı zira yine çevre camilerden sela sesleri yükseldi. Evet, laik Cumhuriyeti korumak amacıyla ihtilal yapanlar, Sultanahmet Meydanından sonra bir kez de Haydarpaşa'da selalar okutarak laikliği ihlal ettiler ama mühür onlardaydı, Süleyman onlardı, dolayısıyla da kimsenin aklına gelmedi ya da soramadılar Atatürk'ün naaşı Ankara'ya taşınırken okunmayan selanın bu iki gencin naaşı taşınırken neden okunduğunu.
Kadıköy Halinde bir bez afiş dikkat çekiyordu o gün. Bu afişte '' Ruhunuz Cennete, İsminiz Tarihe..'' Yazmaktaydı
''Eeee ne var bunda, o atmosferde normaldir'' dediniz değil mi? Evet normaldir tabii ki o pankart bazı öğrencilerin oralarını buralarını kesip akan kanlarıyla yazılmamış olsaydı. Ama aynen dediğim gibi kendi kanlarıyla yazmışlardı.
Efendim, ben o gün yaşananları böyle sanki bir iki saat içinde olmuş gibi yazsam da tabii ki öyle değildi.
Haydarpaşa Tren Garında özel bir trenin özel vagonlarına yüklenen tabutlar Hereke'de, İzmit'te, Sakarya'da, Eskişehir'de törenlerle karşılandı gece geç saatlerde vasıl olsa da. Bu arada Sakarya ve İnönü Savaşlarının yapıldığı yerlerden toprak getirtildi aziz şehitlerin tabutlarına, sonra da mezarlarına konmak için.
10 Haziran 1960, sabah 9.57'de Ankara'ya vasıl olan trenden önce Prof. Sıddık Sami Onar indi ve treni karşılayan Tümgeneral Hakkı Sokullu'ya sarılarak ağlamaya başlayınca koskoca Tümgeneral de dayanamayıp hüngürdemeye başladı. Bu arada halk '' Katillere ölüm '' Diye bağırmaktaydı.
Zavallı halk... Gelen cenazelerden birinin bir kaza kurşunuyla, diğerinin de üzerine çıktığı tankın hareket etmesiyle birlikte düşüp tankın paletleri altında can verdiğini nereden bilsin? 10 Haziran 1960 Günü vatandaşın gözleri de ağlamaktan kan çanağına döndü adeta.
Sonra?
Sonra efendim, bu iki naaş, kendilerini Ankara- Cebeci Camii'nde bekleyen diğer üç hürriyet şehidinin naaşıyla buluşturuldu. Burada üçüncü kez laikliğe darbe indirildi zira Cebeci Camiinde de selalar okunmaya başladı.
Sonra bu beş tabut, beş ayrı top arabasına kondu ve Kara, Deniz ve Hava Harp Okulu öğrencilerinin eşlik ettiği kortej Anıtkabir'e doğru yola çıktı.
Kortejde Milli Birlik Komitesinin tüm mensupları ile İsmet İnönü ile Cemal Gürsel dışındaki tüm devlet erkanı mevcuttu. Cemal Gürsel'i oğlu Özdemir Gürsel, İsmet İnönü'yü oğlu Ömer İnönü temsil etti
Sonra?
Uzatmayalım değil mi?
Bu beş genç ( hatta biri çocuk ) Anıtkabir haziresi içinde defnedidiler.
Bunlar içinde kimin ya da kimlerin ailesidir bilemem bazı aileler '' Evlatlarımızın cesetlerini bize verin kendi memleketimizde, kendi mezarlıklarımızda defnedelim'' demişti ama dördüncü Cumhurbaşkanımız anlı şanlı Cemal Gürsel Paşa '' "Biz onları Atatürk'ün ayakları dibine nöbetçi dikeceğiz." Diyerek bu istekleri geri çevirdi.
Sonra?
Efendim sonra aynı Anıtkabir haziresine altı hürriyet şehidi daha defnedildi.
Yok yok 27 Mayısta öldürülen ancak cesetleri daha sonra bulunan şehitler (!) değildi bunlar.
Kimlerdi peki?
Gelecek bölümde bunları tanıtalım. Bu arada Yassıada zulümlerinden de bahsedip bu yazı dizisine noktayı koyalım.
( Atatürk'e Bile Yapılmayan Cenaze Töreni başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4.06.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu